Metafizik ve Parapsikoloji

  • HiperTale
  • 13 Ocak 2024 10:16:04
  • 0 yorum
  • 6

Herkese tekrardan merhabalar. İlk kısımda kısaca kendimden, okuyuculuğum ve yazarlığım üzerine konuşup, kurguyla ilişkimden bahsetmeye çalıştım. Bu yazıyı ise kurgu ve fanteziye olan bakış açımı anlamınız için yazıyorum.

Aslında kendimden bahsetmeyi hiç seven birisi değilimdir. Eğitim ve iş hayatımda bile her zaman lafla, sözle değil de icraatları ile konuşmak isteyen birisi olmuşumdur. Kendimi asosyal bir kişi olarak tanımlamasam da hep içe dönük olmayı, sessizliği tercih etmişimdir.

Yazarlığa niyetlenmiş birisi olarak uzun uzadıya kitaplarla olan ilişkimi yazmamda ki sebep, beğendiğim ve katıldığım bir söz yüzündendir.

“Çok fazla kitap okumak sizi iyi bir yazar yapmaz, ama iyi bir yazar olmak için çok fazla kitap okumak şarttır.”

Tamamı ile katıldığım bir sözdür. Daha okumaya bile tahammülü olmayan, okurken kitap okuduğunu unutup sayfalar arasında yaşayamayan, o dünyaya kalben giremeyen insan; nasıl olur da başkalarının girebileceği zihin dünyaları inşa edebilir, başkalarının kalbine dokunabilir, duyguları hissettirebilir.

Yazarlık çok saygı duyduğum, zor bir iştir. Yazının icadından günümüze bir şeyler öğrendiysek, biraz olsun geliştiysek hepsi yazı ve yazanlar sayesinde.

(Seni de unutmadık mağara duvarına çöp adam çizen güzel insan, sen de olmasaydın en başta yazı olmazdı 🙂 )

Bahsetmeden geçmek istemediğim konularla hızlı bir girişten sonra, bugün size asıl anlatmak istediğim hayatımın fizik dahilindeki olguların ötesine geçen “Metafizik” kısmına…

Böyle havalı bir isim verdiğime bakmayın, kısacası gizli olan demek istedim. Adında anlaşılacağı gibi bu kısım gizli olan/olmak zorunda kalan kısımdır. Öyle okulda, işte, sağda solda çok dillendiremediğiniz, arkadaşlarınızla maç muhabbeti yapar gibi rahatça konuşamayacağınız bir kısımdır bu.

Haa!… Konuşabilirsiniz aslında çok önemli değil ama isminizin önüne deli, garip, tuhaf gibi pek çok sıfat almaya ve hayatınızın geri kalanını tek tabanca olarak geçirmeye hazır olmalısınız.

İnsanlar bu tarz konuları, Tv’de, internette ya da toplum tarafından kabul görmüş bir kişinin ağzından duyunca, hala anlamasa bile en azından normal karşılar ama yanı başınızda duran, rahatça konuşabileceğiniz, size sıradan görünen birisi bahsedince “Ya olum de get! Çarpılırsın, çok düşünme böyle şeyleri” derler ve ciddiye almazlar.

Toplumsal normlardan yeterince dem vurduysak, gelelim asıl mevzumuza.

Bir önceki yazımda nasıl kurgu ve fantaziyi sevdiğimden bahsetmiştim ama bilerek yaşadığım bazı doğaüstü olayları kendime sakladım. Bu olayları ayrı bir kısımda anlatmak istedim. Çünkü günümüz materyalist dünyasında insanların geneli sadece akıl ve bilime inanıyorlar ve fizik her şeye hükmediyor.

Peki ya Metafizik ve Parapsikoloji?

Fizik ötesi ve duyular ötesi anlamlarına gelen bu sözcüklere, herkesin bakış açısı farklıdır. Kimileri hiç inanmaz, kimileri inanır ama uğraşmak/bilmek istemez, kimileri ise çölde su bulmuş gibi bu konularda ki her bilgiyi içmek ister.

