karanlık bir mağarada hayaletler yol gösterir

27: Gizemli Hayalet

  • HiperTale
  • 6 Nisan 2024 13:18:08
  • 0 yorum
  • 1

Lilith Adam’ı takip ederken zihni sorularla doluydu. Adam’ın aklından geçen tam olarak neydi? Bilmiyordu. Zira o bir ruhpan olduğu için algıları son derece kuvvetli olmalıydı ama yine de karanlık mağaralarda yönünü seçmekte zorlanıyordu.

Bu yüzden de “Emin misin?” diye sormadan edemedi, Lilith. Sonuçta o bir şey fark etmiyorsa Adam, nasıl yapardı?

Adam kararlı adımlarla goblini takip ederken, başını sallamak ve hafifçe onaylamakla yetindi.

Peki sorusunun cevabı gerçekten neydi? Adam niye böyle kendinden emin bir çıkış yapıyordu? Kendini kanıtlamak uğruna tüm mağarayı tehlikeye mi atıyordu, yoksa gerçekten de bildiği bir şey mi vardı?

Cevap aslında olduğundan daha basitti. Adam yenilgiyi gururuna yediremiyor, önce kendisine sonra da herkese yalan söylüyordu. Sadece yalanın doğru çıkması için beklentiyle doluydu o kadar.

Aslında kendisi de ne yaptığından emin değildi. Bildiği tek bir şey vardı, o da bu sefer kendi sezgilerine güvenmesi gerektiğiydi.

Zira akın başladığı andan, ilk yol ayrımına ve dolayısıyla ilk tuzağa yürüdükleri andan itibaren gaipten sesler duymaya başlamıştı. Bu sesler sanki hemen kulağının dibinde söylenmiş fısıltılar gibiydi. Boğuk ve alçak. Sesin söyledikleri net bir şekilde duyulsa da başka bir bilgi sahibi olmak imkansız gibiydi.

Örneğin hangi yönden geldiği gibi ya da bir erkeğe mi yoksa dişiye mi ait olduğu…

Diğerlerinin bir şeyler duymadığını çoktan doğrulamıştı. Bu yüzden acele edip, belirsiz bir hissi kovalamak istemedi ve hep goblini takip etmeye devam etti.

Sonuç, her seferinde bir başka tuzaktı! Son derece sinir bozucu ve moral kırıcı bir durumdu.

Goblinin bunu kasten yaptığını söylemeye gerek yoktu. Lakin Adam’ın duyduğu sesler onu hep tuzaklardan uzağa yönlendirmeye çalışıyor gibiydi. Diğer seçeneği hiç değerlendirmediği için emin de olamıyordu tabii. Sesi dinlerse güvende olur muydu?

Bu yüzden de son bir kez daha şansını denemeye karar verdi.

Goblin Gobu bir anda hızlandı ve yaralı haliyle koşabildiği kadar koştu. Hızlıca karanlıkta kaybolma belirtileri gösterdi.

“Hızlı!” Adam da elinde büyük bir parlayan taş ile yolu aydınlatırken peşinden koştu. Lilith ve diğerleri hala çelişkili hissetse de çoktan Adam’a bir şans verdikleri için koşmaya başladılar.

Gobu peşinden kovalayan bu kadar beşer varken hem korktu hem de heyecanlandı. Hemen adımlarını hızlandırdı ve “Lanet! Hala ölmedilerrrr…. Bu sefer kesinnn! Hihihi!” diye heyecanlanırken bir başka yol ayrımına ulaştı.

Pörtlek iri gözleri hemen sol tarafa doğru bakarken bir özlem hissiyle parladı ama çok kısa sürdü. “Bu sefer kesinnn… Akrepler….” diye bağırırken kararlı bir şekilde sağa döndü. Beşerlerin onu takip edemeyeceğinden korktuğu için de yavaşlamayı ihmal etmedi.

Adam hızla yetişti. Yol ayrımına vardığı anda goblinin sağdaki tünelde kaybolan siluetini yakaladı. Zamanlama mükemmeldi. Seçim net olmalıydı ama geçmiş tecrübelerinden öğrenen Adam, hemen duraksadı ve goblini takip etmeyi bıraktı.

“Neden durduk?” Lilith hemen arkasındaydı.

“Yolu açın!” diye bir bağırtıyla gelen Barbara da ikinci kişiydi. Lilith gibi durup düşünmek yerine hemen ileri atılmak ve o yaratığı parçalamaktan başka dileği yoktu. “Çok öfkeliyim! Ahhrr!”

