Sabah güneşi daha doğmamıştı, ama ufuk çizgisi çoktan maviye çalmaya başlamıştı. Şehrin kuzey kapısına doğru sessiz adımlarla yürüyen grup, yavaş yavaş medeniyetin sınırlarını arkasında bırakıyordu.
Raphael, sesi alçak ama sabırsız:
“Bunlar niye bu kadar sessiz lan? Kaç kere söylemem gerekecek – tereyağından kıl çeker gibi halledecez. Akademiye girecez, sonra her şey tıkırında.”
Eren, gözünü ufka dikmiş, sesi sakin ama sert:
“Hiçbir şey kolaylaşmayacak. O ikisinin neden bu kadar karamsar olduğunu bilmiyorum ama… benim karamsar olmak için sebebim var.”
Raphael, alaycı bir tebessümle:
“Ne sebebiymiş o?”
Eren:
“Ufak bir canavar avı değil korkum. Ben… sonrasından korkuyorum. Kayra da öyle. Onun da içi rahat değil.”
Raphael, hafif öfkeyle:
“Ne var lan bu işin sonrasında? Sadece akademide kılıç sallayıp büyü numaraları öğrenecez. Sonra canavar doğra, maaşı topla, halk seni alkışlasın. Daha ne olsun?”
Eren, bir an durdu, ayağıyla toprağı eşeledi:
“Sence avcılar o büyüleri nasıl yapıyor?”
Raphael, gülümseyerek:
“Sıkı çalışıp kilo başına üç gram proteinle mi?”
Eren, yüzünde sert bir gölgeyle:
“Hayır. Ritüellerle. Babamdan biliyorum. Avcı olmak için ritüellere giriyorsun. Ruhunu, zihnini… bir şeye bağlıyorsun. Büyü gücü kazanıyorsun ama karşılığında kafayı yiyorsun.”
Raphael biraz sessiz, biraz savunmacı:
“Beni korkutup tek başına kahraman olmaya mı çalışıyorsun?”
Eren, gözlerini kaldırıp Raphael’e baktı:
“Senin ne yaptığın umurumda bile değil. Ama şunu bil — günün sonunda ben bu yoldan dönmeyeceğim. Avcı olacağım. Ne olursa olsun.”
Tam o sırada kuzey kapısına ulaştılar. Kapıda her zaman olduğu gibi muhafızlar ve birkaç avcı nöbet tutuyordu. Raphael, muhafızlarla konuşmak için öne atılmıştı ki… arkadan bir ses geldi. Tanıdıktı.
Grup refleksle arkasına döndü. Kayra, gayet sakin bir yürüyüşle onları takip ediyordu.
Raphael:
“Sen neden geldin? Burada olduğunu bile fark etmedim.”
Kayra:
“Öldürülmeyin diye sizinle gelmeye karar verdim.”
Eren:
“Emin misin? Bunun tehlikeli olacağını ve gitmemem gerektiğini söylemiştin.”
Kayra:
“Söyledim, evet. Ama sen yine de gidiyorsun. O yüzden peşinden geliyorum.”
Sonra diğerlerine döndü:
“İncitmek istemem ama… siz aslında baya zayıfsınız.”
Bu laf Raphael’in sinirlerine dokundu. Gözlerinde şimşek çaktı.
Raphael:
“Ne dedin lan sen!”
Raphael öfkeyle üstüne atladı. Ama Kayra sadece bir adım yana çekildi. Raphael yere kapaklandı.
Kayra:
“Dedim ki: Baya zayıfsınız. O yüzden sizi korumak için ben de geliyorum. Planınız varsa anlatın, yoksa plan yapmamız gerekecek.”
Raphael, yerden kalkarken dişlerini sıktı:
“Senden nefret ediyorum.”
Kayra:
“Herkes herkesi sevmek zorunda değil. Ama yola çıksak iyi olur. Yavaşlarsak hava kararmadan kamp alanına varamayız.”
Kısa bir sessizlik oldu. Sonra grup toparlandı ve tekrar yürümeye başladı. Yol boyunca Kayra ve Raphael plan üzerine konuştular. Kayra, planı onayladı.
Bir süre sonra Luna, merakla sordu
Luna:
“Ee? Gelmeyecektin hani. Neden bir anda arkamızdan çıkageldin?”
Kayra:
“Dediğim gibi. Zayıfsınız. Ve sizi koruyacak birine ihtiyacınız var.”