O yüzden bu kısmı ayrıca yazdım. Yazdıklarıma inanmanız ya da inanmamanız önemli değil, sadece pek kafaya takmadan okumaya bakın. Sonuç itibari ile benim niyetim kurgusal eserler yazmak ve bu eserler, gerçekten beslense de onunla pek işi yoktur. Sadece, yazılarımı kurgularken nereden esinleniyorum, genelde ne yapıyorum da ilham alıyorum bunları bilmeniz için yazıyorum.

An itibarı ile Metafizik, Parapsikoloji, Ezoterizm, Mistisizm, Mitoloji, Paganizm, Budizm, Taoizm, Wicca, Şamanizm, Kabalizm, Okültizm, Maji, Büyü, Demonoloji, Astroloji, Havas, Vefk, Ledün, Rüya Tabirleri ve Tasavvufun yanı sıra İslam ve diğer dinlere ait felsefeler üzerine çokça araştırma yapmaktayım.

“Bu kadar havalı isim saydın, ne gerek vardı bre!” dediğinizi duyar gibiyim ama bana bakmayın tüm bu isimleri bulan ben değilim.

Lakin emin olabilirsiniz, hepsi birbiri ile ilişkili olmakla birlikte her birinin arkasında bilinecek çok şey var. Bazıları sadece bir düşünce biçimi, felsefe iken diğerleri inanç sistemidir(dindir). Genel olarak kadim bilgelik ya da gizli öğretiler olarak da isimlendirilen tüm bu ilimler, aslında o kadar dağınık ve karmaşık bir halde ki adamlar, çeşitli kategorilere ayırmak zorunda kalmışlar. Böylece bir kategori üzerine araştırma yapabilirler. Ya da birisi yeni bir bilgi öğrendiyse bunu ortaya atması bir anlam ifade etmez, belli bir kategoriye yerleştirilmelidir ki diğer insanlar da üzerine düşünebilsinler.

Aslında metafizik, ilk fizikti. İlk çağ filozoflarının asıl ilgi alanıydı. Metafiziğin kelime anlamı günümüzde fizik dışı konulara indirgenmiş olsa da aslında başındaki ‘meta’ kelimesi itibariyle fizik ve fizik ötesini birleştiren, en kapsayıcı fizik anlamına gelmektedir. Şimdiki filozofların tamamen reddetme eğiliminde olduğu metafizik, ilk filozoflarca en temel soru olarak görülürdü. Bildiğimiz fiziği, metafiziğe ulaştıracak bir araç olarak görürlerdi. Varoluşsal sorulara cevaplar ararlardı. Bugün metafiziğin anlamı daraltılsa da içinden yukarıda da saydığım pek çok yeni bilim ortaya çıktı…

Kısacası tüm Metafizik ve Parapsikoloji konularına, kişisel düşünceme göre daha bütünleyici bir tabir kullanırsam, Spiritüalizm ile çok ilgilenen birisiyimdir.

Yukarıda bahsi geçen/geçmeyen tüm bu ilimleri yeri geldikçe tek tek yazmakla uğraşmamak adına genel olarak gizli ilimleri kapsayan/kapsadığını düşündüğüm son yıllarda da epey bir popülerlik kazanan bir terimde toplamak istiyorum, “SPİRİTÜALİZM”.

Spiritüalizm: öte alemcilik ya da tinselcilik terimi Latince “ruh” anlamına gelen “spiritus” sözcüğünün sıfatı “spiritualis” sözcüğünden türetilmiş olup ruhçuluk anlamında kullanılmaktadır. Türkçede tinselcilik olarak da adlandırılmaktadır. Günümüzde dinsel, mistik ve felsefi alanlarda pek çok akım, ekol ve gruplar kendilerine spiritüalist adını vermekteyse de aralarında ilke, görüş ve kavram bakımından önemli farklar bulunmaktadır. Aralarındaki temel ortak nokta, ruh denilen manevi bir unsurun varlığını kabul etmeleridir…

Wikipedia’da, spiritüalizm hakkında böyle başlayıp devam eden, temel düzeyde teknik bir açıklama vardı. Doğrudan oradan aldım, devamı için isteyenler araştırmakta özgürdür. Ruh ve onunla ilgili her şeyi kapsadığını düşündüğüm için ileride bu terimi kullanacağım.

