Gobu yeni elde ettiği iki yüzüğün ne işe yaradığına dair en ufak bir fikri bile yoktu. Ama illa ki “bir şeye” yaramalıydılar değil mi? Yoksa şefleri takmazdı ve özellikle, son anda ona (?) göndermezdi. Sonuçta şef sadece yüzükleri ona ulaştırmak için elini bile feda etmişti.
“Gobu!”
Gobu etrafına dikkat ederek karanlık tünelde dikkatlice ilerlemeye devam etti. Zaman zaman etrafta canı için kaçan goblinler ve onları kovalayan beşerler görürdü. Görünmez olmasına rağmen henüz dokunulmaz değildi. Eğer etraftaki başıboş goblinler ya da beşerler ona çarparsa başı belaya girebilirdi. Henüz ellerini kirletip, bir kan banyosu başlatmak için erkendi. Gobu yeni yüzüklerini kullanmayı öğrenirken işleri ağırdan almayı planlıyordu. “Artık şef olmadığına göre acele etme gobu…”
Etrafta boş boş dolaşmaktansa eskiden uyuduğu, goblin yavrularının da olduğu dış oyuklara bir bakmaya karar verdi.
Bu sırada goblin yavrularının olduğu oyukta işler karışmak üzereydi…
“Mm?” Gobuma sonsuza kadar uyuduğunu düşündüğü bir uykudan ağır ağır uyandı. “Ah! Gözüm!” İlk fark ettiği şey, görüş alanının yarı yarıya azaldığı oldu. “Lanet olası ak beşer! Seni bulmama izin verme, ah!”
Şimdilik ölü bir hobgoblinin altında kalarak hayatta kalmayı başarmış görünüyordu. “Ah! Tüm bunlar için artık çok yaşlıyım. O beşer dişiye hiç bulaşmamalıydım… Eski goblin kemiklerim artık daha fazlasını kaldıramaz…” diye sızlanmaya devam etti Gobuma.
“Emekli olmam lazım…” Üzerine yığılan dev hobgoblini itmeye çalışırken mırıldandı ama nafileydi. Hobgoblin çok ağırdı. “Tabii önce buradan kurtulabilirsem!” Etrafına bakındığında hala sağ olan goblin yavruları dışında kan ve et parçalarından başka bir şey yoktu.
Yavrulara, “Bana yardım edemezsiniz değil mi?” diye mırıldandı. ” Tabii ki de edemezsiniz…” Goblin yavruları çok hızlı büyürdü. Ama ne kadar hızlı büyürlerse büyüsünler, Gobuma’nın o kadar zamanı yoktu. “Daha hızlı büyüyün bakim yumurcaklar!”
En sonunda, “Hey sesimi duyan var mı?” diye bağırmaktan başka seçeneği yoktu. “Goblin var mı? Hobgoblin olursa daha iyi olur?”
“Hmm? Orda birisi mi var?”
Hemen oyuğun dışından sesler gelmeye başladı ama Gobuma’nın yüzü düştü. “Siktir! Bir beşer! Hay Şansıma…”
“No’lur gelme, burada kimse yok!” Gobuma şansına lanet ederken sessiz olmaya çalıştı. Sadece beşerin onu fark etmemesi için dua edebilirdi. “Bu lanet olası goblinler de nerede? Neden her yerde beşerler var?”
Bir gözü ve bir kolu eksik olan, topal bir bir beşer oyuğa girip etrafa bakmaya başladı. Gobuma, çıt çıkarmadan göz ucuyla hobgoblinin altından olup biteni görmeye çalıştı. Uzun kulakları ve alnında kesilmiş bir boynuzla serbest kalan esirlerden olduğu ve çetin bir savaştan geçtiği belli olan beşer, önce etrafa bakındı sonra kimseyi göremeyince yerde hareket eden goblin yavrularına yöneldi.
“Kötü!” Gobuma bu yavruların işinin bittiğini düşündü. “Benim hatam çocuklar. Buradan sağ çıkarsam birkaç dişi goblin bulup sizden bolca yapacağıma söz veriyorum…”
Paslı bir goblin kılıcı tutan beşer, “Geberin, hepiniz geberin!” diye dişlerinin arasından nefretle konuştu. Bu yavrular şimdi masum görünüyordu ama büyüyüp birer canavar olmaları an meselesiydi. Hatta sağ bırakılırlarsa onlar yüzeye ulaşmadan beşer avlamaya başlayabilirlerdi. “Sizin yüzünüzden kaç bebek öldü!”
