Birinci Sema, kaos denizleri, kaos kristalleri ya da evrensel kristaller olarak adlandırılırlar. Kaos denizlerinde, kaotik enerji veya sadece kaos hakimdir. Buradaki varoluş biçimi, mutlak kaostur. Kaos, kendisine semaların en aşağısında yer bulabilmiş olsa da aslında kâinatı temelinden şekillendirdiği için tüm semaları etkiler. Çünkü ikilik üzerine çalışan kâinatta, bir şey mutlak haline ulaşırsa bir sonraki adımında tam zıttına dönüşmek onun kaderidir. Kaostan düzen doğar, düzenden kaos doğar. Düzensizlik, düzene; kaos, kozmosa. Bu kâinatın mutlak nizamıdır ki zerreden kürreye her yerde görülebilir.
Kaos denizindeki varoluş biçimlerine, kaotik varlıklar ya da ilkel varlıklar diyebiliriz. Gerçek şu ki, şu anki bilinç seviyenizle onları anlamanız imkânsız. Yani ne isim verdiğimizin pek bir önemi yok. Çünkü ne dersek diyelim, nasıl ifade edersek edelim, semavi düzeydeki bu varoluşları tanımlamakta yetersiz kalır.
Şimdilik onlara basitçe “ilkel güçler” diyelim. Çünkü bildiğiniz anlamda bir evrenin şekillenmesinde doğrudan etkisi olan ilk güçler, onlardır.
İlkel güçler, doğaları gereği sürekli bir çatışma halindedirler. Ama algı düzeyi açısından semavi varlıklardır. Birlikte ilk semayı doldururlar ve şekillendirirler.
Onlar kaostan doğarlar ve kaosu sürdürürler. Kaosla var olurlar. Bu onların varoluş biçimidir ama aslında her biri kaosa düzen getirmek ister. Her biri, mutlak kaosun ancak kendi düzenleri hâkim olursa biteceğine inanır. İşte tam da bu düzen getirme arzuları nedeniyle, varoluş nedenlerini yerine getirirler ki o da kaosu sürdürmektir.
İlkel güçlerin, mutlak kaosta bitmek bilmeyen çarpışmaları bazen güçlerin eşit olması nedeniyle dengelenir. Kaos denizlerinde, bu dengeli alanlara “Alemler” denir.
Alemler, ilkel güçlerin denge halinde kalmasıyla var olurlar. Bu denge hali bir süre sonra bozulabilir ve alem çökebilir. Ya da denge çok iyi sağlandıysa, alem uzun süre varlığını koruyabilir. Fakat alemlerde kaos hiç yok değildir. İlkel güçler kendi seviyelerinde yenişemeyince, alem içinde daha alt seviyelerde çarpışırlar ki bu çarpışmalar onlar için daha çok oyun gibidir. Örneğin savaşta birbirini yenemeyen iki kralın, kazananı belirlemek için seçtikleri askerleri tek tek savaştırmaları gibi düşünebilirsiniz.
İşte bu oyun alanlarına; evren kümeleri, çoklu evrenler ya da küreler denir.
Alemi oluşturan ilkel güçlerin bu sefer de alt formları çatışma halindedir. Fakat bu çatışma, küre içinde tekrar bir dengelenme ile sonuçlanırsa: bu sefer de kaosta mümkün olamayacak bir durumun içine girebilirler. İlk defa küre içinde üstünlük iddialarından vazgeçerek rakibi ile bir olmanın, birleşmenin tadına varabilirler. Bu vazgeçiş anıyla birlikte kısa süreliğine bile olsa, o hep istedikleri düzeni elde ederler. Ama bir olma halini tadan ilkel güçler, artık kaosu umursamazlar ve varoluşları anlamsızlaşır. Bu da kısa süreli düzenin kendi içine çökmesine sebep olur.
