Şehrin karmaşası, yavaş yavaş gecenin sakinliğine karıştı.
Eren, sokağı aydınlatan gaz lambalarının arasından ağır adımlarla evine doğru yürüyordu. Sessizce sokağı aştı, küçük bir bahçeye girdi. Cebinden anahtarını çıkardı ve kapıyı açtı.
Eren: “Evim, evim… güzel evim.”
Ayakkabılarını çıkardı, köşeye koydu. Eski deri ceketini üzerinden çıkarıp sandalyeye astı. Elindeki not defterini kenara bıraktı ve balkona çıktı Ve cebinde bir kağıt fark Eren kağıdı açtı. Kağıttaki yazıyı okuduğunda dudaklarının kenarı kıvrıldı. Bir süre sessizce güldü, sonra aniden sustu. Korkuluğa yöneldi. Ve birinin sesini duymak istermişçesine evin içine baktı. Kimseyi göremeyince başını geri çevirdi.
Eren: “Çan seslerini duydun mu baba? Evet… yeni bir saldırı oldu. O sırada ben arkadaşlarla takılıyordum. Yine kimseye yardım edemedim.”
Kestane rengi gözlerine sanki dev bir gölge çöktü. Korkuluğu sıktı ve evin içine bir kez daha baktı. Ve Erenin gözlerinin önüne geçmiş den bir sahne geldi.
Önünde sırtına bir mızrak saplanmış bir adam vardı. Yardım çığlıkları atıyordu.
Eren: “Baba Kurtarıcam seni baba “
O sırada bir avcı Ereni sırtından tutmuş geriye doğru sürüklüyordu.
Avcı: “Özür dilerim çocuk ama yapabileceğim bir şey yok seni babanın yanına ölmeye gönderemem”
Eren kendini toparladı derin bir nefes aldı ve o sahneden başka bir şey düşünmeye çalıştı ama onu yapmak mümkün müydü.
Eren: “Ogün de seni kurtaramamıştım Ama… bu değişmek üzere.”
Aynı gece, şehirdeki terk edilmiş bir binada.
Rafael, iri yapısıyla oturduğu koltuğun neredeyse tamamını kaplıyordu. Yüzünde her zamanki gibi öfke vardı.
Rafael: “Kayra’nın öyle korkaklık ettiğine inanamıyorum! Haklı olduğumu biliyor ama yine de tek kelime etmedi!”
Luna, Rafael’e doğru baktı.
Luna: “Bariyerin dışında ne tür tehlikeler olduğunu biliyorsun.”
Rafael derin bir nefes aldı. Artık iyice bezmişti.
Rafael: “Hâlâ aynı şeyi söylüyorsun!”
Luna: “Evet, çünkü haklıyım.”
Rafael: “Haklı mısın? Hiç de haklı değilsin. Tehlikeymiş! Ne düşündüğün hakkında en ufak bir fikrim yok ama yılın bu zamanında ormandaki en tehlikeli şey ayılar. Hem o ormanda boz ayı bile yok, sadece siyah ayılar var. Ve siyah ayılar insanlardan korkar.”
Sahra ortamın gerginliğini fark etti, tam ağzını açacakken—
Luna: “Bak, Sahra da benimle aynı fikirde.”
Sahra: “Aslında… Ben Rafael’in haklı olduğunu düşünüyorum. Bir tane bile olsa canavar öldürüp raporlamak, Avcı Akademisi’ne girmemizi kolaylaştırır. Hem bir iskeleti ya da zombiyi öldürmek ne kadar zor olabilir ki?”
Rafael: “Gördün mü? Sonunda içimizden zeki biri çıktı.”
Luna: “Gerçekten mi?”
Rafael: “Gerçekten. Hem Luna, paraya ne kadar düşkün olduğunu hepimiz biliyoruz. Avcılar bu dünyadaki en yüksek maaşı alan meslek grubunda.”
Luna: “Gerçekten bunu yapmaya kararlı mısınız?”
Rafael: “Ben kararlıyım. Sahra gelmek istiyor. Eren’e gelirsek… Çok bir şey demedi ama onu tanıyorsam – ki tanıyorum – şu an yine ölü babasına, sanki hâlâ yaşıyormuş gibi, yapacaklarını anlatıyordur. Zaten Eren’i sevmemin sebebi de o kadar sessiz sakin görünmesine rağmen kafasında bir-iki tahtanın eksik olması.”