“Şşşt!” Adam parmağını dudaklarına götürdü. “Sessiz olun!”

Büyük başların neredeyse hepsi toplanmış, Adam’a bakıyordu. Atmosfer son derece boğucuydu. Arkadakiler durdukları için gergindi. Gerekmiyorsa bir an daha bu karanlık yerlerde dolaşmak istemiyorlardı.

Bu sırada Gobu’nun keyfi yerindeydi. Bu sefer görevimi yaptım, diye düşünürken, sevinçten havalara uçuyordu. Zira artık goblin yuvasına çok yaklaşmışlardı, haliyle buradaki canavar yuvaları da çok güçlüydü.

“Az kaldı, az kaldı…”

Örneğin şu an girdiği tünel, genellikle kara akrep olarak bilinen son derece tehlikeli bir canavar yuvasına çıkıyordu. Kara akrepler, en karanlık ve rutubetli yerlerde yaşamayı severlerdi. Demir gibi sert zırhlarla örtülmüş, zifiri karanlık kabukları vardı ki bu da onları neredeyse yok edilemez ve aynı zamanda karanlıkta görünmez kılıyordu.

4-5 metre uzağa ani saldırılar yapabilen, ucunda çeliği bile eritebilecek zehirli iğnelerini de unutmamak lazım. Kafa uçuran mengene gibi kıskaçlar da dehşetin boyutunu arttırıyordu.

Onlar adeta bu iş için biçilmiş kaftan gibiydiler!

“Hihihi!” Gobu düşündükçe yerinde duramıyordu. Katliam sahnelerini hayal etmek bile kanını kaynatıyordu. “Gobu!”diye bir sevinç çığlığı daha attığı sırada hemen sessizleşti. Çünkü aklına korkunç b’işeyler belişmişti.

Sessiz olmalı… diye düşündü hemen. Patronu uyandırmamalı…

Kara akrepler normalde yalnız avcılardı. Görüşleri kötüydü, bu yüzden duydukları her sese acımadan saldırırlardı. Peki neden bir yuvada toplanmışlardı?

Bunun nedeni aralarında Patron tipi bir canavar ortaya çıkmasıydı. Nadir bir canavar tipiydi bu. Kendi hemcinslerini kontrol etme yeteneği ile doğmuş esrarengiz bir yaratık.

Çok tehlikeli, çok tehlikeli…

“Gobu?” Gobu patron canavarı düşündüğü için sessizleştiği sırada bir şeylerin doğru olmadığını hissetti hemen. Fazla sessizdi!

Arkasını dönüp dikkatlice dinlediğinde kendisi takip eden aptal maymunların sesleri ortalıkta görünmüyordu. Neden peşinden koşmuyorlardı? Çok hızlı kaçıp, izini kaybettirmiş olabilir miydi?

Olmaz olmaz… Gobu hemen endişelendi ve aceleyle geri döndü. Belki de bu kadar aptal olmasaydı, durumu çoktan fark edebilirdi. Kendisiyle bu kadar mutlu olmasaydı, uzun zamandır takip edilmediğini fark edebilirdi.

Gobu’nun telaşla geri döndüğü sırada, Adam daha da büyük bir telaş içindeydi.

Zira yol ayrımında durmuş bir şeyler olmasını bekliyordu. Neden hiçbir şey olmuyor? diye endişelenirken, o hep duyduğu ses ortaya çıkmamıştı bu sefer. Hay aksi! diye içinden sövdü hemen.

“Hmph!” Zebil homurdanmadan edemedi. “Kutsal savaşçı gideceği yoldan emin değilse, geri dönelim derim.”

“Tsk!” Barbara da hayal kırıklığı hissediyordu ama onunkisi geri dönmek için değil, ileri gidemediği içindi. Zebil’ göz atarken yere tükürdü. “Korkak!”

“Ne dedin!” diye hiddetlendi hemen Zebil. Şefin de bir gururu vardı. Ucundan hala kan damlayan kılıcını daha sıkı tuttu.

Diğerlerinin huzursuzluğunu hisseden Adam da hareketlendi ve iki tüneli dikkatlice hissetmeye çalıştı. Bir berikine bir ötekine bakıyor, ikisi arasında mekik dokuyordu. Sanki ikisi de boğucu bir karanlık ve ölü bir sessizlik konusunda yarışıyordu.

*Sol taraf daha mı karanlık, yoksa sağ taraf biraz daha mı ürkütücü?

Hmm… Eli, artık kulaklarını belli belirsiz örtmeye başlayan beyaz saçları arasında dolaştı. Goblinin gittiği sağ tarafta belli belirsiz bir pas kokusu ve ürpertici bir soğukluk hissediyor gibiyim… Goblin yuvası hemen ilerde olabilir mi?

Sağ tarafı ne kadar düşünse tüyleri diken diken oluyordu. İmkansız! diye düşündü hemen. Bu hain goblin çoktan tuzak kurmayı öğrendi, şimdi niye vazgeçsin?

Adam şimdi ne yapacağını bilmiyordu. Geri dönmekte istemiyordu. Sadece orada heykel gibi dikilirken, gözlerini pişmanlıkla kapatabilirdi. Hazır olmadığı bir işe kalkışmış ve çoktan 15 kişinin ölmesine sebep olmuştu. Topladığı azıcık saygınlık da buhar olup uçmak üzereydi.

Birşeyler yapmalı ama ne? diye için içini yerken, Lilith’in soğuk sesi imdadına yetişti. Hemen can simidi atılmış gibi dönüp ona baktı.

“İzin ver…” dedi Lilith öne çıkarken. Adam’ın kararsız kalışını ve pişmanlığını, düşmüş omuzlarından ve titreyen ellerinden görebiliyordu.

Adam sadece kenara çekilebilirdi. Geri dönmektense Lilith’in yol göstermesine izin vermeyi düşündü. En azından akın başarılı olur.

Lilith hemen çoktan bir asaya dönüştürdüğü pan yılanı asasını kaldırdı ve boş elinde bir ateş topu yoğunlaştırdı. Önce sol tarafa doğru fırlattı. Ateş topu karanlık tünel boyunca ilerlerken, harıl harıl yandı ve geçtiği yerleri aydınlattı.

Herkes bir an için dikkat kesildi!

Ateş topu bir süre ilerleyip yolu aydınlatsa da bir kıvrıma ulaşması uzun sürmedi. Hemen mağaranın taştan duvarlarına çarpıp gözden kayboldu. Herhangi bir ses yoktu çünkü ateş topu yol boyunca oldukça zayıflamış ve düz bir çizgide zorlukla ilerlemişti. Lilith’in henüz bıraktığı enerjileri uzaktan kontrol edecek ustalığa ulaşmadığı görülmüş oldu.

Lilith, Adam’ın karar vermesi için dönerken omuzlarını silkti. “İstersen kıvrıma kadar gidip tekrar deneyebilirim,” dedi.

“Gerek yok,” diye karşılık verdi Adam bu sefer. Zaten minnettar hissediyordu ama bu yöntem işe yaramazdı.

“Hmm,” mırıldanan Lilith, bu sefer de diğer tünele bir ateş topu atmak için döndü.

“Hihiihhi!” bu sırada da o mağaradan goblinin sesleri tekrar duyuldu. Onların görüşünün sınırlarında oyalanıyor, sesler çıkarıyordu. Açıkça onları, kendisini takip etmesi için kıstırtıyordu.

“Küçük alçak!” Barbara hemen baltasını kaldırdı ve ileri atılmak istedi. Daha fazla bekleyemiyordu.

Lilith de yükselen öfkesinden etkilenmiş gibi öncekinden bile daha büyük bir ateş topu yoğunlaştırırken, “Sinir bozucu!” dedi.

Adam gözlerini acı içinde kapatmakla yetindi. Goblinin şimdi ortaya çıkması adeta tuz biber olmuştu. Herkes homurdanıyor, geri dönmek için daha yüksek sesle tartışıyorlardı. Bazıları yine de insaflıydı.

Örneğin, 15 kişi ölse bile yolda pek çok canavar da avlamış olduklarını hatırlatıyorlardı. Hepsinin üzerinde değerli malzemeleri ve yiyecek bolca et vardı. Geri dönüş yolunda toplanmayı bekliyorlardı. Bu sayede bu yolculuğun boşuna olmadığını söylüyorlardı. Zaten iyi bir hasat yapmışlardı. Daha fazla zorlamamak ve yol yakınken geri dönmek en iyisiydi.

İnsafınız batsın! diye duydukça hiddetlendi, Adam.

Diğerleri o kadar insaflı değildi tabii. Bu akının tamamen başarısız olduğunu ve tüm suçun Adam’a ait olduğunu bağırıyorlardı. Hatta ölenlerle ilişkisi iyi olan birkaç kişi, yakınlarının ölmesine sebep olduğu için Adam’a hakaretler yağdırıyor, Zebil’e onu cezalandırması için yalvarıyorlardı

Adam tüm bu konuşmalara sağır kaldı. Gözlerini acı ve pişmanlık içinde çoktan kapatmış, zor bir karar vermeye çalışıyordu.

Yalan söylemeye devam etmeli ve herkesi rastgele bir yoldan mı götürmeliydi?

Yoksa şan, şöhret ve başarıdan vazgeçip, geri mi dönmeliydi?

Bir süre sakinleştikten sonra ağırlaşmış göz kapaklarını yavaşça kaldırırken, derin bir iç çekti. Nihayetinde başarısız olmuştu. Hayatında ilk defa sorumluluk alabilecek önemli birisi olabileceğini düşünmüştü ama gerçekler, düşüncelerini acımasızca parçalamıştı. Tamamen yenilmiş ve her şeyden vazgeçmiş hissediyordu. Belki de büyümek böyle hissettiriyordur, diye düşündü.

Tam, “Geri…” dönüyoruz diye devam edecekti ki inanılmaz bir şey gördü.

“Hmm?” Adam hemen parlayan taşını sol taraftaki tünele doğrulttu. Orada bir karaltı gördüğünü sandı? Ne idiğü belirsiz bir siluet orada dikilirken, hafif bir parıltı yayıyordu. Beşer mi, jin mi yoksa bir çeşit canavar mı olduğu hiç belli olmuyordu.

Bu da ne? Adam gözlerini ovuşturdu ve tekrar baktı. Arkası görünen, belli belirsiz siluet hala oradaydı. Yüzü ona dönük olmasına rağmen çehresi hiçbir şekilde görülemiyordu. Adam, şaşkın bakışlarını uzaklaştırdı ve az önce kurduğu cümleyi bitirmesi için ona bakan kalabalığa döndü.

Lilith, Zebil, Barbara, Tekeş ve diğerleri ona kuşku dol gözlerle bakarken, onun beti benzi akmış gibiydi. Eskisinden bile daha beyaz görünüyordu. Sanki ‘hayalet‘ görmüş gibiydi. Açıkçası çok korkmuştu. Şuan hala ayakta durabildiği gerçeğine şaşıracak vakti bile yoktu. Cümlesini tamamlaması gerekiyordu…

“Geri,” diyerek sözünü tekrarladı ama bu sefer de kurumuş dudakları devam etmesine izin vermedi. Cümlesini zorlukla tamamlamaya çalıştı ve “DÖNMÜYORUZ!” derken sol taraftaki tünele atıldı. Diğerlerine hiç bir şey açıklamadı.

“Hadi!” Barbara da Adam’ın arkasından atılırken hiç düşünmeyenlerdendi. Sonra Tekeş koştu.

Lilith ve Zebil bir an için göz göze geldiler. Zira bir an önce geri çekilme emri verecek gibi görünen Adam’a ne olduğunu anlamamışlardı.

Sessizliği bozan ise “Haaaaa!” diye diğer tünelde çıldırmış gibi bağıran Gobu idi. Zayıf yaratık, beşerlerin diğer tünele girmeye başladığını gördüğünde adeta delirmiş gibiydi. Cesareti nereden geliyordu bilinmez ama saklanmayı bırakmış, elini geçirdiği taşları savururken beşerlere hücum ediyordu.

Lilith bakışlarını Zebil’den çekti ve Adam’ı takip etmeden hemen önce, “Gürültülü!” dedi ve elinde çoktandır topladığı ve belki de beklettiği için iyice koyulaşan ateş topunu gobline fırlattı.

Ateş topunun kendisinden önce gelen sıcak esintiyle kendine gelen Gobu’nun son sözleri ise yine bilindik repliğiydi.

“Gobu?”

Bom!

Tüm beşerler sol tarafa doğru hücum ederken, diğer taraftaki zayıf çarpışmayı kimse umursamadı. Eğer birileri umursasaydı, belki de alevler içinde kalan küçük goblinin bir anda, gizemli bir şekilde ortadan kaybolduğunu fark edebilirlerdi…

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm

No results available

Reset