Bu birleşme anı, ilkel güçler için kısa olsa da o anda varlık bulanlar için adeta sonsuzluk gibidir. Bu yüzden bu birleşme anına biraz daha yakından bakalım…
İlkel güçlerin alem içindeki daha düşük formları, semavi ilkel güçlerle aynı bilinç düzeyinde değildir. Sadece alemlerin farkındadırlar. Bu formlar alem içerisinde çeşitli nedenlerle toplandıklarında küreleri oluştururlar. Bu küreleri oluşturma nedenleri, muhtemelen kurdukları düzene diğer ilkel güçlerin müdahale etmesini önlemektir.
İşte ilkel güçlerin küre içindeki formları öyle bir denge durumuna gelebilirler ki zamanın ve mekânın olmadığı, hareketsiz bir tekillik noktasına dönüşürler. İkilikten, teklik haline kavuşurlar. Bu kavuşma ile adeta tek bir varlığa dönüşerek yeni bir bilinç kazanırlar. Bu yepyeni bilinç, kendisini oluşturan iki gücün ortak rüyasıdır.
Bu yeni varlığa “Evren” denir.
Böylece kaostan, kozmosun doğuşu tamamlanmış olur. Mutlak düzensizlikten, mutlak düzene…
Kâinatın hakikati, varlıkların bilebilmesi üzerinedir. Bu hakikat gereği, yukarıda olan aşağıda; aşağıda olan ise yukarıdaki gibi olur. Olmak zorundadır. Böylece yukarıdaki varlıklar aşağısını, aşağıdaki varlıklar yukarısını bilebilir. Bu hakikati bilen ve indiğinin farkına varan tüm ruhlar, aşağısını da yukarısı gibi yapma misyonunu taşırlar.
Evren bu hakikat gereği, kâinatın bir numunesi gibidir. En küçük ölçekte kainattır. Evren kâinatta, kâinat evrende varlık bulur. Evren küçük kâinat, insan ise küçük evrendir.
Evren yeni doğmuş bir bilinçti ve öncesini hatırlamıyordu. İçinde var olduğu ortamı bilmiyor, alemin süregelen kaosuna anlam veremiyordu. Çünkü o, alemin bugüne kadar gördüğü tüm varlıklardan farklıydı. Diğerleri sürekli bir hareket halinde iken o durağandı. Kendisini kıyaslayabileceği başka bir varlık yoktu. Kaosla ilgilenmiyor, kaosta onunla ilgilenmiyordu.
Evren yalnızdı, tedirgindi ve korkuyordu. Bilinci her an kaosa dönebilirdi.
Tam her şeyden vazgeçip, bilincinin sessizce dağılmasına izin vermeyi düşünürken, alemin derinliklerinden; ötelerden bazı fısıltılar duymaya başladı. Evren bu fısıltıları dinlemeye başladı. Onların nereden geldiğini bilmiyordu. Fısıltıları takip etti ama kaynağını hiç bulamadı. Sadece ne kadar iyi dinlerse o kadar net duyabileceğini biliyordu. Böylece onları dinledi ve dinledikçe sakinleşerek uykuya daldı.
Onlar, Mitlerdi.
Bazıları mitlerin sadece masal olduğunu söyler. Bazıları ise onların gerçek varlıklar olduğunu ama anlaşılması güç semavi varoluşlar olduğundan bahseder. Hatta onların kanlı canlı birer varlık olduğunu ve onlarla görüştüğünü iddia edenler bile vardır. Kim bilir…
Biz ise mitlerde, masalı ve manayı bir arada bulduk. Masalın altına gizlenmiş manaya baktık ve hakikati gördük…
Burada zaman ve mekân yoktu. Her şey tekillik halindeydi. Evrenin bilinci, mitleri dinliyor ve öğreniyordu. Öğrendiklerini hayal ediyordu. Tekillik halinde ve her şeyin bilinçten ibaret olduğu bu durumda tüm hayaller anında gerçekleşiyordu.
Her mit, ona kendisini anlatıyordu. Her mit hakikatin bir başka yönüne dikkat çekiyordu.