Raphael, kendi kendine mırıldandı:
“Nasıl bu kadar güçlüsün lan sen… Neyse, yolumuza devam edelim.”
Grup yollarına devam ediyordu bir noktadan sonra yoruldular ve birkaç dakika dinlenmeye karar verdiler. O sırada Raphael sırtındaki çantayı çıkardı
Çantadan çıkardığı, özenle hazırlanmış sandviçleri ve su mataralarını arkadaşlarına uzattı. Eren, Kayra ve Luna sessizce paylaştılar. Kısa bir süre sonra, yorgunlukları biraz olsun hafiflemişti. Kayra, gözlerini etrafta gezdirerek ormanı inceliyordu. Her zamanki gibi tetikteydi.
Kayra:
“Burada fazla kalmamalıyız. Hava kararmadan kamp alanına varmamız gerekiyor. Bu orman, gece olduğunda daha da tehlikeli hale gelir.”
Raphael, ağzındaki son lokmayı yutarken:
“Merak etme, Kayra. Senin gibi bir koruyucumuz varken bize bir şey olmaz.”
Kayra, Raphael’in alaycı yorumuna karşılık vermedi, sadece başını salladı. Eren, Kayra’nın endişesini anlıyordu. Babası da ona ormanın geceleri ne kadar acımasız olabileceğini anlatmıştı. Ama garip bir şey vardı. Sanki az önce havada hafif birkaç yeşil dalgalanma görmüştü. Ama yüksek ihtimalle göz yanımsamasıydı
Eren:
“Kayra haklı. Kalksak iyi olur. Ne kadar erken varırsak o kadar iyi.”
Grup tekrar yola koyuldu. Güneş batmaya başlamış, gökyüzü turuncu ve mor tonlarına bürünmüştü. Ağaçların gölgeleri uzuyor, orman daha da ürkütücü bir hal alıyordu. Yürürken, uzaktan gelen garip sesler duymaya başladılar. Hışırtılar, fısıltılar… Sanki orman onlarla konuşuyordu.
Luna, korkuyla Eren’e yaklaştı:
“Bu sesler de ne böyle? Daha önce hiç duymamıştım.”
Eren, gözlerini kısarak etrafına bakındı. Sesler yaklaşıyordu. Kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Bu, sadece küçük canavarların sesi değildi. Daha büyük, daha tehlikeli bir şey yaklaşıyordu.
Kayra, aniden durdu ve elini kaldırdı. Yüzünde ciddi bir ifade vardı.
Kayra:
“Sessiz olun. Bir şey geliyor.”
Raphael, çantasından tüm gruptan sakladığı kılıcını çekti. Gözleri karanlıkta parlıyordu. Artık şaka yapacak hali kalmamıştı. Ormanın derinliklerinden gelen hırıltılar daha da netleşti. Ancak bu kez, bekledikleri Night Stalker yerine, ağaçların arasından sendeleyerek çıkan, çürümüş et kokan bir zombi belirdi. Yalnızdı.
Raphael, sırıttı:
“İşte bu! Plan tıkırında işliyor. İzleyin şimdi beni.”
Raphael, zombiye doğru atıldı. Hızlı ve çevikti. Kılıcını savurdu ve zombinin kafasını tek bir darbeyle gövdesinden ayırdı. Zombi cansız bir şekilde yere yığıldı. Raphael, zaferle kılıcını salladı. Yüzüne bir gülümseme oturdu.
Raphael:
“Gördünüz mü? Tereyağından kıl çeker gibi!”
Tam o sırada, Raphael’in arkasından, nereden geldiği belli olmayan başka bir zombi daha fırladı. Raphael’in sevinci kursağında kaldı. Zombi, pençelerini Raphael’in boğazına uzatırken, Kayra bir anda araya girdi. Elindeki bıçağı şimşek hızıyla zombinin kafasına sapladı. Zombi, Raphael’in üzerine yığıldı.
Kayra, soğuk bir sesle:
“Dikkatsizliğin bedeli bu olur.”
Eren, şaşkınlıkla olanları izlerken, göz ucuyla kamp alanının diğer tarafında bir hareketlilik fark etti. Bir başka zombi, onlara doğru ilerliyordu. Eren, babasının ona öğrettiği gibi, nişan aldı ve tabancasını çekti. Tek atışta zombinin kafasına isabet ettirdi. Zombi yere serildi.
Eren, derin bir nefes aldı. Başarmışlardı. Bir anlık rahatlama hissi tüm bedenini sardı. Raphael, yerden kalkarken, Luna ve Sahra birbirlerine sarılmış, korkuyla titriyorlardı. Her şey yoluna girmiş gibi görünüyordu.