Lakin yanlış anlaşılmasın, bu kavramın her şeyi kapsaması hem güzel hem de kötü tarafıdır. Dinlerden farkı; net değildir, bir kitabı ve peygamberi yoktur. Belirli kurallar ve disiplinden yoksundur. Ne iyi ne kötü belirli değildir. Örneğin Tasavvuf ile ilgilenen Sufi kimselere de Spiritualist denebilirken, Spritüal Satanizm diye bir kavram bile vardır. Birbirinden bu kadar uç görüşleri bile kapsayabilen inanılmaz geniş bir alandır. Buradan görüldüğü gibi her spiritualistim diyen kişi aynı şeyi kast etmiyordur.

Ben şahsen, kendime spritüal biriyim demeyi sevsem de bunu bir ilgi alanı, araştırma ve düşünce şekli, belki de bir yaşam felsefesi olarak alıyorum. Bir din olarak görmüyorum.

Kısacası, deniz aynı olsa da içmek isteyen her kesin susuzluğu ayrı, kullandığı tas farklıdır…

İzninizle, Spiritüalizm, Spiritüalist ve spritüal insan gibi kavramlara kendi bakış açımı söylemek istiyorum:

Spiritüalizm: Kelime anlamı ruhçuluktur. Ruhun maddeden ayrı bir cevher olarak varlığını kabul eden bütün mezhep, öğreti, akım, yol ve inanç sistemlerini kapsayan genel bir düşünce sistemidir. Fakat farklı kullanımları sonucu anlamı çeşitli esnemelere de uğramıştır. Mesela kimileri için spiritüalizm, insanın kendisini tanıma yoludur ve bu yolda maddi-manevi bir farklılaşma söz konusu değildir.

Spiritüalist: Genel olarak ruhunu huzura kavuşturmayı bilen, iç dünyasında kendisi ile barışık olmayı seçen ve düşünce biçiminde pozitifliği benimsemiş kişiler için kullanılabilecek bir sıfattır. Ne daha azı ne daha fazlasıdır.

Spiritüal insan ise: maddi düşkünlüğünü yok etmiş, kişiliğini yüksek yardımlaşma, dostluk ve hizmet ile yeni baştan düzenlemiş ve parlamış kişidir. Çıkar duyguları körelmiş ard düşünce ve amacı olmayan, bilgi ile sevebilen kişidir. Spiritüal insan yıkıcı değil yapıcıdır. Çalışkan, temiz ve bilgilidir. erdem ve ahlak onun temel meziyetleridir. Özveri duyguları çok güçlü ve bunu her zaman uygulayabilendir. Dürüst ve hak bilirdir. Kısacası Kalp-i Selim, İnsan-ı Kamil olmaktır. Benim de düşüncelerim bu yönde olup mensubu olduğum İslam dininde de öğütlendiği gibi spiritüalistim derken niyetim spritüal insan, kâmil insan olabilmektir.

Benim gördüğüm kadarıyla, spiritüalizm ve dinlerin örtüştükleri epeyce yer var. Sadece aynı dili konuşmuyorlar, terminoloji farklı. İkisine de önyargısız yaklaşılır ve belirli bir yetkinlik kazanılırsa, bu benzerlikler çok daha rahat görülebilir.

Neyse çok endişelenmeyin. Bu ilimler üzerine konuşacak ya da size bunları açıklamaya çalışmak gibi bir niyetim yok. Sonuçta bilgi ışık gibidir, kişinin gözüne tutarsanız küfrü yersiniz, kişinin önüne tutacaksın ki onun için bir işe yarasın, karanlıkta yönünü bulsun. Bu yüzden de bu bilgiler ışığında, asıl amacım olan kurgusal yazarlığa odaklanarak, bu konuları açıklamaya çalışmakla hem kendimi hem de sizi yormak istemiyorum.