Evrenin muazzam bilinci, mitleri anlamak için kendi bilincini sayısız alt bilince böldü. Bu alt bilinçler, evrenin bilincine Birlik diyorlardı. Tabii ki birliği anlamıyorlardı ama onu hissediyorlardı. Onlar için birlik, hayallerini gerçeğe dönüştüren güçtü. Bu bilinçler mitlerin sayısız farklı varyasyonunu hayal ediyor ve hayal ettikleri her şey birlik sayesinde gerçek oluyordu. Her biri hakikatin bir yönünü bu şekilde kavramaya çalışırken, evren dahil olduğu büyük resmi görmeye çalışıyordu.
Kâinatı.
Bu resmi görmenin en iyi yolu da onun bir benzerini çizmeye çalışmaktı. Ama evrenin bilinci bunu yapabilmekten acizdi. Böylece tek çözüm, kendisini aradan çıkarmaktı.
Birliğin içinde bulunan sonsuz bilinçlerin farklı hayalleri vardı. Her biri değişik deneyimlere sahipti. Her bir bilincin kendine has özellikleri bulunuyordu. Bilinçlerden hepsi birlik içerisinde olduğunu biliyordu. Ama birliği hatırlamıyorlardı.
Bilinçler denilen ama ruh olarak da adlandırabileceğimiz bu yaşam formları, birliği hatırladığı anda birlik çözülme noktasına geldi. Ve tüm hayaller bir anda kayboldu.
O anda birlikte bir boşluk oluştu. Bilinçler hayallerini gerçekleştiremez hala geldi. Birlik bu durumdan etkilenmiş ve tüm düzen bozulmuştu. Bilinçlerin hayallerini gerçekmiş gibi gösteren birlik, kendi içinde bölünme yaşamaya başladı ve düşünme ilkesi ortaya çıktı.
Bölünmenin tarafları ise şunlardı: Işık eril tarafı, manyetik alan ise dişil taraftı. Bu bölünme birliğin en sonunda patlamasına ve zaman ile mekânın, boyutların ortaya çıkmasına sebep oldu.
Böylece tekillik son buldu ve bildiğimiz anlamda evren şekillenmeye başladı.
Ortaya çıkan güçlerin çarpışması birliği yok etti. Yok olan birliğin hiçlik alanını patlama sonrası boşluk kapladı. Oluşan boşluğun elektromanyetik alana girişi, ışık ve manyetik olan iki temel ilkeyi birbirinden ayırdı.
Işık ve manyetik alana, yin ve yang gibi farklı isimler de verilebilir ama biz şimdilik “Anne” ve “Baba” olarak adlandıralım.
Anne ve Baba ancak dışsal güçler tarafından birleşebilirdi. İşte yerçekimi denkleme dahil oldu.
Yerçekimi, çekim gücüdür. Bu sevgidir.
Birliğin patlamasıyla manyetik alan yani anne, ışığı kendine çekmeye başladı ve evren şekillenmeye başladı.
Yaşanan patlamada bir önemli nokta daha vardı ki o da: birliğin içindeki bilinçlerin boşluğa dağılmasıydı.
Patlamanın etkisiyle tüm bilinçler zamanın olmadığı yerdeki yaşamlarını unuttular ve patlamayı da asla hatırlayamadılar. Bilinçler kendi durumlarının farkındaydılar ama anne ve baba ile bir temasları yoktu.
Patlamanın ardından anne dediğimiz manyetik alanın çoğu terk edildi. Işıktan ayrıldı ve uzayın karanlığına doğru yol aldı. (Burada galaksiler arası mesafeye ve karanlık maddeye atıfta bulunuyoruz.)
İlk patlama anında anne ve babanın birbirinden haberi yoktu ama sevgi yani yerçekimi onları bir şekilde buluşturdu.
Onların deneyimleri de çok farklıydı. Annenin deneyimlerinde terk edilmişlik ve yalnızlık vardı. Baba ise daha farklıydı. Sadece düşünceden oluşuyordu ve hisleri yoktu. Hızlı, parlak ve keşfetme duygusuyla doluydu.
Keşfetme sırasında baba annenin yakınından geçerken anne yeterince ışığı kendi içine aldı ve birlikte olmak istediği ışığa doğru sevgi yani çekim kuvvetiyle yönlendi.
