Hiper Tales Logosu
Ateşin Kızı, ateşten doğmuştur

HiperTale

YDE Blm 38: Ateş Düştüğü Yeri Yakar

  • HiperTale
  • 12 Nisan 2024 11:05:10
  • 0 yorum
  • 9

Klank!

Metalin, keskin çarpışma sesi duyuldu önce. Adam, her şeyini kullanarak hafifçe itmeye çalıştı ama sonrasında mızrağının ucundan kollarına iletilen muazzam bir güç hissetti.

Oh, hayır!

O hafif itme, ogrenin mızrağını engellemek ya da durdurmak için değildi. Sadece yörüngesini biraz olsun değiştirebilmek içindi. Ama bu hamle bile Adam’ın tüm gücünü aşmıştı. Düz bir çizgide, inanılmaz bir hızda ilerleyen mızrağın yönüne değiştirebilmek için Adam, tüm bedenini kullanmıştı ama yine de yeterli görünmüyordu.

Eğer mızrağı engelleyemezse bedenini delip geçerken yavaşlayacağını ya da duracağını umabilirdi sadece.

İki mızrağın karşılaştığı an, sanki zaman yavaşlamış gibiydi. Saniyenin onda birinde yaşanan kavuşma anında, Adam kısa hayatının en uzun anını yaşadığını düşündü.

Boom!

Sonraki saniyede büyük bir patlamayla mızrak bir tarafa, Adam bir tarafa savruldu. Adam, mızrağa yaptığı hafif dokunuştan kendisine iletilen muazzam güçle uçtu ve mağaranın duvarlarını oluşturan kayalara sertçe çarptı.

“Puah!” Çarpmanın etkisiyle ağzından kan püskürdü. Kendisini saran yoğun acı sayesinde şans eseri bilincini kaybetmedi ve bu sayede goblinlerin arasına düşmekten kurtuldu. Atlamadan önce son anda yakaladığı sarmaşığa tutunarak asılı kalmayı başardı.

Mızrak ise tünelin hemen yanına, duvara saplanmış, sert kayaları delerek yarısına kadar gömülmüştü.

“Adam!”

Lilith, geçip giderken saçlarını uçuran ve hemen yanına saplanan mızrağa şok içinde baktı ve aceleyle Adam’ın ismini haykırdı. Adam’ın ne yaptığını ancak şimdi fark edebildi. Hayatını kurtarmıştı!

“Öhö öhe! Ben iyiyim! Saldırmaya devam et!” diye zorlukla cevap verdi Adam. Ogrenin saldırısını zorlukla saptırabilmişti ama bedelini de ödemişti.

Lilith dişlerini gıcırdattı ve asasını daha yukarı kaldırdı. Bu saatten sonra geri durmayacaktı. Sanki cehennemin kapaklarını açmak istiyor gibi tüm dış gücünü seferber etti.

“Bitti…” dedi Gobumei. Karşıdaki ruhpanın etrafında dalgalanan enerjinin boyutuna baktığında bir baskı hissetti. En az benim kadar güçlü, hatta… benden bile güçlü!

Ruhpanın etrafanda alevden bir deniz peyda olduğunu gören Gork, “Hayıııırrrr!” diye bağırdı ama haykırışı nafileydi. Ruhpan, asasını indirirken gözleri nefret doluydu. Gork bile bir an için tüylerinin ürperdiğini hissetti.

“KAAÇIIIN! Tünellere doğru çekilin, arkalarında dolaşın!” diye son talimatını verdi.

Goblinlerin tırmanmaya gerek duymadan geçebilecekleri direk zeminine açılan bir kaç tünel de vardı elbette, ama bu dar tüneller bir anda hücum eden iki yüz goblinin kaçması için yeterli değildi. Sadece orada sıkışırlardı. Ama şimdi bunları düşünecek zaman değildi. Önce ruhpanın elemental saldırısından sağ kurtulmak gerekiyordu.

FOOŞŞŞŞ!

BOM! BOM! BOM!

Alev, sanki patlamalar eşliğinde kapakları açılarak dökülen erimiş yağ gibiydi. Tırmanmaya çalışan goblinlerin üzerine, kıvamlı bir sıvı gibi aktı.

Meydanda saklanan goblinlerin üzerine sanki lav döküldü. Talihsiz köleler bile ateşten kaçamadı. Hobgoblin, ogre ya da ork fark etmeksizin; bu cehennemden kaçış yoktu.

Lilith, önündeki havada adeta ateş bulutları toplamış ve her yere ateş yağdırıyordu.

Goblinler, beşerlere saldırarak bir anlamda bu cehennemi başlarına kendileri getirmişti. Lilith, goblinler tarafından yakalanmış beşerlerin halini gördükten sonra tereddüt edecek değildi. Eğer ederse, sıradakilerin kendi kabilesi olabileceğini biliyordu.

“Ahhhhh!”

“Ateş! Ahhh! Yanıyorum!”

Anında meydanı çevreleyen sarmaşıklar alev aldı ve her yer yanmaya başladı. Tırmanmaya çalışan goblinler yarı yoldan, yanmış kütükler gibi düşmeye başladılar. Alevlerin hızla yayılması için Lilith’in çok fazla çaba harcamasına gerek bile yoktu.

