Flux dev a dark fantasy gothic city at night viewed from a dis 1 1.jpg

Sınama part-1

  • 10 Ekim 2025 17:29:24
  • 0
  • 0
  • 0

Sabah güneşi avlunun taş döşemelerine vuruyor, geceki sisin izi bile kalmamış gibi görünüyordu.
Ama havada hâlâ ağır bir sessizlik vardı; kimse yüksek sesle konuşmaya cesaret edemiyor, fısıltılar bile yankılanıyormuş gibiydi.

Eren, yaşanan olaylardan sonra kafa dinlemek için akademinin iç avlusunda dolaşıyordu. Gördüğü küçük taşları tekmeliyor, yeni aldığı kılıcın kınındaki mavi işlemelere göz gezdiriyordu.
Tam antrenman kuklalarının yanına vardığında arkasından tanıdık bir ses duydu.

Kayra: “Eren! Dünden beri seni arıyorum, neredeydin? Dün akşam tam bir felaketti. Herkes panikte, ayın üzerinde bir gölge görüldü. Öldün sandım lan!”

Eren: “Merak etme, ben iyiyim. Ama şehir… hiç iyi değil. Olay olduğunda çarşıdaydım, insanların yüzündeki korkuyu görmen lazımdı.”

Kayra: “Herhangi bir canavar, yaratık, hayalet, iblis ya da lanet… nasıl Safe Haven bariyerini aşabilir? Dün gece çarşının ortasında devasa bir sis yaratığı belirdi, herkes kaçıştı!”

Eren cevap veremeden, avlunun üzerindeki büyük balkonun demir korkuluklarından yankılanan ağır bir ses duyuldu.
Çelik tabanlı çizmelerin taş zemine vuruşu fısıltıları susturdu.

Kael görünmüştü. Yanında uzun cüppesi rüzgârla dalgalanan baş büyücü Azrael Solarius ve iki yabancı figür vardı.
Kael’in varlığı tüm avluyu dolduruyordu.

Ellerini arkasında kenetledi. Yüzünde ne öfke vardı ne rahatlatıcı bir tebessüm — sadece keskin, kesintisiz bir ciddiyet.
Konuşmaya başladığında sesindeki otorite, meydandaki sessizliği daha da bastırdı.

Kael:
“Dün gece yaşananlar… beklenmedikti.”
(Kısa bir sessizlik)
“Hepiniz gördünüz. Hepiniz hissettiniz. Bu şehir, bu akademi…”
(Sözleri ağırlaştı)
“Güvenli sandığınız her şeyin aslında ne kadar kırılgan olduğunu hatırlattı.”

Avludaki gençler sessizleşti. Kiminin gözlerinde korku, kimininkinde öfke vardı.
Kael’in sesi bir kez daha yankılandı:

Kael:
“Bariyerler…”
(Sessizlik)
“Duvarlar…”
“Unvanlar…”
(Kael’in sesi alçaldı)
“Hiçbiri sizi mutlak şekilde korumaz.”

“Bu yüzden burada, sınavın eşiğinde, size şunu söylüyorum: dikkatli olun.
Karşınıza çıkan şey yalnızca bir test değil.”
(Kael bakışlarını kalabalığın üzerinde gezdirir)
“İşler bir anda kontrolden çıkabilir… dün olduğu gibi.”

Azrael Solarius başını yavaşça eğip onayladı.
Kael’in bakışları öğrenciler arasında gezdi, sonra son cümlesini yavaşça söyledi:

Kael:
“Unutmayın… Akademi’nin içinde, sınavı geçmeyi başardıktan sonra, gerçekten güvende olacaksınız.
Orası sizin için bir sığınak olacak.”

Kael’in sesi kesildiğinde avluda taş gibi bir sessizlik kaldı.
Güneş, bir anda bulutun arkasına saklanmış gibi soldu; ışığın yerini ağır bir gölge aldı.

Avluda hâlâ yankılanan sessizliğin üstüne, Kael’in sesi yeniden yükseldi.
Kael: “Birçoğunuz yarınki sınavın nerede yapılacağını merak ediyor. Cevap basit — Ay Göze Adası.