Çok uzun süre yalnız kaldığı için anne korkuyordu. Çekiniyordu. Birbirleri etrafında çok uzun süre döndüler ve birbirlerini tanıdılar. Ve en sonunda anne, ışığın manyetik alana girmesine izin verdi ve birleşme sağlandı.
Bu olay yaşandığında baba, düşünceleri içerisindeki karanlık yönünü ortaya çıkardı ve karanlık yönü tüm boşluğa yayıldı. Bu karanlık yön ise kötülüktü. Yani negatif düşüncelerdi.
Evrene saçılan diğer bilinçler de boşlukta savrulup duruyordu.
İşte o gün başlayan evrenin yaratılışı günümüzde hala devam etmekte ve kendini yenilemektedir.
Yukarıda anlatılanlar sıradan bir evrenin, ortalama oluşum sürecini anlatıyordu. Özellikle içinde yaşadığınız evrene benzer bir örnek üzerinden gidildi. Lakin evrenler sürekli doğar ve ölür. Tıpkı insan gibi. İnsanlarda birbirine benzese de her biri özeldir. Evrenler için de aynı durum geçerlidir.
Farklı yasaların ve daha farklı güçlerin devrede olduğu bir evrende süreç de farklı işleyecektir. Bunu belirttikten sonra örneğimizdeki evrenin boyutlarını açıklayarak devam edelim.
Evren 12 boyutludur. 12. boyuttan sonra alemler başlar.
1.Boyut: Kırmızıdır. Toprak, su ve bilincin boyutudur. Rüzgâr ve ateşin ilk kaosu yarattığı boyut olarak bilinir. Bu boyut bilincin ortaya çıkmasını sağlar. Burada bilinçler yaşar ve zamanı geldiğinde bu boyuttan ayrılmayı beklerler. Tüm varlıkların bilinçleri hayatlarına 1.boyutta başlamıştır.
2.Boyut: Turuncudur. Bitki ve hayvan bilincinin boyutudur. Burada bulanan varlıklar sonsuzluğa kadar var olacak bilinçlerdir. Bu varlıkların bedenleri 3.boyutta yani algıladığınız boyutta bulunmaktadır.
3.Boyut: Sarı renktedir. Öz bilincin ya da farkındalığın boyutudur. Sizler bu boyut seviyesindeki bilinci deneyimliyorsunuz. Bu boyutta bilinç, zihin ve beden bir arada bulunur. Bu birleşmenin yaşandığı ilk boyuttur.
Bu boyutta yaşayabilmeniz için gerekli olan bedeniniz aslında sizi 3.boyutta hareket ettirmek için tasarlanmıştır. 3.boyutun tüm güzelliğini deneyimleyebilmek için bir bedeniniz vardır. Aynı zamanda bedeniniz sizi burada hapseder. Bedenimiz sayesinde burayı deneyimleyebiliyorken, yine bedenimizin sınırları yüzünden 3.boyuta ait olmayan hiçbir şeyi deneyimleyemezsiniz.
Evrenlerdeki ruhlar genellikle iki tipe ayrılabilir. İnen ruhlar, arketipler ve çıkan ruhlar, enkarneler. Arketipler, yani ilk yaratılanların ruhları farklı ve yaşlıdır. Ve çok yüksek boyutludurlar, hatta başka alemlerden olduklarını bile söyleyebilirsiniz. Çünkü arketip ruhlar, doğrudan mitlerle ilgilidir.
Bu boyut çok önemlidir çünkü sorulması gereken ve alınması gereken çok önemli bir karar vardır. Kendimize mi hizmet edelim yoksa başkalarına mı hizmet edelim sorusu ve kararı vardır. İşte arketip ruhlar, bu kararların alınabilmesi için öyle ya da böyle rehberlik yaparlar.
Yoğunluk seviyelerinde, yani boyutlarda ilerlerken verdiğimiz kararlar bizleri yönlendirir. Yaşamak sadece, önümüze çıkan seçenekler arasında ilerlemektir.