Ok yağmurundan kaçmak için duvarlara sığınana goblinler, şimdi de alevlerden kaçınmak için tekrar ortaya koşuyorlardı ama orada da onları büyük bir sürpriz bekliyordu.

“Saldırmaya devam edin!” diye bağırdı Zebil.

Zebil, Adam ve Lilith’in hemen karşısında, elinde büyük bir okla dikiliyordu. Okunu fırlatmadan önce ucunu, duvarlar boyunca yayılan ateşe tuttu ve yanmasını sağladı. Diğerleri de onu taklit etti ve goblinlerin toplanmaya başladığı yerlere bu sefer de alevli oklar yağmaya başladı.

“S.ktir!” Bir anda alevlerin ortasında kalan ogre, çaresizlik ve öfke içinde şiddetli bir kükreme kopardı. Kabilesindeki goblinlerin birer birer yakılarak ölmesini ve sayılarının hızla düşmesini çaresizce izliyordu. “Gobumei, harekete geç! Diğerleri acele edin ve şu beşerleri oradan indirin!”

Sonunda ruhpanlarına harekete geçmesi için izin verdi ama zaten çok geçti.

“Hmph! En başından beri bana izin vermeliydiniz.” Gobumei, öne çıkarken elbisesinin kenarlarını kaldırdı. Kibrinde en ufak bir azalma görülemiyordu. Sanki ölen ya da yaralanan goblinlerle alakası yok gibiydi. “Şimdi size 1’inci inişe ulaştıktan sonra ne kadar güçlü olduğumu göstereceğim! Siz çocuklar beni düzgün korusanız iyi olur!”

Gorat, Glory ve diğer hobgoblinler hemen ruhpan goblinin etrafını sardı ve onu atılan oklardan korumaya çalıştı.

Gobumei, asasını kaldırdı ve “Ulu Pan adına ateşe ve çamura hükmediyorum! Emrime girin ve gücünüzü benimle paylaşın. Karşılığında ruhumla ziyafet çekin!” diye bağırdı.

Bu sadece odaklanması için kullandığı bir mantraydı. Dış gücü bedeninin etrafında toplanan bir sis bulutu gibi kıvrıldı ve kızıl bir renkle belirginleşmeye başladı. Sanki bedeni ateşti ve dış gücü, bu ateşten doğan dumandı.

Ruhpanların dış gücü, adından da anlaşılacağı üzere bedenlerinin dışında, etraflarında toplanırdı. Bedenlerini manevi bir zırh gibi sarar, onlara daha sonra kullanabilecekleri sonsuz bir enerji deposu sağlardı. Bu güç, normal şartlar altında görünmez ve hissedilmezdi. Sadece, irade bir katalizör olarak devreye girdiğinde kendini gösterir, içinde uyumakta olan ve çevresindeki enerjilere etki ederdi.

Bu sadece en güçlü savaşçıların ortaya çıkarabildiği Aura’ya benziyordu ama aynı değildi. Zira dikkatli bakıldığında, ruhpanların da enerjilerinin dağılıp gitmesini önleyen bir auraya sahip oldukları görülebilirdi. Ruhpan, aurasındaki gözenekleri kullanarak dış gücünü serbest bırakırdı.

Gobumei’nin kızıl bir duman gibi etrafını saran dış gücü, havada özgürce uçuşan ateş enerjilerini uyarmış gibiydi. Bu enerjilerin sanki kendi bilinçleri varmış gibi, bu yeni güce karşı büyük bir açgözlülük gösterdiler ve onun aura duvarına doğru hücum ettiler.

Gobumei, normal şartlar altında zaten dış güçü içerinde bulunan ateş elementi enerjilerini kullanırdı. Fakat bugün Lilith’in tutuşturduğu ateşi kullanacaktı. Bu sayede hem yangını söndürebilir hem de düşmanın enerjisini kendisine karşı kullanabilirdi.

Aurasından saldığı az miktarda dış güçle, ortamdaki ateş enerjisini hızla manipüle etmeye başladı. Asasını çevirdikçe esmeye başlayan hafif sıcak hava akımıyla meydanın ortasında bir alev kasırgası oluşmaya başladı!

“İyi değil!” Lilith tehlikeyi sezmişti. Küçük bir çapayla başlattığı yangın üzerine yeterli otoritesi yoktu. Karşı taraf bu açığı kullanıyordu. “Ateş üzerindeki bilgisi ve kontrolü bende daha iyi…” dedi. Soyu enerjilere, elementellere uzanan bir jinden beklendiği gibi…

Bu sırada Adam, çoktan yavaşça aşağı kaymıştı bile. Çıkan yangını fırsat bilip, meydana indi. Duvarlarda başlayıp, okların ucunda devam eden ateşin, hızla bu küçük ruhpan tarafından emilişini ve kontrol edilişini gördü. Kimse beni fark etmemişken, ruhpana saldırmalı mıyım?

