ruhpanların savaşı, büyücüler savaşı

YDE Blm 39: Ruhpanların Savaşı

  • HiperTale
  • 12 Nisan 2024 11:14:51
  • 0 yorum
  • 3

“İyi değil!” Lilith, ondan daha güçlü olduğunu düşündüğü bu goblin ruhpanın saldırmaya hazır olduğunu anladı. “Herkes geri çekilsin! Tünellere saklanın!”

“Alın bunu! Hah hah ha!”

Gobumei, etrafında yoğunlatırdığı alev kasırgasını basitçe yukarı doğru itti. Zaten yeni bir dengeye ulaşmış büyük çaplı enerji, bu hafif itmeyle yükseldi ve beşerlerin durduğu tünellere doğru patladı.

BOOOM!

“Aaaaaaaaaahhhhhhhhhhh!”

Zebil de durumun iyi olmadığını anladığı anda geri çekilenlerdendi. Fakat ne kadar hızlı olursa olsun, ateşten hızlı değildi. Patlamayla birlikte gidecek yer arayan ateş dalgaları hızla tünellere doğru genişledi.

Sırtında ateşin kendisinden önce, ölümün soğuk nefesi gibi gelen kavurucu rüzgarı hissetti. Hemen bağırdı: “Yere yatın!”

Patlamanın ilk şiddetinden kurtulacak kadar şanslı olsalar da hala hafif yanık ve ütülenmekten kurtulamadılar. Yeterince derine kaçmamış olsalardı, yere yatsalar bile ciddi şekilde yanmaktan kurtulamazlardı!

“Ruhpanların şakası yok!”

“Çok güçlü!”

Yanmaktan son anda kurtulanlar, birbirlerine terlemiş yüzlerle baktılar. Hepsinin gözünde korku vardı. Akıllarında ise bir soru…

“Bizim ruhpanımız da bu kadar güçlü olacak mı?”

“Bu yakındı!” Zebil’in hemen önünde, son anda yere kapaklanan Çataldil, zırhındaki ufak yanıkları kontrol etmeye başladı. “Bu takımı sevmiştim… Yanan yerleri o goblin ruhpanın derisiyle tamir edeceğim!”

“Tch!” Zebil de düştüğü yerden kalktı. Diğerleri korkmuş olabilirdi ama o gerçek bir ruhpanın gücünü deneyimlemişti. Bu küçük goblinin hilelerinden nasıl korksun?

“Nasıl yaptığını görmek isterim…” dedi sakince ayağa kalkarken. Zira o gobline ulaşmaları zor olacaktı. Neyse ki bu kalabalık yuvada sadece bir tane ruhpan varmış gibi görünüyordu. Daha fazla olsaydı, düşünmeden saldırmak kesinlikle intihar etmek olurdu.

Sonra tüneldeki adamlara seslendi: “Biz geri dönüyoruz! Diğerleri tünellere dağılsın ve arkamıza geçmeye çalışan goblinleri engellesin!”

Asıl savaş daha yeni başlıyordu. Goblinlerin büyük çoğunluğu, hobgoblinler ve ruhpan hala oradaydı. Özellikle o aşırı gelişmiş goblin şefi yenilmeden hiç bir şey bitmiş değildi. Eğer kazanma şansları yoksa, geri çekilmeleri gerekecekti ki, goblinlerin son anda çıkış yollarını kapatmasını istemedi.

“Ben hallederim!” Aman, hemen bir grup beşerle geldikleri tünellere geri döndü. O dev yaratıkla ve küçük ruhpanla savaşmaktansa tünellerdeki küçük goblinlerle uğraşırım daha iyi, diye düşündü.

Zebil, Demirderi ve Çataldil ise tekrar meydana yöneldi. Hızlı hareket ettiler ve hemen savaşa dahil olmak istediler ama şiddetli bir savaş çoktan başlamıştı bile…

“Beşer ruhpanların hepsi senin gibi zayıf mı?”

“Hmph! O küçük bedenin ne kadar ateş çağırabilir, göreceğim!”