Diğerlerine hizmet edenler pozitif, kendine hizmet edenler ise negatiftir. (Buradaki hizmeti; başkalarına yardım, ihtiyaç sahiplerine yardım, düşeni kaldırmak ya da başkalarının da gelişebilmesi için bilgiyi dağıtmak gibi düşünün.)
Üçüncü boyutta yapacağınız bu seçim sizi 6.boyuta kadar etkiler. 6. boyutta bu kutuplaşma ortadan kalkacak olsa da daha yüksek boyutlarda her şey sevgi ve ışık değildir. Sevgi sizi sadece 6.boyuta kadar taşır. Daha sonrası için başka gereksinimler olacaktır.
4.Boyut: Yeşil. Koşulsuz sevgi bilincinin boyutudur. Bu boyutta yaşayan varlıklar kendilerini bilirler ama kendilerini de küçük yaratıcı olarak görürler. Çünkü deneyimleri sayesinde bilinçlerinde gerçeklik oluşturabilirler.
İşte bu oluşturdukları gerçeklik sayesinde kendilerini yaratıcı olarak görürler. (Buradaki varlıkların kendilerini yaratıcı olarak görmeleri, kendilerini gerçek yaradana eş tutmak asla değildir. Sadece zihinleri ile bir şeyler oluşturabildikleri için kendilerini böyle adlandırırlar.)
Bu boyutta ki varlıklar hala 3. boyutta aldıkları kararlara göre ya negatif ya da pozitiftirler. Oluşturdukları gerçeklikler de ona göre değişir.
5.Boyut: Mavi. 3. boyutta aldıkları kararlar neticesinde 4.boyutta oluşturdukları gerçeklikler ile 6.boyuta geçecekleri yer burasıdır. Pozitif gerçeklik oluşturanlar artık yavaş yavaş bilge hale geldikleri için 6. boyuta doğru kayarlar.
Negatif tarafı seçenler ise burada hatalarını anlayıncaya kadar kalırlar. En baştan her şeyi düzeltmeleri istenir.
İnsanların düşünceleri, hayalleri, rüyaları ve iradeleri bu boyutta etkindir. Düşüncelerinizin ve hayallerinizin kaynağı beşinci boyuttur. Yani hayal edebildiğiniz tüm o fantastik varlıklar ve galaksiler arası medeniyetler, aslında beşinci boyut gerçekliğine aittirler.
Unutmayın, insan ya gerçeklikleri hayal eder ya da hayal ettiklerine gerçeklik kazandırır.
(Şu anda insanlık toplu olarak bir sıçrayışın eşiğindedir. Tıpkı kediler gibi. Bilinçleriniz 4. boyutta iken enerjileriniz 5. boyuta çıkacak.)
6.Boyut: İndigo. Birlik bilincinin boyutudur. Bu boyutta kutuplaşma yoktur. Bu nedenle negatifler bu boyuta alınmaz.
7.Boyut. Mor. Bu boyutta zaman ve kimlik yoktur. Sadece birlik vardır. Buraya ulaşan varlıklar isterlerse burada kalabilirler ya da devam etmeyi seçebilirler.
Burada tüm bilinçler, ruhlar birleşip bir olur.
Burada kalanlara yetinenler denir. Buradan devam etmek isteyenler ise küre içerisindeki başka bir evrene geçerek 8.boyutu deneyimlemeye başlarlar.
- boyuttan 12. boyuta kadarki seviyelerde evren bilincine yaklaşılır ve evrenin bilinci fark edilir. Evrenle bir olma öğrenilir. Evrenden ayrılıp, diğer evrenlere gidebilirler ve farklı evrenlerin deneyimlerinden de faydalanabilirler. Evrenler arasındaki bu deneyim paylaşımı sayesinde bilinçler olgunlaşarak, daha büyük gerçeklikleri fark etmeye çalışırlar. Böylece çoklu evrenlerden çıkıp, alemlere geçebilirler.
Alemlerden sonra ise semanın farkına varmaları gerekir ki o da başka bir yolculuktur…