İç yaralanmaları yüzünden ağrısı vardı. Bu yüzden bir kayanın arkasına saklanmış, durumu kontrol ediyordu. Saldırırsa büyük bir darbe vurabilirdi ama en güçlü goblinler tarafından kuşatılıp, canını oracıkta teslim edebilirdi.

Tam kararsız kalmışken, başka bir tünelden atlayan Barbara ve Tekeş’i fark etti.

“Tam zamanı!” diye düşündü ve hemen gizlendiği yerden fırladı. Ağrıyan eklemlerine ve genzinde yükselen kanın tadına aldırmadan bir hayalet gibi ilerledi. Mızrağını kolları arasında çevirirken, kendi geliştirdiği hareket becerisi, Zıplayan Adımlar ile hızla mesafeyi kapattı.

“Dikkat edin!” Ruhpanı koruyan hobgoblinler hemen alarma geçti.

“Hmph!” Gobumei küçük ellerinin biriyle asayı çevirirken, diğerini üzerine gelen beşere doğru tuttu. “Bana yaklaşabileceğini mi sanıyorsun? Şimdiye kadar nitelikli bir ateş görmediğine eminim…”

Uzattığı elinin önünde küçük bir ateş topu hızla şekil aldı ve Adam’a doğru uçtu.

Adam, Lilith’in ateşini deneyimledikten sonra bu küçük ateşten korkacak değildi. Yavaşlamayı göze alamadığı için hızla mızrağını savurdu ve ateş topunu dağıtmak istedi.

Ama o da ne!

Ateş topu gerçekten de küçük ve zayıfdı. En ufak bir rüzgarda dağılacak gibi görünüyordu. Ama Adam, mızrağını savurduğu anda boşluğu keser gibi ilerleyen mızrağı bir anda yavaşladı ve sanki çamura saplanmış gibi durma noktasına kadar ağırlaştı.

Pat! Sesiyle mızrağı yere düştü ve kaldırıp, savurması son derece zor hale geldi. İmkansız değildi, hala mızrağını kullanabilirdi ama ucunda yanan ateşten kurtulmadıkça özgürce savunması imkansız gibiydi. O toprak gibi koyu ateş, tıpkı yapışkan bir çamur gibi tutuşturduğu yeri bırakmıyordu.

“Oh Hayır!”

Adam ani şaşkınlığı ve yavaşlaması yüzünden, göğsüne ani bir tekmeyi yedi.

“Al bunu, aptal beşer!” Glory, Adam’ın bir tekmeyle uçurup uzaklaştırdıktan sonra çok mutluydu. Bu beşerin, saldırma emrini verdiğini hatırlayınca ondan kurtulması gerektiğini düşündü. Liderleri olabilirdi.

“Öhö!” Adam, tekmeyi yiyince geriye doğru yuvarlandı ve biraz daha kan öksürdü. İç yaralanmaları artıyordu. Ama soluklanması için yeterli zaman yoktu. Ucunda hala bir tutam alev olan asasını zorlukla kaldırabildi.

“Geber!” Glory, ruhpanın yanından bir saniyeliğine ayrılarak bir seçim yapmıştı. Şimdi Adam’ı hızlıca öldürüp geri dönmesi gerekiyordu. Bu zayıf beşerin fazla zamanını almayacağını düşünüyordu.

Klank!

“Hmph!” Adam, Glory adlı hobgoblinin mızrağını durdurdu.

“Oh?” Bu zayıf görünümlü beşerin saldırısını engelleyecek ve hala homurdanacak cesareti olmasına şaşırmıştı. Üstelik ruhpanın aleviyle kaplanmış bir silahı hala kaldırabiliyordu.

Zira ruhpanları Gobumei’nin ateşi son zamanlarda bir garipti. Artık yapışkan ve bağlayıcı özellikleri var görünüyordu. Glory arkasındaki prensiplerden bihaberdi.

“Kutsal Savaşçı’yı rahat bırak!”

Glory tam da ucu bir kılıç gibi uzun olan mızrağını tekrar savuracaktı ki, kendisine doğru yuvarlanan metal bir topaç gördü.

Gelen Tekeş’ti. Kalkanı ve zırhıyla, metal bir gülle gibi Adam’a doğru uçuyordu. Ama hala bir adım yavaştı çünkü arkasından gelen bir gölge hızla yanından geçti ve oraya ulaştı.

“HA!” Barbara, gelir gelmez dev baltasını Glory’ye doğru savurdu.

“Kyaa!” Glory, Barbara’dan gelen darbeyi engellemeyi başarsa da büyük güç tarafından uçuruldu ve ruhbanın yanına gönderildi.

BOOM!

“Geldim!” Aynı anda goblin şefi Gork da olay yerine büyük bir gürültüyle indi.

“HAH Ha HAh Ha!” Tam da herkes birbirine girecekti ki, Gobumei’nin tiz kahkahaları ortamın ciddiyetini eritmişti.

“Sonunda bitti!” Gobumei, etrafında yoğunlaştırdığı alev kasırgasını asasıyla yukarı ittti. “Ateşini sevmedim. Çok zayıf, geri al!”

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm

No results available

İlginizi Çekebilir

©2024 Hiper Tales 🔥 Gerçekliğin Hiper Boyutu