Lilith herkesi uyarsa da kendisi çok fazla kaçmamıştı. Ateş yakınlığı olan bir ruhpan olarak ateşten kaçmasına gerek yoktu. Dış gücünü kullanarak saldırıyı kolayca engelledi ve zarif hareketlerle meydana inip, goblin ruhpanın karşısına çıktı.

“Şimdi göreceksin!” Gobumei de ilk kez başka bir ruhpanla savaştığı için heyecanlıydı. Yeteneklerini sergilemek için can atıyordu. Dişi beşerin uzun bacaklarına baktı ve “Önce seni bağlayalım da etrafta fazla zıplama…” dedi.

Asasının ucunda hızla toparlanan ateş, eğilip büküldü ve iplere benzer bir görünüm kazandı. Asasını savurarak, bu alevden ipleri birer birer hedefine fırlatmaya başladı. Sanki göle ağ atan bir balıkçı gibiydi.

“Kyaa!”

Lilith, tiz bir çığlık kopardı ve iplerden kaçmaya çalışırken şaşkındı. Ateş gibi bir şey, böyle eğilip bükülebilir mi? Nasıl?

Böylesine bir ateş kontrolüne daha önce hiç şahit olmamıştı. Onun karşısında bir an için sadece ateş yakmayı bilen küçük bir kız gibi hissetti. Ama yine de karşı saldırı yapmak için alev topları yapmaya çalışmaktan da geri durmadı.

“Daha hızlı olmalısın canım!”

Gobumei ona hazırlanması için fırsat vermeyi düşünmüyordu. Asasıyla avını yakalamak için alev ipleri fırlatırken, diğer elini de uzattı ve küçük avucundan, küçük alevler; alev mermileri püskürtmeye başladı.

Pu! Pu! Pu! Pu!

Kendini bir bombardıman altında bulan Lilith, hızla yoruldu. Kaçmaya çalışırken, elementleri yeterince hızlı yoğunlaştıramıyordu. Odağını biraz bile kaybederse hemen goblinin alev mermileri ile vuruluyordu. Cüppesi çoktan delik deşik olmuş, kar beyazı teni, her geçen saniye dışarıya daha çok maruz kalıyordu.

Böyle olmaz, diye düşünen Lilith, kaçmayı bir an için bıraktı ve saldırmaya odaklandı. Hemen asasının ucunda dev bir alev topu yoğunlaştırdı ve gobline doğrulttu.

Bu sırada ateş iplerinden birisi hemen bacağına çarptı ve onu olduğu yere sabitledi. Ateş, belki de ateşe yatkın bir ruhpan olduğu için çok yakıcı değildi. Şimdilik sadece hafif bir kızarıklık ve kaşıntı vardı. Ama diğer taraftan da bu alev, çamur gibi üzerine yapışmıştı.

“Yakaladım!” Gobumei çok sevindi. Hemen bir kaç tane daha ip şekilde ateş fırlattı ve beşer ruhpanın iyice kısıtlandığından emin oldu.

“Bu da ne böyle?” Lilith ilk defa böyle bir alevle karşılaşıyordu. Goblinin alevleriyle vuruldukça hareketlerinin yavaşladığını, bedeninin yanmasa bile ağırlaştığını hissediyordu.

“Hmph! Boşuna uğraşma… Çamur alevimden kurtulamazsın!” Gobumei gururlu bir şekilde konuştu. Bir sonraki büyük vuruşunu yapmadan önce soluklanmaya karar verdi ama beşerin kayıp ifadesi onu şaşırttı.

“Neden bahsediyorsun?”

Gobumei, “Alevimin niteliğinden bahsediyorum tabii ki,” dedi. “Elementlerimizin de farklı nitelikleri olabileceğini bilmiyor musun yoksa?”

Nitelikler mi? O da ne? Lilith’in bu tür bilgilerden henüz haberi yoktu. Zira ne pan yılanının fısıltıları arasında, ne de kendi ateşinde böyle bir şey yoktu. Onun ateşi sıradan bir ateş gibi, değdiği yeri yakan sıcak bir alevden ibaretti.