Beşer paslı kılıcı kaldırdığında Gobuma bir jin olmasına rağmen bakmaya dayanamadı. Tam gözlerini kapatacaktı ki uçan bir taş gördüğünü sandı ve mırıldandı: “Çok kötü yaralanmışım galiba… Sağlam gözüm de sakatlanmış olabilir mi? Dur bi daha bakayım…”
Taş yavaşça beşerin arkasında yükseldi ve alçak bir “Gobu!” sesiyle aşağıya indi.
Pat!
Beşer elindeki paslı kılıcı kullanamadan oracıkta yığılıp öldü.
“Sen kimsin?” Gobu şansının geldiğini biliyordu. Hemen bağırdı: “Buradayım, hobgoblinin altında! Ah, kurtar beni kardeş jin!”
Bir hışırtı sesiyle ölü hobgoblin kıpırdamaya başladı. Bu da ne! Yeterli güç yoktu! ‘Bu görünmez jin çok güçlü değil galiba… Sadece goblin olabilir mi? Belki de uzmanlık alanı güç değildir.’ diye düşündü Gobuma. Hemen o da yüklendi ve bir çırpıda kendisini dışarı attı.
“Sayenizde kurtuldum jin kardeş!” Yaşlı goblin Gobuma hemen soluk soluğa söyledi. Nereye bakacağını bilmediği için sağlam kalan tek gözü fıldır fıldır dönüyordu.
“Gobu burada!” diye bir ses duyuldu. “Kurtarıcın…”
“Gobu mu?” Gobuma bu sesi duyunca şaşırdı. “Hangi Gobu?”
Çünkü tanıdığı tüm işe yaramaz goblinlerin adı ‘Gobu’ idi. Biliyordu çünkü en az bir düzinesine bizzat ‘Gobu’ adını vermişti.
Gobu bu soru karşısında dilsiz kaldı. Kendisini de büyüten bu yaşlı goblini çok iyi tanıyordu ama görünüşe göre onu çoktan unutmuştu bile… Gobu, kendisine isim veren ve kendisi için bir ‘babaya’ en yakın goblinin onu tanımamasından biraz mutsuz oldu.
Şu an tamamen görünmez olduğu gerçeğini görmezden geliyordu tabii.
Cevap gelmediğini gören Gobuma kendi kendine güldü. Beşerin mızrağı ile çizilen ve şimdi korkunç görünen yüzüyle ilgilenirken, “Goblinlere isim verirken bu kadar tembel olmak benim hatam. Ama kurtarıcımın, büyüttüğüm goblinlerden birisi olması da güzel. Hadi sana yeni bir isim bahşedeyim, ‘Görünmez Gobu’, hakkında ne düşünüyorsun?”
Alnından başlayarak çenesine kadar inen, yüzünün sağ tarafında derin bir kesik vardı. Artık sağ gözü de tamamen işe yaramazdı.
“Hayır,” dedi Gobu. “Yeni şef olacaksam kendi adımı kendim koymalıyım!”
“Yeni şef mi?” Gobuma, her nasıl olduysa görünmez olmuş bu goblinin cüretkarlığına şaşırmıştı. “Şefimiz ne ara ‘eski şef’ oldu da yeni şefe ihtiyaç var?”
“Ölmeden önce yüzüklerini bana verdiğinde!” diye cevap verdi Gobu. Sesi gurur doluydu. “Bunu yapmak için elini bile feda etti…”
“Şef öldü mü!” Gobuma şok oldu ve “Gerçi bu kadar beşer bize saldırmışken beklenen bir sonuç…” diye mırıldandı. “Şef bile düştüyse burada daha fazla kalamayız! Hemen birkaç dişi goblin bulup kaçalım! Çabuk!”
Onun gibi yaşlı bir goblin için yaşam ve ölüm sıradan şeylerdi. O sadece zaman varken çiftleşmeniz gerekir, diye düşünürdü hep. Geride mirasınızı sürdürecek yavrular yoksa ölmenin ne anlamı vardı. Çiftleşecek güzel dişileriniz yoksa yaşamanın ne anlamı vardı?
“…” Gobu dilsizdi. Her zaman yavrularla ilgilenme sorumluluğunu alıp geride kalmasına şaşmamalı.
“Pekala Şef Gobu…” Eski bir bez parçasıyla yüzünü saran Gobuma, “Yeni şef olduğuna göre şimdi ne yapıyoruz? Başka bir goblin yuvasına mı kaçalım yoksa dişilerle çok çalışıp kendi kabilemizi mi kuralım? İkinci seçenek için çok yaşlı olsam da elimden geleni yapmaya hazırım!”