Ancak, bu rahatlama çok kısa sürdü. Ormanın uğultusu bir anda kesildi. Sanki etraftaki her şey çıkacak fırtınanın yaşanacak dehşetin çoktan farkındaydı. Eren yoldayken gördüğü o dalgalanmayı yine gördü dalgalanma kesildi ve bir silüet halini aldı Kan kırmızısı, ateş gibi titreşen bir aura. Keskin ve dehşet verici bir silüet. Ama diğerleri bırak kırmızı aurayı yaratığın orada olduğunu sadece sesinden anlayabilmişlerdi.
Bir anda karanlık yarıldı. Ağaçların arasından bir gölge fırladı. Havanın uğultusu Luna’nın önünde durdu. Gölge gözle görülemeyecek kadar hızlıydı. Luna korkudan çığlık atmak istiyordu ama ne yazık ki atamazdı şekli yavaş yavaş daha da belli olan silüetin metal gibi sert eli Luna’nın boynuna bir bıçak gibi saplandı. Bir çıtırtı. Kemikleri kırıldı. Başı yere düştü. Yüzünde hâlâ korku vardı. Baş gövdeden ayrıldı, kan şelale gibi fışkırdı. Luna’nın gözleri hâlâ korkudan kocamandı.
Cesedi yere düşerken Sahra’nın çığlığı ormanı doldurdu.
Sahra:
“Raphael, korkuyorum bizi buraya sen… !”
Raphael, donakalmıştı. Kayra, öfkeyle vampirin üzerine atıldı, bıçağını savurdu. Ancak vampir, insanüstü bir hızla Kayra’nın saldırısından sıyrıldı ve aynı bıçak gibi kullandığı eliyle Sahra’nın da boynunu kesti. Sahra’nın cansız bedeni Luna’nın yanına yığıldı.
Kayra, şok içinde geri çekildi. Gözlerinde şimşekler çakıyordu. Fısıltıyla konuştu:
Kayra:
“Uyku gecenin zinciridir.”
Kayra’nın ayaklarının altındaki toprak çatladı ve yerden mavi parlayan, zincirler fırladı. Zincirler, vampirin etrafını sararak onu sıkıca bağladı. Vampir, zincirlerden kurtulmak için çırpınıyordu. Bu, Raphael için bir fırsattı. Gözleri intikam ateşiyle yanıyordu. Kılıcını saplamak için vampirin üzerine atıldı.
Ancak vampir, zincirlerden sağ elini kopararak kurtuldu ve Raphael’in karnına sapladı. Raphael’in çığlığı ormanı yırtarken, vampirin eli hâlâ karnındaydı—ama o anlık duraksama Eren’e nişan alma fırsatı verdi. Eren, titreyen elleriyle tabancasını kaldırdı ve vampirin kafasına nişan aldı. Tetiği çekti. Kurşun, vampirin alnına isabet etti. Vampir, cansız bir şekilde yere yığıldı. Raphael, kanlar içinde yerde yatıyordu ama yaşıyordu. Eren, şok içinde etrafına bakındı. Luna ve Sahra… gitmişlerdi. Bu, bir kabustu.
Raphael:
“Lan… ben ölüyorum… yardım edin…”
Raphael kan kaybından dolayı can çekişirken yaprakların hışırtısı yeniden duyuldu gruptan hayatta kalanlar oraya doğru baktıkların da fötr şapkalı pelerinli ve en önemlisi göğsünde safe haven avcı birliğinin kurt başlı armasını taşıyan adamlar gördüler.
Aralarından birinde bu arma altındandı.
Kıdemli avcı:
“Tam da gözümün önünde ne halt ettiniz siz?”
Der demez Erenin tabancasını alıp kelepçelemesi bir oldu.
Sıhhiyeci:
“Ekipmanımı getirin yaralı var!”
Deyip Raphael ile ilgilenmeye başladı. O sırada kıdemli avcı kayrayı kenara çekti.
Kıdemli avcı:
“Onlarla burada ne yapıyordun? Devriyeleri gördünüz mü? Tabii görmediniz. O ahmaklar da sizi görmedi.”
Avcı arkasına döner.
Kıdemli avcı:
“Hey devriyelerden ne haber var!”
Avcı1:
“Komutanım, devriyelerden iz yok. Sadece atlarından biri ölü bulundu.”