“Sen de benim gibi 1. inişe ulaşmadın mı? Nitelikleri nasıl bilmezsin?” Gobumei şüpheliydi. Henüz bir ruhpan olarak tanınmadıysa nasıl bu kadar güçlü alevler üretebilir?

Gobumei’nin kendisi de özellikle güçlü bir ruhpan değildi. Sadece gerçek bir ruhpan olarak tanındığında ve o yere çağrılıp, aşağıdaki dipsiz karanlığa doğru ilk adımını attığında güçlenmeye başlamış ve bazı bilgilere erişmeye hak kazanmıştı. O şimdi inişine başlamış, sonsuz gücün ilk basamağında gururla duran bir Çırak Ruhpan idi.

Sadece o zaman, elementinin bir niteliği uyanmış ve kontrolünde ustalaşmıştı. Ama herkesin bir niteliği olmak zorunda değildi. Saf güç, her zaman en önemlisiydi. Lilith’in bir niteliği olmaması dışında kendisiyle aynı seviyede, hatta daha da güçlü alevlere sahip olması onu yanıltmıştı. Bu yüzden onu da kendisiyle aynı seviyede değerlendirmişti.

1’nci iniş mi? Tekrar niteliklerden bahsediyor, onlar da ne? Alevinin çamur gibi yapışkan olmasından mı bahsediyor. Niteliği bu mu?

“Hehehehehe….”

Lilith, ağa takılmış ve sudan çıkarılmış bir balık gibi dururken, goblinin kıkırdadığını duydu. Sesi gittikçe artıyordu. “Neye gülüyorsun?” diye sordu.

“Sana gülüyorum, kendime gülüyorum, hepimize gülüyorum…” Gobumei hayatının en komik olayına şahit olmuş gibiydi. “Ayyy… Gözlerimden yaş geldi. Daha gerçek bir ruhpan bile değilsin ve hala karşıma çıkmaya cesaretin var…”

“Biz de ruhpanları olan beşerler tarafından saldırıya uğradık diye korkmuştuk…”

Henüz herhangi bir çatışmaya dahil olmayan ork elçi Orkas, “Anlıyorum…” diye mırıldandı bir köşede. Lilith’i ve alevlerini daha yakından gözlemledi. Bu henüz Çırak bile sayılmayan, unvansız bir ruhpandı. Gerçek bir ruhpan olarak düşünülemezdi. Sadece yetenekli sayılırdı.

Adam ve Barbara tarafı da bir çıkmazdaydı. Ruhpanların amansız savaşı devam ederken, herkes birinin ilk hareketi yapmasını bekliyordu.

Adam’ın yumrukları sıkıldı. Yine çaresizdi. Kabilesinin ruhpanın, sevdiği dişinin, bir goblin tarafından dövülmesini ve aşağılanmasını izlemek zorundaydı. Oraya koşup yardım etmeyi her şeyden çok istiyordu ama önünde dağ gibi bir canavar durmuş, diktiği küçük gözleriyle onları hapsediyordu. En ufak bir harekette, elindeki kocaman balyozu kafalarına indireceğine şüphe yoktu.

Gözleri küçümseme doluydu. Sanki, “Hadi kıpırdayın da göreyim!” der gibi bakıyordu onlara.

Sadece Lilith’in kendi başına kazanmasını umut edebilirdi. Lilith’in de kendi gururu var… diye geçirdi içinden. Zira onun güce ne kadar değer verdiğini ve kendisiyle gurur duyduğunu biliyordu.

Zebil ve diğerleri çoktan meydandaki goblin ve hobgoblinlerle kapışmaya başlamıştı. Bazı köleleri de serbest bıraktılar ama onların savaşacak cesareti kalmamıştı. Korku içinde titremeye ve bir köşeye pusmaya devam ettiler.

Zebil onların bedenlerindeki ipleri kesmişti ama zihinlerindeki düğümleri nasıl çözeceğini bilmiyordu. Elleri boynuna uzandı… Zira kendisinin de çözemediği bir düğümü vardı.