“Henüz şef değil!” Gobu söylendi. “Önce Şef Gork’un intikamını almalıyım. Şimdilik bana… ‘Patron Gorkunç Gobu’ demelisin!”
“Huhaahahaa!” Gobuma ağız dolusu güldü. “Sen çok ilginç bir yavruymuşsun. Bilseydim sana daha güzel, komik bir isim düşünürdüm. Gorkunç Gobu ha? Pekala, göreceğiz bakalım ne kadar korkunç olduğunu…”
“Gülme gobu!” Gobu, yaşlı adamın ona gülmesine öfkelendi. Hemen yerden bir taş kaptı ve ona göz dağı vermeye çalıştı. “Bundan sonra emirlerimi dinle yoksa kötü olur!”
“Haa?” Gobuma havadan yüzen taşa doğru gülüyordu ki, Gobu birden yine görünür olmaya başladı. Sanki pili bitmiş gibi yavaşça belirginleşti. “Sen miydin Gobu? Seni hatırladım, pipin çok küçüktü senin…”
Gobuma tam detayları hatırlıyordu ki, Gobu’nun artık sadece bir yüzüğün sallandığı bacaklarının arasındaki karmaşaya baktı.
“Eehh? Bu kadar da küçük değildi canım? Kutsal Şeytanlar! Önce hobgoblin şimdi de sen! Bu beşeler gözlerini bizim hazinelerimize dikmiş!” dedi ve hemen bacaklarının arasını örtecek bir şeyler aramaya başladı. “Demek bizi böyle yenmeyi planlıyor hainler!” Tohumlukları, goblin ırkının geleceğiydi. Şakaya gelmez! Bir gözünü kaybederek yaşayabilirdi ama demir çubuğunu kaybederse her şey biterdi!
Beline bir parça bez doladıktan sonra “Hadi gidelim Gobu!” dedi, Gobuma. “Daha fazla oyalanmayalım. Etraf beşer kaynıyor! Hele o azgın dişi beşerler bizi bulmasın sakın, birkaç tanesini kızdırmış olabilirim!”
Gobu artık görünmez olmadığı için aniden eski cesaretini kaybetti. Havaya kaldırdığı taşı indirirken etrafta sağ kalan goblin yavrularına baktı. Ona büyük, iri ve sarı gözleriyle bakıyorlardı. Yutkunup cesaretini topladı ve “Bu gobuları ne yapacağız gobu?”
Gobuma da onlara baktı. “Haklısın, kaçmadan önce onları öldürmeliyiz. Beşerlere köle bırakmayalım!”
“Hayır!” dedi Gobu, yaşlı goblinin önüne atlarken. “Onları da yanımıza alalım! Benim sadık astlarım olurlar…”
“Daha kendini koruyamıyorsun, ne astı!” Gobuma tersledi. Yerden aldığı paslı kılıçla yavruları öldürmeye hazırdı. Beşerler onları ya öldürür ya da köle olarak alırdı.
“Goblinlere ölüm!” Bu sırada elinde kılıçla içeri bir tavşan kavmi beşeri daha daldı. Boynuzu ve kulakları kesilmişti. Şimdi serbest kalmış, nefret dolu esirlerden biriydi. Gözleri aşırı heyecan ve nefret ile kan çanağı olmuştu.
“Dikkat et!” Gobuma kendini bir tarafa atarken, beşer doğrudan Gobu’ya saldırdı. Bir kılıç savruldu, goblin kanı dökülmek üzereydi!
Peng!
Demir kılıç sanki eşit derecede sert bir cisme çarpmış gibi ses çıkararak durdu.
“Sen!” Hem Gobuma hem de beşer çok şaşırmıştı. Zira Gobu, kılıcı yara almadan çıplak eliyle durdurmuştu. Gobu orada yılmaz bir savaşçı gibi dimdik durdu. Sanki gözlerinde hiç korku yoktu!
Aslında korkudan donmuş ve elini kaldırmaktan başka bir şey düşünemeyen Gobu da sonuca şaşırmıştı. Fazla düşünmek için zaman yoktu! Boyu, ancak beşerin beline kadar yetişebiliyordu. Bu yüzden tüm gücüyle elindeki taşı savurdu!
Küt!
Pat!
Böylece önce elindeki taşı beşerin bacaklarının arasında savurdu ve iki yumurta kırdı! Sonra bacakları yumuşayan beşerin kafasını ikinci darbeyle ezdi!