Merak eden zaten hem kitapçılarda hem de çeşitli sitelerde, hatta YouTube’ta bile tonlarca bilgi bulabilir. Bu ilimler, doğru ile yanlışın, hak ile batılın birlikte yüzdüğü, her biri birer derya denizdir. Kendisine temiz havayı sağlayacak doğru dalış ekipmanları olmadan dalanlar boğulur gider, şimdiden uyarmış olayım.

Yeri gelmişken bahsedeyim: Eserlerimdeki olayları bağlayacağım kurgusal hikâye evrenim olan “Hiperverse” ve arkasındaki fikir olan “Hipermit ya da Hiper Mitoloji’yi” anlatmak için zaman zaman kısa bloglar halinde bu ilimlerlerden temel bilgiler ve kişisel görüşlerimi paylaşabilirim. Böylece hem kendimi daha iyi ifade ettiğim için yanlış anlaşılmalardan kurtulur, hem de siz değerli vaktini yazılarımı okumak için ayıranlara daha iyi bir anlayış kazandırmış olurum diye düşünüyorum.

Çocukluğumda deneyimlemeye başladığım metafizik olaylar ve çevremde ki bazı spirituel kişiler nedeniyle; benim için bir var oluş mücadelesine dönüşen bu bilgi arayışında öğrendiğim ilk şeydir aşağıdaki söz;

Latince bir sözdür: “Nosce te ipsum.”

Kendini bil! Anlamına gelir. Normal bir hayatım olabilmesi için, öğrenmek zorundaydım. Başıma gelen, yaşadığım olayları anlamlandırabilmek için, bir referans noktasına, okyanusta bir deniz fenerine ihtiyacım vardı ki bu da önce kendini bilmekle başlıyordu. İlim kendini bilenindir, kendini bilmeyen için eziyettir, derler. İnsan bildiğinin efendisi, bilmediğinin kölesidir.

Ne kadar araştırırsam o kadar öğrendim, ne kadar öğrendiysem o kadar az bildiğimi fark ettim…

Cahillik mutluluktur, derler. Doğrudur. Kişi oğlu bilmeye başladı mı, duramaz, bildikçe de daha fazla bilmek ister. Vampirlerin kana olan bitmek bilmez susuzlukları gibi bu da bilgiye olan doyumsuzluktur.

Ben hiçbir konunun uzmanı, hâkimi veya yargıcı değilim. Sadece araştıran, bilmek isteyen, düşünen birisiyim. Zaten söz konusu gizli ilimler ise kimse bu konunun gerçekten uzmanı olamaz. Adı üstünde “Gizli” sadece kayıp ya da eski bilgiler olduğu için mi gizli öğretiler deniliyor sanıyorsunuz?

Tabi ki hayır.

Birileri hangi niyet ve amacı taşırsa taşısın, bu ilimler tarih boyunca belirli zümrelerin elinde gizli tutulmuştur. Bilginin derecesi ne kadar yüksekse o kadar çok gizlenmiştir ve kesinlikle dışarıya sızdırılması yasaktır.

Yani anlayacağınız bu ilimlerin gerçek uzmanları doğaları gereği gizlidir ve gücünü gizlilikten alan bu kişiler, tutup ta kitap yazmaz ya da ortalık yere çıkıp “Ben uzmanım!” diye bağırmaz.

Lakin özellikle 1950’li yıllardan günümüze gizli örgütler kasıtlı olarak eksik bilgilerin gün yüzüne yavaş yavaş çıkmalarına izin veriyorlar. 21. yüzyıla girdiğimizden beri ise tam bir bilgi bombardımanına maruz kalıyoruz. Şimdilik sadece şunu söyleyebilirim ki hepsi kasıtlı olarak, hazırlık amaçlı gün yüzüne çıkarılıyor.

(Spiritüalizm’i 3 semavi ve diğer tüm dinleri bir araya getirebilecek tüm dinlerin ve inanışların kökeni olduğuna dair bir görüş, son yıllarda giderek popülerlik kazanmaktadır. Birçok ünlü spiritüalist, aydınlanma için lafı dolandırıp daha şimdiden dinlere gerek olmadığını ima etmektedirler.