Yardım etmeli miyim? Lilith’in zorlandığını gören Zebil, kararsız kaldı. Elindeki ok ve yaya, kararsız bir şekilde baktı. Şüphesiz Lilith’e yaklaşmak için iyi bir şanstı. Adam ve diğerleri goblinlerin şefi tarafından bağlanmışken, Lilith’e ulaşabilir ve onu kurtarabilirdi.

Ama bunu yaparsa… Zihninde bir düğüm oluşur mu? diye tereddüt etti. Olsun, yaşaması benim için daha önemli!

Zebil tam harekete geçmeyi ve Lilith’i kurtarmayı düşünüyordu ki, Lilith’in kendinden emin sesini duydu.

“Hmph!” Soğukkanlılığını geri kazanıp, şaşkınlığından kurtulan Lilith, “Bilmiyorsam ne olmuş yani? Seni yakaladığımda her şeyi öğrenebilirim…” derken, yüzünde kibirli bir gülümseme vardı.

“Aramızdaki farkı hala anlamadın galiba…” Gobumei, cahil bir beşerle uğraşmanın boşa olduğunu düşünüyor gibi kafasını salladı. “Şimdi seviyeler arasındaki farkı görmene izin vereceğim!”

Tam Gobumei, asasını kaldırıp güçlü bir elemental saldırı ile Lilith’in işini bitirmek üzereydi ki, Lilith onun harekete geçmesini beklemedi.

“Göstermene gerek yok! Daha sonra kendim deneyimlerim,” dedi ve uzun zamandır asasının ucunda sessizce demlenen ateş topunu serbest bıraktı.

Asa tüm bu zaman boyunca Gobumei’yi hedef alıyordu ve Gobumei, her şeyin farkındaydı. Bu ruhpanın henüz bir seviyesi olmadığı için o alevden kolayca kaçabileceğini ya da isterse engelleyebileceğini düşünüyordu.

Ama bilmediği bir şey vardı. Lilith, gerçekten güçlüydü!

Ayrıca onun gibi tecrübesiz de değildi, zira buraya kadar sayısız canavarla karşılaşmış ve yollarını keserek gelmişlerdi.

BOOM!

Bir patlamayla birlikte Lilith’in ateş topu serbest kaldı. Patlama o kadar güçlüydü ki, asası bile geri tepiyordu. Ama herkesin beklediğinin aksine düşmanına doğru değil, tam tersi yöne, arkasına ve yere doğru!

“NEEE?” Gobumei bir an için o kadar şaşırdı ki yoğunlaştırdığı ateş üzerindeki kontrolünü kaybetti.

Lilith, belki de bu goblin kadar güçlü değildi ama yeterince zekiydi. Yere doğru yaptığı patlamayla, kendisini bağlayan ateş iplerinden kurtuldu ve havalanarak, büyük bir hızla goblin ruhpana ulaştı.

Yaptığı şey kolay görünebilirdi ama aslında tüm dış gücünü tek seferde harcamıştı. Şimdi bir tutam alev bile toplayamazdı. Zaten ihtiyacı da yoktu.

“Sadece güçlü olman kazacağın anlamına gelmez!”

Gobumei, son olarak kendisine doğru bir hışımla uçan beşerin bağırışını duydu.

“HAA!”

Sonrasında Lilith, kutsal bir eşya olan pan asasını, gururlu bir ruhpandan beklenmeyecek şekilde basit bir sopa olarak kullandı ve goblinin kafasına geçirdi!

Pat!

Boğuk bir çarpma sesi ve kulaklarında yoğun bir uğultuyla Gobumei’nin gözleri, yere düşerken karardı. Dünyası kararırken, Nn-ne, ne oldu? Son düşünceleri bunlardı.

Gulp! Sert bir şekilde yutkunan Çataldil, “Bir daha düşündüm de ruhpanları, ruhpanlara bıraksak iyi olur gibi…” dedi.

Hem goblinlerin şefi hem beşerlerin şefi Zebil hem de diğerleri ellerini şaşkınlıktan başlarına vurdular: “Bu nasıl ruhpan savaşı!”

Sonraki Bölüm

No results available

Reset