Gobuma’nın gözünde her hareketi tereyağından kıl çeker gibi pürüzsüz ve akıcıydı. Geriye kalan tek gözü şaşkınlık ve heyecandan sulanmıştı! “Gobu!” diye bağırıp kendini attı hemen. Paslı kılıcı bayılan beşerin kalbine sokarken, “Sen harikasın! Bu hareketleri beşerlerden mi öğrendin? Harika! Onlara kendi silahlarını tattıralım ve yumurtalarını kıralım!”
Gobu yine gururluydu. “Bu daha hiçbir şey! Buraya gelirken beşerleri ne kadar dolaştırdım bir bilsen gobu!”
“Ne! Beşerleri buraya sen mi getirdin!”
Ortam bir anda gerildi. Sıcak atmosferin yerini kutup havasına bırakma hızı şaşırtıcıydı. Tüm goblinler yıkıcı doğaları gereği biraz histerikti zaten. Bir an gülerler bir an ağlayabilirlerdi.
Gobuma eski kulaklarının yanlış duyduğunu düşündü. Yeşil sivri kulaklarını (uçları bölük börçük olmuştu artık) dikerek ona baktı. Paslı kılıcı tutan eli titremeyi bırakmıyordu.
“Hayır hayır hayır!” Gobu hemen inkar etti. “Onları canavar yuvalarında tuzağa düşürdüm!”
“Harika! Sen gerçekten de şef olmaya layık bir goblinsin Gobu!” Gobuma sarı dişleri ve iğrenç nefesiyle kocaman gülümsedi birden Gobu’ya iyice yaklaşıp sarıldı. “Şu yüzüklere bi bakayım mı? Hangisini şeften almıştın…”
“Dur Gobuma!” Gobu hemen ellerini kaçırmaya çalıştı. Yaşlı ve sıska şeyi üzerinden atmaya çalışırken, “Kıymetlilerime dokunma! Onlar benim!”
“Sadece birazcık bakayım. Senden daha tecrübeliyim biliyorsun. Hem sen ne anlarsın tılsımlı eşyalardan!” Gobuma kendisinden daha genç olduğu için biraz daha güçlü olan Gobu’yu zapt edip, yüzükleri almaya çalıştı. Zira kerematin yüzüklerde olduğunu çoktan anlamıştı. “Tılsımlı eşyalar tehlikelidir Gobu! Senin için onları tutmama izin ver!”
Gobu da bunu düşündü. Tılsımlı eşyalardan anlamazdı ama nasıl çalıştıklarını anlasa yeterdi. İlk yüzüğü ruhsal saldırıyı emip, onu görünmez kılmıştı. Şeften aldığı iki yüzükten birisi de fiziksel saldırıyı engelliyor gibi görünüyordu. Acaba sadece engellemek dışında görünmezlik gibi başta etkileri de var mıydı?
Gobu, ellerini kurtarmaya çalışırken kafasında deli sorularla yüzüklere odaklandı. Şimdi derisinin hemen üzerinde şeffaf bir koruma tabakası oluşmuş görünüyordu. Saldırıyı engelleyen bu bariyer olmalıydı.
Boom!
Gobu tam yüzüğe odaklanmışken derisini kaplayan şeffaf bariyer yüzüğe geri çekildi ve anında Gobuma’ya doğru sert bir darbe indirerek genişledi!
“AH!”
Gobuma yine mağaranın bir köşesine doğru uçtu. Kayalara sertçe çarptı ve kan tükürerek yere düştü.
“Gobu?” Gobu ne yaptığının farkına vararak hemen koştu ve yaşlı goblinin kalkmasına yardım etti. “İyi misin gobu! Yüzük gerçekten tehlikeliymiş!”
“Anladık anladık! Artık yüzüklerine dokunmayacağım. Patron sensin, onları sen tut…” Gobuma dersini almıştı. Midesinden yükselen kanı zorlukla geri yuttu. Gobu’nun yardımı ile zorlukla ayağa kalktı. Şöyle bir baktı ve “Hadi daha fazla kaza olmadan şu yavruları da alıp, gidelim buradan…” dedi. Artık Gobu’nun dediklerini yapmaya karar vermiş görünüyordu.
Gobu beceriksiz görünse de görünmezlik ve bariyer gibi acayip yeteneklerle goblinlere yeni bir yol açabilirdi belki de… Onun gibi bilge bir goblin eksikti yanında sadece.
‘Yeni şefin danışmanı olabilirim belki de?’ Gobuma düşündü.
Gobu, “Alalım, tüm yavruları alalım…” diye katıldı.
“Pekala, beşerler buraları basmadan diğer oyuklara da bakalım. Belki hobgoblin yavruları da buluruz…”
Böylece iki küçük goblin, etraflarında yıkılan yuvalarında yeni bir yuva kurmanın ilk adımlarını atıyorlardı…