“Arif için din yoktur.” İbn-i Arabi’nin bu sözüne katılsam da kişi oğlunun önce arif olması, varacağı yere varması gerekir! Din, yol demektir. Semavi dinler, peygamberlerin bizim için açtıkları ve yürümemizi istedikleri aydınlanma; değişim ve dönüşüm yollarıdır. Hem en kolay hem de en doğru yollar, dinlerdir. Lakin gerçek olanlar, değiştirilmemiş olanlar… Yoksa peygamberler, onları peygamberlik makamına ulaştıran kendi yollarını uygulamamızı isteselerdi, emin olun işimiz çok daha zor olurdu. Peygamberlerin kendilerinin yürüdükleri yollar, tarih boyunca hep yakın çevrelerinden, bu yola gönül vermek isteyen küçük zümrelere açılmıştır. Havariler, imamlar vb. İşte gerçekte, ‘Tarikat Kapısı’ dedikleri de bu yola açılır…

Konuyu çok dağıtmadan dönecek olursak…

Sanırım yeni dünya düzeni isteyenler; mevcut dinleri silmek, yeni ve tek bir dünya dinini bu şekilde getirmek istiyorlar. Demiştim, bilgilerin nasıl gizli tutulduğunu ve belirli disiplinlerden yoksunken, bir peygamberinin olmadığını. Çok yakında olmasını beklediğim bazı arkeolojik buluşlarla bu bilgiler ortaya çıkarılacak ve yeni keşfedilmiş gibi yapacaklar. Tüm dünyada medya ve internet sayesinde bu konu o kadar çok dillendirilecek ki duymayan kalmayacak. Hatta Tevrat, İncil ve Kur’an-ı Kerim ile de ilgili yanıltıcı sahte deliller de üretecekler.

Sonra da son adım olan Sahte Mesih (Bizde Deccal), bu yeni dinin peygamberi olarak ortaya çıkacak, belki bize göstereceği bazı psişik yetenekleri, peygamberliğine delil olan mucizeleri olarak tanıtacak…

Tabi ki tüm bunlar olmadan önce dünya bazı felaketlerden geçmeli (virüsler ve hastalıklar, Meteor düşmeleri, depremler, yangınlar, elektrik kesintileri…) ki yeni ve bütünleştirici bir din getiren KURTARICI beklentisi toplumda oluşsun… Bu proje ile ilgili daha derin ve detaylı bir bloğu vakit bulursam ileride yazabilirim. (Bu yazıyı 2018’de yazıp unutmuştum. Yayınlamaya karar verince bu kısmı çıkarıp çıkarmama konusunda tereddüte düştüm. Elimi çabuk tutup diğerleri de gerçekleşemeden yayınlasam daha iyi olur diye düşündüm. Karar sizin…))

Niyetleri her ne ise biz alalım bir kâse, diyerek kendi işimize bakalım en iyisi…

Bu Dünya Okuluna hepimiz öğrenmeye geldik. Öyle lise, üniversite falan da değil. Baya baya ilkokul burası. Gerçekliğin en alt katmanı, kendimizle baş başa kaldığımız, kendimiz hakkında temel bilgileri öğrendiğimiz bir yer. İşte gerçekliğimizin bu doğası nedeniyle, her şey tamamen bilinemez. Bize bir şeyler öğreten gerçek uzmanlar ve üstatlar bile, tıpkı bizler gibi bu yolda öğrencidir. Sadece bizden daha önce başlayan ve daha çok şey bilen kıdemli kişilerdir. Tekamül sonsuzdur ve bu yolda inisiyasyon zorlu bir yolculuktur. Bu terimlere şimdilik hiç girmiyorum, lakin merak edenler araştırabilir. Yeri gelirse kişisel görüşlerimle birlikte daha sonra başka yazılarımda açıklayabilirim.

Zaman içinde yaptığım araştırmalar ve öğrendiğim şeyler itibari ile anladığım bir şey varsa oda kişinin Bilmek’le değil Olmak’la sırlara vakıf olacağıdır…

Şimdi yavaş yavaş daha beş yaşındayken yaşadığım bir olaya ve beni amansız bir bilgi arayışına iten silsilelerin ilkine geçelim…

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm