Gerçeğin perdesinin aralandığı an, yalanların ince örtüsü altında gizlenmiş gerçeklikle yüzleşmenin başlangıcıdır. Bu an, sadece dış dünyayı değil, aynı zamanda iç dünyamızı da dönüştürme yolculuğunun ilk adımıdır. Her birimiz, yaşam boyunca örülen karmaşık ağın içinde gerçeği arayışın bir parçası oluruz. Ancak bu yolculuk, sadece fiziksel manzaraların keşfine değil, aynı zamanda ruhun derinliklerine inmeye de mecburdur.
Yalanlar, bazen koruyucu bir kalkan gibi davranır, gerçeğin sert ve acı veren yüzünden bizi uzaklaştırır. Ancak bu kalkanın ardında saklanan gerçek, zamanla karanlık bir gölge gibi büyür ve vicdanımızı kemiren bir huzursuzluğa dönüşür. Gerçeği görmek, cesaret ve özgürlük gerektirir; çünkü bir kez gözlerimizi açtığımızda, artık geri dönüş yoktur. Bu yolculukta, kendimizle yüzleşmekten kaçamayız ve iç dünyamızın karanlık köşelerinde gizlenmiş kırık parçaları toplamaktan başka seçeneğimiz yoktur.
Her bir yalan, bir öykünün parçasıdır ve bu öykü, yaşamın kendisiyle sıkı sıkıya örülmüş bir dokudur. Yalanlar, bazen masumane bir koruma aracı olarak ortaya çıksa da, sonunda gerçeğin önünde yerini alır. Gerçeklik, sadece dış dünyanın yüzeyinde değil, aynı zamanda iç dünyamızın derinliklerinde de bulunur. Bu nedenle, gerçeği bulmak için sadece gözlerimizi kullanmak yeterli değildir; aynı zamanda kalbimizi ve ruhumuzu da açık tutmalıyız.
Bu yolculuk, kimi zaman karanlık ve belirsiz olabilir, ancak gerçeği bulduğumuzda, içimizdeki ışıkla aydınlanırız. Ve bu aydınlık, bizi yeni bir bilinç seviyesine taşır, bizi daha derin bir anlayışa ve daha büyük bir özgürlüğe kavuşturur. Gerçeğin ortaya çıkmasıyla, yalanların örtüsü yavaş yavaş kalkar ve insanın kendi varlığını sorgulaması kaçınılmaz hale gelir.
—
Kainat, hastanenin yoğun koridorlarında adımlarını hızlandırarak ilerliyordu. Gözleri hastalar arasında mekik dokurken, yüzünde bir huzursuzluk ifadesi vardı. İki gün boyunca, tüm enerjisini hastaların iyileşmesi için harcamıştı, ancak özellikle Adem’in durumu, onun dikkatini çekmişti.
Adem’in tedavi süreci oldukça karmaşıktı ve sürekli olarak kontrol altında tutulması gerekiyordu. Kainat, her an, Adem’in son durumunu öğrenmek için hastaneye gidiyordu. Odasına girdiğinde, Adem’in yatağında huzurlu bir şekilde uyuduğunu görmek, ona biraz rahatlama sağlıyordu. Ancak, içten içe, Adem’e bunu yapanı merak ediyordu.
Adem ise, hastanede geçirdiği günlerde, tedavilere karşı son derece sabırlı ve işbirlikçi bir şekilde yanıt veriyordu. Hemşireler ve doktorlar, onu memnuniyetle izliyorlardı.
İki günün sonunda, doktorlar Adem’e taburcu olabileceğini söylediklerinde, Kainat’ın yüzünde bir sevinç patlaması yaşandı. Adem’in sağlığına kavuşmuş olması, onu derinden mutlu etmişti. Ancak, hala kafasında bir soru işareti vardı: “Adem’e bunu kim, neden yapmıştı?”
Kainat, kendi iç dünyasında bu soruları tartışırken, dışarıdan her zamanki heyecanlı ve umut dolu görünüyordu. Ancak, içinde, bu gizemi çözmek için daha da büyüyen bir merak vardı.
–
Yoğun hastane koridorlarında yürürken, aniden kantinin girişinde Doktor Banu’nun telaşlı bir şekilde konuştuğunu gördüm. Hızlı adımlarla yanına yaklaştım ve konuşmalarını dinlemeye başladım. Banu’nun endişeli ifadesi ve hızlı konuşması, dikkatimi çekti ve merakımı kamçıladı.
Banu’nun sözlerinden, “Nazlı’nın anladığı” gibi bir ifade duydum. Bu sözler, içimde derin bir merak uyandırdı. “Nazlı kim olabilir?” diye düşündüm. Banu’nun bu konuşması, daha fazla bilgi edinme isteğimi artırdı.