Luna: “Eee?”
Rafael: “O da gelecektir. Kayra’yı ikna etmenin pek bir yolu yok.”
Luna, şeytani bir şekilde sırttı.
Luna: “Beni de yaz.”
Sahra: “Ama Erenin gideceğimizden haberi yok.”
Rafael: “Dediklerimden az çok çakmıştır. Hem sizin zeki Rafaeliniz bunuda düşündü erenin cebine kağıt sıkıştırdım. Yani ne yapacağımızı biliyor.”
Ertesi sabah, Eren çoktan uyanmıştı.
Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı; dünkü halinden oldukça farklıydı. Üzerinde, içi mavi, dışı siyah ve sarı renkle işlenmiş dolunay desenli eski bir ceket vardı. Belinde bir eşya kemeri asılıydı; kemerde bir kılıç, bir hançer ve altıpatlar bir tabanca duruyordu.
Yatağının üstünde ise birkaç ayı kapanı dikkat çekiyordu.
Eren: “Bugün büyük gün… Şimdi başaramazsam, başka şansım olmayacak.”
Eren başını hafifçe çevirir kapıya doğru bakar.
Eren: “Eli kulağındadır. Gelirler birazdan. Bunu kimsenin ruhu duymadan halledeceğiz ve çok kısa sürede hepimiz avcı akademisine kabul edilmiş olucaz.
*Tak tak tak*
Eren sesi duyduktan sonra kapıya doğru ilerledi kulpu tuttu çevirip açtı.
Rafael: “Günaydın şampiyon bakıyorum hazırlanmışsın yola çıkmadan önce cephaneliğimizi bir kontrol edelim olur mu?”
Rafael içeri doğru ani bir adım attı ve yüzünde şaşkınlıkla beraber bir mutluluk ifadesi belirdi.
Rafael: “Onlar ayı kapanımı hassiktir. Zaten plan yapmıştım ama bunlarla ihtiyacımız bile olmayacak sadece açık bir alana kamp kurup o aptaal yaratıklardan biririnin bunların üzerine basmasını bekleyeceğiz”
Eren: “Bunları güvenlik için aldım yeniden kurması uzun sürüyor akşam yolculuk yapmak tehlikeli olur orada kamp kurarız ve bunlar yaratıkları hareketsiz tutar öldürmez her türlü elimizi kirleticez.”
Rafael saçını eliyle geriye attı ve kafasını Erene çevirdi.
Rafael: “Neyse öncelikle planı size anlatayım. Plan basit. Ayın tepede olduğu gibi karanlığın en yoğun olduğu saatlerde, ormanın girişine yakın boş bir kamp alanına yerleşeceğiz. Etrafa kesilmiş hayvan etleri bırakacağım. Kokuyu alan düşük seviye canavarlar zaten etrafımıza üşüşecek.”
Sahra: “Ya et işe yaramazsa?”
Rafael: “O zaman ben bağırırım, kesin gelirler.”
Luna: “Ciddi misin sen?”
Rafael:
“Bunun bir şaka olduğunu düşünüyorsan, bu gece sen en önde yürüyeceksin. Ne diyordum… Evet, et kokusu. Onlar yaklaşırken biz kampı biraz yukarıdan, kayalığın tepesinden gözleyeceğiz. Hepimiz nişancı değiliz ama uzaktan ateş etmek daha güvenli. Ayı kapanlarını da çevreye dizeceğiz. İçlerinden biri yaklaşırsa yakalanır. Yakalanmazsa… işte o zaman test zamanı.”
Luna: “Ya birden fazla gelirlerse?”
Rafael: “Harika olur. Daha fazla ceset, daha fazla rapor, daha fazla puan. Ne kadar çok av, o kadar çok kabul şansı.”
Sahra: “Ve o kadar çok risk…”
Rafael: “Risk olmadan, ödül olmaz.”
Eren: “Tamam plan güzelde silahı olan sadece ben varım sanıyordum.”
Rafael: “Merak etme ben hallettim sıkıntılı olan tek şey sadece senin kılıcın var. Ama yakın dövüşe girmemize gerek kalmayacağından bence sıkıntı olmaz.”