Bak güzel kardeşim… Nedir bu içindeki bitmek bilmeyen hırs? Nedir bu gözlerini karartan öfke, bu yüreğini kemiren nefret? Nedir bu göz bebeklerinde cehennem gibi yanan ateş? Nereye koşuyorsun böyle? Ne uğruna tüketiyorsun kendini, neyin peşinde harcıyorsun ömrünü?
Bu kadar dünyalık sevda niye? Nedir seni bu kadar kör eden para sevdası? Oysaki dünya dediğin; bir rüya kadar kısa, bir gölge kadar geçici… Biriktirdiğin paralarla kalbin doyacak mı? Altına oturduğun koltukla vicdanın yükselecek mi? Gözlerinle görüp de kalbinle hissedemediğin o bir bardak su, o sade bir tabak yemek… Etrafındaki ihtiyaç sahibi insanları görmezden gelip, kendini yüce mi sanırsın?
Bir dur ve düşün… Nereye bu gidiş? Kim için, ne için bu kadar kibir, bu kadar büyüklük? Oysa bir felç saniyeler içinde seni yatağa mahkûm eder. Bir nefes eksikliği, bütün servetini anlamsız hâle getirir. Toprak, senin servetini değil; sadece niyetini alır yanına. Unutma, kefenin cebi yok!
İnsan olmak, para kazanmakla değil; paylaşmakla, merhametle, vicdanla ölçülür. Zenginliğin en güzeli kalp zenginliğidir. Fakir bir çocuğun gözündeki umut, kibirli bir adamın kasasındaki paradan daha değerlidir. Kalbin taş kesilmişse, altın yastıkta uyuman neye yarar?
Kimseyi hor görme. Unutma, bir gün senden aşağıda gördüğün biri, Rabb’in katında senden yüce olabilir. Kibirle çıktığın her merdiven, seni düşmeye biraz daha yaklaştırır. Sana verilenler imtihandır; seni yüceltmek için değil, seni sınamak içindir. Bir gün hesap günü geldiğinde, ne markalı kıyafetlerin, ne araban, ne kasan seni kurtaracak. Sadece kalbinin doğruluğu ve elinin uzandığı insanlar konuşacak.
Ne sanırsın sen kendini? Dağları sen mi yarattın? Hayatın iplerini elinde tutan sen misin? Değilsin kardeşim… Biz topraktan geldik, toprağa döneceğiz. Bugün parlayan güneş yarın batar, ve unutma: Gölge bile, ışık varken sana eşlik eder.
Biraz yavaşla… Biraz dinle… Kalbini temizle, gözünü arala. İnsan olmak kolay, ama “insan kalmak” meziyet ister. İçindeki kini bırak, hırsını törpüle. Çünkü ne götüreceksin bu hayattan? Bir dua, bir tebessüm, bir “iyi insandı” cümlesinden başka ne kalacak geride?