Bir an duraksadım ve Banu’nun konuşmasını dikkatlice gözlemlemeye devam ettim.
Banu’nun telaşlı konuşmasını fark edince, yaklaşarak ona doğru doğru yöneldim. Telefonunu hızla kapattığını gördüm ve ardından bana dönüp gülümseyerek, “Nasılsın Kainat?” diye sordu. Gözlerinde hala bir endişe vardı, bu yüzden cevabımı dikkatlice seçmem gerektiğini biliyordum.
Kibarca gülümseyerek, “İyiyim, sen nasılsın?” dedim. Ancak, Banu’nun yüz ifadesindeki endişe beni rahatsız etti. Belli ki bir şeylerin peşindeydi ve bu durumun ardında bir sır saklıydı.
Banu, üst üste üç kez “İyiyim, iyiyim, iyiyim, bir sorun yok.” dedi. Ancak, bu tekrarlar arasındaki gerginlik ve içsel çatışma belli belirsiz bir şekilde hissediliyordu. Kafasını hafifçe sallayarak, hızlı adımlarla yanımdan uzaklaştı.
Onun bu tuhaf davranışı, içimde daha da büyüyen bir merak uyandırdı. Ne olmuştu da Banu böyle davranıyordu? Ne gizliyordu?
Krakerimi sıkıca tutarak hastane koridorlarında ilerlerken, Doktor Deniz’i gördüm. Yaklaşırken, Deniz bana dönüp, “Kainat, bir sonuç var mı?” diye sordu.
Başımı hafifçe sallayarak cevapladım, “Henüz bir sonuç yok, Deniz.” Ancak, Deniz’in yüzündeki ciddiyet beni endişelendirdi. Bir şeylerin peşinde olduğunu hissettim.
Deniz, bir an tereddüt ettikten sonra, “Kainat, sana bir şey söylemem gerekiyor.” dedi ve kollarımdan tutarak bir köşeye çekti. Şaşkınlıkla bakarken, Deniz’in ciddiyetle devam ettiğini fark ettim.
Deniz, bana sıkıntılı bir şekilde yaklaşarak, “Kainat, iki gündür sürekli Doktor Banu bana Adem ile ilgili sorular soruyor. Ağzımı yokluyor gibi. Ne olduğunu bilmiyorum. Hayır, ortada bir şey de yok. Yani neden bunları soruyor?” dedi.
Az önce duyduklarımı Deniz’le paylaşarak, “Deniz, az önce Doktor Banu’nun telaşlı bir şekilde birileriyle konuştuğunu ve ‘Nazlı’nın anladığı’ gibi bir şeylerden bahsettiğini duydum.
Deniz, kafası karışmış bir ifadeyle bana bakarak, “Allah Allah…” dedi. Gözlerinde bir şaşkınlık ve merak vardı.
Köşede konuşurken, birden Dr. Banu’nun da yanımıza yaklaştığını fark ettik. Banu, elindeki kağıtlarla bize dönerek ciddi bir ifadeyle konuşmaya başladı, “Biliyorsunuz, yeni bir yazı geldi. Adem’in zehirlenmesinden sonra doktor değişikliği yapılması gerekiyor. Ve bunu da benim yapmamı istiyorlar.” diye belirtti. Ve kağıdı bize uzattı.
Bu açıklama karşısında bir an şaşkınlıkla baktık birbirimize.. Adem adına alınacak önlemler hakkında yapılan bu yeni düzenleme, içimizde bir endişe uyandırdı. Ancak, Banu’nun bu görevi üstlenme isteği ve kararlılığı, ona duyduğumuz merakı pekiştirdi.
Dr. Deniz, Banu’nun elindeki kağıtları alarak dikkatle inceledi. Ardından, şaşkınlıkla bize dönerek, “Bu olamaz, bunda benim bir suçum yok. Nasıl doktor değişikliği oluyor?” dedi.
Banu, sanki cevap veremeyecekmiş gibi kafasını salladı ve sessiz kaldı. Bu durum, içimde bir sinir ve huzursuzluk hissi uyandırdı. Adem adına alınan bu kararın ardındaki gizli sebepleri anlamak istiyordum.
Ancak, Banu’nun sessizliği karşısında, kafamı sallayarak, “Tamam.” dedim. İçimdeki siniri bastırmaya ve durumu kabullenmeye çalışıyordum, ancak bu kararın ardındaki gerçekleri öğrenmek istiyordum.
Doktor Deniz, üzgün bir şekilde ayrıldıktan sonra ben de sessizce odama doğru yöneldim. Deniz’in yüzündeki hayal kırıklığı ve endişe beni derinden etkilemişti. Onun bu durumdan etkilenmesi, Adem için alınan kararın ciddiyetini bir kez daha hatırlattı.
Kendimi odama doğru ilerlerken buldum, zihnim hala Banu’nun elindeki kağıtlar ve Adem için alınan doktor değişikliği kararıyla meşguldü. Bu ani gelişmeler ve belirsizlikler içinde, içimde bir karmaşa vardı. Ancak, bir yandan da bu durumu kabullenmeye ve başa çıkmaya çalışıyordum.
Odaya vardığımda, kapıyı sessizce kapattım ve bir an için odanın sessizliğinde düşüncelerime daldım.
Yaklaşık 2 saat sonra, Adem’in durumu hakkında meraklanıp odasına doğru yöneldim. Kapıya geldiğimde, Dr. Banu’yu gördüm ve içten bir gülümsemeyle selam verdim. Banu, bana dönerek, “Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
Şaşkınlık ve hafif bir sitemle, “Pardon.” diyerek cevap verdim. Banu ise kibirli bir ifadeyle, “Adem’le artık ben ilgileniyorum.” dedi. Bu sözler karşısında şaşırdım ve içimde bir huzursuzluk belirdi. Ancak, kararlılıkla, “Evet, ilgileniyor olabilirsin ama senden önce de onu doktorum verdim.” diyerek cevapladım ve içeri girmeye kararlı bir şekilde adım attım. Banu da peşimden gelerek odanın içine girdi.
İçeri girdiğimde, Adem bana bakarak içten bir şekilde “Hoş geldin.” dedi. Ben de gülümseyerek, “Artık doktorun Dr. Banu.” dedim. Adem, “Evet, tanıştık.” şeklinde cevapladı. Ardından, Adem’le bir süre sohbet ettikten sonra, Dr. Banu’ya dönerek, “Bize biraz izin verebilir misin?” diye sordum.
Banu, biraz gözlerini devirerek, “Bir seferlik olsun.” dedi ve kapıdan çıkarak odadan ayrıldı.
Adem gülerek bana dönüp, “Doktor beni mi pay edemiyorsunuz?” dedi ve ardından gülümsedi. Ben de içtenlikle, “Adem.” diyerek göz kırptım.
Ardından devam ettim. “Çok farklı yani, bize karşı bir şeyler saklıyor gibi.” dedi. Adem ise kafasını sallayarak, “Bilmiyorum.” dedi.
Banu’nun davranışları ve gizemli tavrı, aramızdaki bu gizemi daha da büyütüyordu. Ancak, gerçeği öğrenmek için daha fazla bilgiye ihtiyacımız vardı.
–
Kainat, hastaneden çıkmak için otoparka doğru ilerlerken, arabasını çalıştırmak için aracına yöneldi. Otoparkta arabasının kapısını açtığında, birden Doktor Banu’yu gördü. Banu, sinirli bir şekilde telefonda konuşuyor ve “Anlamıyor musun beni, ortaya çıkacak işte!” diye sesleniyordu.
Kainat, Banu’nun yanına yaklaşarak endişeyle sordu, “Banu, iyi misin?” Ancak, Banu, Kainat’ı görünce sinirle telefonu kapattı. Kainat’a dönüp “İyiyim, Kainat.” diyerek sinirli bir şekilde sitem etti.
Bu ani tepki ve sinirli davranış, Kainat’ı şaşırttı ve içinde bir soru işareti oluşturdu. “Ne çıkacakmış ortaya?” diye Banu’ya soru sordu.
Banu, Kainat’ın sorduğu soru karşısında bir an panikledi ve hızlıca, “Evet, evet, iyi olmaya çalışıyorum. Biraz ailevi bir durum, bilirsin.” dedi ve yapmacık bir gülümsemeyle ekledi.
Bu yanıt, Kainat’ı daha da şaşırttı. Banu’nun bu konudaki tavırları, içindeki gizemi daha da belirsiz hale getiriyordu. Her ne olursa olsun, Banu’nun bu tutumu, aralarındaki ilişkinin karmaşıklığını ve Banu’nun belirsizliğini daha da vurguluyordu. Kainat, ne olup bittiğini anlamak için daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini hissetti.
Banu, Kainat’ın sorduğu soru karşısında bir an panikledi ve hızlıca, “Evet, evet, iyi olmaya çalışıyorum. Biraz ailevi bir durum, bilirsin.” dedi ve yapmacık bir gülümsemeyle ekledi.
Bu yanıt, Kainat’ı daha da şaşırttı. Banu’nun bu konudaki tavırları, içindeki gizemi daha da belirsiz hale getiriyordu. Her ne olursa olsun, Banu’nun bu tutumu, aralarındaki ilişkinin karmaşıklığını ve Banu’nun belirsizliğini daha da vurguluyordu.