Büyük âlim, mütefekkir ve mutasavvıf Hz. Mevlana Celâleddîn-i Rûmî’nin hayatını anlatan tabii orijinal yapımı “Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî” dizisinin ikinci sezonu izleme fırsatı buldum. Sizler için kısa bir inceleme ve izlenimlerimi aktarmak istedim.
Dizice kısaca bilgeliği ile milyarlarca kişiye kendilerini keşfetmeleri ve gerçek benliklerini kucaklamaları için ilham veren 13. yüzyıl Sufi şairi, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin hayatı ve öğretileri anlatılıyor. İlk sezonda döneminde saygı ve sevgi gören tipik bir islam alimi olarak karşımıza çıkan Hz. Mevlana, ilk kez öğrettiği bilgilerle açıklayamadığı doğaüstü karşılaşmalar ve deneyimler yaşamaya başlıyor. Öncelikle gördüğü bir rüya ile Selçuklu üzerine gelen Moğal istilasından haberdar olan hazret, bunu halka yayıp yaymama konusunda iki derede bir arada kalıyor. Zira açıklamasa sorumluluğundan kaçmış olacak; açıklasa, önce yalancılık sonrada büyücülük/kahinlik gibi ithamlarla yüzleşmek zorunda kalacak… Hz. Mevlana, beklendiği gibi sorumluluktan kaçmıyor ve geri dönüşü olmayan bir yola giriyor. İlk sezon boyunca halkın türlü iftiralarıyla yüzleşen Hz. Mevlana Celâleddîn-i Rûmî, sezonun sonuna doğru haklı çıkmasıyla bir kez daha halkın sevgilisi oluyor…
işte tam da burada şehre bir yabancı gelir… Şems-i Tebrisi hazretleri Konya’ya gelir ve halkın gönlünde tarifsiz bir yere yükselmiş Hz. Mevlana Celâleddîn-i Rûmî ile yakınlaşarak onu halktan uzaklaştırır. Onu kendisine yönelmesi gerektiğini öğütler. Birlikte tarifi imkansız yolculuklara başlarlar. Buna Tasavvufta Seyru Süluk denir. Yani içsel, manevi yolculuk. Buna Şems-i Tebrizi hazretlerinin halkın geneline karşı gösterdiği sert dili de eklediğimizde halkta genel bir öfke orta çıkması kaçınılmazdır. Tabi, bu öfkeyi kasıtlı olarak körükleyen dizin kötü karakterlerini de unutmamak gerekir. Hz. Mevlana Celâleddîn-i Rûmî dizisinin genel konusu böyleydi. İzleyecekler için spoiler olmaması için daha fazla açıklamayacağım.
Belki de tv yerine, uluslararası yayıncılığı hedefleyen dijital bir platform için hazırlandığı içindir; klasik Türk dizilerindeki gibi drama odaklı değil de hikaye odaklı ilerlemesini sevdim. Bölümler 1 saat civarında ki dizinin konusu için ideal bir süre.
Dizi seti, kostümler ve terminoloji gayet başarılı. Dönemim ruhunu bize iyi yansıtıyor. Yine aynı sebeplerden dizi bütçesinin de çok büyük olmadığını anlayabiliyoruz. Zira oyuncu sayısı bariz şekilde az. Gerçi bu sadece Selçuklu ordusu ve Moğol ordusu arasındaki savaşlarda bariz oluyor. Mekanlar da kısıtlı ne yazık ki…
Maddi yönlerin dışında dizinin manevi yönü asıl artı oldu benim için. Belli ki senaristler dersine çalışmış. Özellikle 2.sezonda işleri aceleye getirip tarihsel bir hatayla karşılaşacağımızı düşünmeye başlamıştım ki, ters köşe yaparak beni şaşırttılar. Mevlana ve Şems konusuna hakimseniz, diziyi izlediğinizde ne demek istediğimi anlarsınız. 🙂
Dizi hakkındaki görüşlerinizi paylaşmak için üye olmayı ve yorum yapmayı unutmayınız.
Diziyi beğendiğimi ve bir şans vermeniz gerekitiğini düşünüyorum. Klasik Türk dizilerinde farklı olarak, olaylar fazla uzatılmadan, fazla dramatikleştirilmeden hızlı bir şekilde ilerliyor. Bölümler bir saat civarı ve nasıl geçtiği bile anlaşılmıyor. Tasavvuf alimlerinin nasıl hayatlar yaşadığını, islamın batıni(içsel) yönünü ve özünü/manasını oluşturan değerleri vurgulaması açısından iyi bir yapım. Umarım devam gelir….
9,0
No results available
Reset