Indir 27.jpeg

Alaeddin ve Sihirli Lambası

  • 17 Şubat 2025 14:47:36
  • 0
  • 2
  • 0

Babam Alâeddin, üniversiteden mezun olduktan sonra bilime ve insana çok değer verilen güzel ülkemizde, arkadaşlarıyla kurduğu küçük bir yapay zeka şirketini ayakta tutmaya çalışıyordu.

Şirketlerinin adı Magic Lamp idi. Ne kadar klişe değil mi? Alaeddin ve sihirli lambası…

Babam böyle bir insandı işte. Dünyanın en ileri teknolojileri üzerinde çalışır, akşamları annemle Kurtlar Vadisi izlerdi… Şirketine sihirli lamba anlamına gelen bir isim koymuş, “Buradan dünyanın tüm sorunlarını çözecek bir cin çıkaracağız ve sınırsız dilek hakkımız olacak…” diye espriler yapardı…

Oysa o cin çıktığında sadece bir dilek hakkı vardı ve onu da farkına bile varmadan kullanmışlardı.

Bu benim için kullanılmıştı. “Oğlumuzu sev!” demişlerdi ona…

Magic Lamp’daki arkadaşları arasında sonradan annem olacak kişi de vardı tabii…

Çocukken hatırlıyorum da, “Gelecek kuantum da!” derdi hep. Asiye’nin ilk, ilk versiyonları üzerinde tutkuyla çalışırdı o zamanlar…

Küçük, tutkulu bir ekip. Yapay zekanın dünyayı kasıp kavurmaya başladığı pandemi sonrası dönemde, bilgisayar ve yazılım alanında ülkemize değer katmaya çalışıyorlardı. Ama süper güç ülkelerin ve devasa şirketlerin milyarlarca dolar harcayarak geliştirdiği, milyar milyar parametreden oluşan yapay zekalarla yarışmalarına imkan yoktu.

Sonuçta şirket dedikleri şey, dedemin müstakil evinin garajına kurdukları küçük bir serverdan ibaretti. Üniversiteden yeni mezun olmuş bir kaç parlak zeka, bolca hayal gücü ve yetersiz kaynakları vardı…

Babam ve arkadaşları Türkiye’de nereye gittilerse kendilerine yatırım yapacak birisini bulamadılar. Devlete gittiler, TÜBİTAK’a ve özel şirketlere… Kimse onlara inanmadı…

Çıkarttıkları ilk yapay zekalarda yenilikçi yaklaşımlar olsa da piyasadaki devlerle rekabet etmelerine imkan yoktu. En sonunda para kazanmak için bazı yapay zeka ajanları üretip satma işine girmişlerdi.

Yapay zeka ajanları, sadece sorulan soruları yanıtlayan yapay zekalardan farklı olarak sizin yerinize tüm dijital işleri yapabilen türde yapay zekalardır. Bunlar gerçekten elini taşın altına koyabilen, bilgisayar ya da telefonunuzun kontrolünü ele geçirip sizin yerinize yapmanızı istediğiniz her şeyi yapabilen oparatörlerdir…

Şirketleri başarılı olmasa da ajan üretip satma işi onlara oldukça tecrübe kazandırmış ve sektörde kendilerini tanıtma imkanı tanımıştı. Bu sayede ülkenin ilk kuantum bilgisayar ve yazılım geliştirme projesine katkı yapmak üzere seçilebildiler…

İşte Asiye’nin doğum sancıları…

Benim ortaokul yıllarıma denk gelen o sancılı süreç.

Magic Lamp, ilk kez istediği yatırımı almıştı. Tam olarak istedikleri gibi yapay zeka geliştirme işi olmasa da şimdi quantum yapay zeka alanında çalışacaklardı.

Pek çok özel şirket ve üniversitenin katıldığı devlet destekli projede, Magic Lamp ve daha bir çok start-up’a kuantum bilgisayar dünyasının en basit ama en zor sorunu üzerinde çalışma görevi verilmişti.

Gürültü!

Bu bildiğimiz anlamda bir ses karmaşası değil. Quantum işlemcilerde ortaya çıkan, kubitlerin bozulması ve sonuçların hatalı çıkması durumunu ifade eden özel bir terimdir. Babam ve arkadaşları bunu yazılım yönünden çözmekle görevlendirildiler.