Kalabalığın içinden fısıltılar koptu. Bu isim, Safe Haven’ın tarihindeki en karanlık lekelerden biriydi. Ada da bulunan vampir klanı. Adanın merkezindeki köyü 4 gecede tamamen yok etti.
“Orası hâlâ yasaklı bölge değil mi?” diye biri fısıldadı.
Kael sanki duymuş gibi cevap verdi.
Kael: “Evet, orası uzun zamandır mühürlüydü. Ama bugün, Her sene yaptığımız gibi sadece sınava mahsus o adayı yeniden açıyoruz. Çünkü bir avcı, karanlığa yalnızca kitap okuyarak hazırlanamaz.”

Arkasındaki büyücü Azrael Solarius elindeki bastonu yere dayadı. Gümüş işlemeli bastonun ucu parladı, havaya bir yansıma çizdi. Görüntüde bir ada belirdi — sislerle çevrili, gölün ortasında duran kara bir leke gibi.

Kael adayı işaret etti.
Kael: “Bu sınavda, adaya bırakılacaksınız. Yanınıza sadece ana silahınızı ve üzerinizdeki teçhizatı alabileceksiniz. Göreviniz basit — bir hafta boyunca hayatta kalmak. Kurtarma ekibi yok. Yardım sinyali yok.”
Sözleri öğrencilerin içini buz gibi etti.

Kael: “Ay Göze Gölü’nün sularında yaşayan River Serpentlar ve Lake Serpentlar yüzünden kaçış mümkün değil. Gölü geçmeye çalışanlar… genelde ertesi sabah parçalar hâlinde kıyıya vurur. O yüzden bir hafta boyunca tek hedefiniz: ölmemek.”

Bir anlık sessizlikten sonra Azrael soğuk bir sesle ekledi:
Azrael: “Adada küçük bir vampir klanı da yaşıyor. Onlarla çatışma kaçınılmaz. Bazıları insan kanını stoklamak için avlanıyor. Diğerleri ise sadece insan öldürmek istiyor. Kiminle karşılaşacağınızı siz seçemezsiniz. Zaten takımlar arası çatışma ve kavgalar ölümle sonuçlansa bile sınav boyunca yasak değil.”

Rowan nefesini tuttu, fısıldadı:
Rowan: “Yani… sınav dediğin şey tam anlamıyla bir katliam.”
Dean: “Hayatta kalan, kazanır. Gerisi istatistik olur.”

Kael kalabalığın arasındaki bu fısıltılara aldırmadı. Elleriyle korkulukları kavrayıp sesiyle tüm avluyu doldurdu:
Kael: “Bazılarınız bu sınavdan sağ çıkamayacak. Ama sağ kalanlar — gerçek birer avcı olacak. Bunu unutmayın: karanlığın içinden geçen herkes aynı çıkmaz. Kimi çelikleşir… kimi parçalanır.”

Konuşma bittiğinde rüzgâr bir an için dindi. Gençler, sessiz bir kalabalık hâlinde dağılmaya başladılar.
Eren yürürken elini kemerindeki Lunar’ın kınına koydu. Metal soğuktu, ama kalbi ondan da soğuktu.
Eren içinden geçirdi:

*Bir hafta hayatta kalmak. Vampirler, canavarlar, deniz yaratıkları… Bu sınav değil, toplu mezar gibi.*

Bir süre sonra Dean yanına geldi, yüzünde o her zamanki kendine güvenen alaycı gülümsemesi vardı.

Dean: “Duydun mu Eren? Kael ‘bazılarınız sağ çıkamayacak’ dedi. Umarım ‘bazılarımız’ biz değilizdir.”
Eren gülmedi, sadece başını eğdi.

*Hayatta kalmak… o kadar basit bir kelime ki. Ama artık ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz. *

Güneş avlunun taşlarını son kez ısıtırken, uzaktan çanlar çaldı. Öğrencilere yalnızca bir gün verilmişti.
Ertesi gün, Ay Göze Adası onları bekliyor olacaktı.

Güneş batıya doğru eğilmiş, akademinin taş duvarlarına uzun gölgeler düşürüyordu.
Öğrencilere yalnızca bir gün verilmişti — kimisi eşyalarını topluyor, kimisi dua ediyor, kimisi sessizce duvar dibinde oturuyordu.
Eren, Rowan ve Dean aynı masada oturmuş, ellerindeki basit haritalara bakıyordu.
Kael’in sesi hâlâ kulaklarındaydı.

Dean: “Bir hafta diyor… Ne yiyeceğiz orada, ha? Vampir mi?”
Rowan gözlerini haritadan ayırmadan cevap verdi.
Rowan: “Gölün kuzey kısmında terk edilmiş bir köy olduğu söyleniyor. Orada bir şeyler bulabiliriz ama… o köyde yaşayanlar artık yaşamıyor.”
Dean: “Yani ya açlıktan öleceğiz ya da ölülerle kanka olacağız. Harika.”
Eren: “Hayatta kalmak. Başka bir seçenek yok.”

O gece kimse uyuyamadı.
Sabah olduğunda göl kıyısındaki limanda, sisle kaplı devasa bir gemi onları bekliyordu. Gövdesi siyaha yakın gri, burun kısmında kavisli bir yılan figürü vardı. Adı “Eclipse”ti.
Tahtadan rampaya ayak basan her öğrencinin nefesi soğuk havada buharlaşıyor, sessiz bir kuyruk oluşturuyordu.

Eren ve Rowan gemiye adım attığında güvertede Kael’i gördüler.
Kael’in yanında Azrael Solarius ve iki tanımadıkları yüksek rütbeli avcı vardı. Kael onlara kısa bir bakış attı, hiçbir şey söylemeden ufka döndü.
Rüzgârda pelerini dalgalanırken sesi yalnızca yakınındakilere ulaştı.
Kael: “Bu sessizlik… fırtınadan hemen önceki sessizliğe benziyor.”

Gemi ağır ağır hareket etti. Zincirlerin sesi, motorun derin uğultusuna karıştı.
Ay Göze Gölü’nün üzerindeki sis, sanki bilerek açılıp onlara yol veriyordu.
Dean, güvertenin kenarına yaslanmış gölün karanlık suyuna baktı.
Dean: “Bu suya biri düşerse cesedini bulamazlar.”
Rowan: “O cesedi bir daha görmek isteyen de olmaz zaten.”

Yolculuk boyunca kimse konuşmadı.
Yalnızca dalgaların geminin gövdesine vurduğu ritmik ses vardı.
Saatler geçti. Gün batarken ufukta sisin içinden bir kara parçası belirdi —
Ay Göze Adası.

Sis, adayı bir örtü gibi sarıyordu.
Ağaçların siluetleri yamuk ve eğri, toprak solgun griydi.
Kael öğrencilerin karşısına geçti, sesi bu kez rüzgârı bile bastırdı.

Kael: “Buradan sonrası sınav alanı.
Ay Göze Gölü’nün koruyucu yılanları yüzünden gemi karaya yanaşamaz.
Küçük teknelerle geçeceksiniz. Her takım kendi teknesine binecek.
Bir hafta boyunca dışarıyla bağlantınız kesilecek.
Yalnızca bir sinyal görürsem — kurtarma değil, başarısızlık olarak kaydedilecek.”

Kısa bir duraklamadan sonra Kael’in bakışları doğrudan Eren’in üstünde gezindi.
Kael: “Ve bir şey daha. Dün geceki olayın tekrarını istemiyorum.
Büyü taşlarınızı dikkatli kullanın,
ve… neyle karşılaşırsanız karşılaşın, yalnız kalmamaya çalışın.”

Dean, Rowan’a eğildi:
Dean: “Yani gece yaratıkları, vampirler ve belki de açlıktan deliren öğrenciler. Eğlenceli olacak.”
Rowan: “Senin eğlence anlayışını sorgulamam gerektiğini hatırlat.”

Kael elini kaldırdı, geminin yan tarafındaki platformlar aşağı indirildi.
Küçük tekneler suya değdiğinde gölün yüzeyi garip bir şekilde titreşti —
derinlerde bir şey hareket etmiş gibiydi.

Eren’in içinde tanımlayamadığı bir baskı hissetti.
Ay Göze Gölü’nün altından, sanki binlerce göz onlara bakıyormuş gibiydi.
Tekneye adım attığında soğuk suyun buharı yüzüne vurdu.
O an içinden bir cümle geçti, kendi sesi bile ürpermişti:

“Bu sadece bir sınav değil… Bu, kim ölecek kim kalacak, onu görmek için.”

Tekneler sırayla sisin içine kayboldu.
Gemiden uzaklaşırken Kael’in sesi son bir kez yankılandı:
Kael: “Unutmayın… Gerçek sınav, korkunun başladığı yerdir.”

Sis onları tamamen yuttu.
Ne gökyüzü kaldı ne de suyun yansıması.
Sadece gri bir boşluk, kürek sesleri ve Eren’in zihninde yankılanan tek cümle:

“Bu adada güneş doğacak mı, emin değilim.”

 

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm

Sonraki bölüm yok

    Bu sayfanın içeriğini kopyalayamazsınız