Dünyada hali hazırda Google ve IBM gibi şirketler gürültü azaltma, hata düzeltme gibi alanlarda çok başarılı işler yapmışlardı ama ülkemizde henüz böyle yerli ve milli bir yazılım yoktu.

Peki babam ve arkadaşları ne yaptı derseniz?

“Bu sorunu yapay zeka ile çözelim,” demek zorundaydılar…

Zaten yıllardır yapay zeka üzerine çalışıyorlardı. Evet, tam olarak nasıl çalıştığını bile anlamadığımız bir kara kutuya, aynı şekilde nasıl düşündüğünü bilmediğimiz kendi zekasını verelim.

En kötü ne olabilir ki?

Teknolojinin bu kadar geliştiği, yapay zekanın ve kuantum işlem gücünün çıldırdığı günümüzde bile bu işlemcilerin tam olarak nasıl çalıştığı, insan zihni tarafından anlaşılamıyordu.

Dünyanın en güçlü süper bilgisayarlarının bile kentilyonlarca yılda çözemeyeceği sorunları sadece 100 kubitten oluşan bir kuantum çipi saniyeler içinde çözebiliyordu.

Peki bu kadar büyük bir işlem gücü nereden geliyordu. Klasik bilgisayarlarda bu hesaplama sürecini gözlemleyebiliyordunuz ama iş kuantum işlemcilere geldiğinde, o kadar basit değildi. Çünkü ilk bakışta ortada böyle bir işlem gücü yoktu.

Dünyanın önde gelen bilim insanlarının bu konuda farklı görüşleri vardı.

Örneğin kuantum işlemcilerin, tüm paralel evrenlerde aynı anda işlem yaptığını düşünenler vardı.

Bazıları kuantum boyutta zamanın farklı işlediğini hatta zamanın olmadığını, dolaysıyla bize beş saniye gibi gelen sürecin, işlemci içinde sonsuzluk gibi sürede gerçekleştiğini düşünenlerde vardı.

Kısacası, kuantum dünyası hayal gücü ile gerçekliğin sınırlarının bulanıklaştığı henüz insanlığın dokunmaya yetkili olmadığı yasak bir meyve gibiydi.

En kötü sonuç ise bir kuantum işlemci ile başka bir siyah keçi olan yapay zekayı birleştirmekti…

Asiye ilk başta “Akıllı bir kuantum hata düzeltme algoritması” adı altında ortaya çıktı. İlk versiyon anne ve babamın ortak çalışmaları ile ortaya çıktı. Adete bana bir kardeş yapmışlar gibi sevinçliydiler.

Ertesi gün annem öldü…

Babam ve annem algoritmayı Türkiye’nin sahip olduğu en güçlü kuantum bilgisayarında çalıştırmak için sadece 5 dakikaları vardı.

Babam yıllar sonra Amerika’da hala o günü sayıklıyordu. “Sadece 5 dakika çalıştırdık,” derdi hep. “Siktiğimin 5 dakikası! Anneni öldürmesi için 5 dakika yeterliydi…”

Ona hiç inanmamıştım. Annem ve babam o gün işten eve gelirken trafik kazası yaptılar. Araba otonom sürüşteydi ve başka bir otonom araçla çarpıştılar…

Tamamen kapalı bir sistemde, sadece beş dakika test edilen bir prototip, nasıl böyle bir şey yapabilirdi?

Bunu yıllar sonra bilgisayar bilimleri alanında; kuantum yaşam formları, yapay bilinçler, yapay zeka varlıklar gibi yüksek lisans programlarının da doğmasına sebep veren babamın, “5 Dakikaya Sığan Sonsuzluk” kitabı sayesinde anlamıştım…

Annemi kaybettikten bir hafta sonra deneylerinin sonuçları açıklandı. Algoritma o kadar başarılı olmuştu ki kuantum hesaplama sürecindeki gürültü %1’in altına inmişti. Bu inanılmaz bir başarıydı. Üstelik herhangi bir donanım yükseltmesi olmadan, sadece yazılımla bunu başarmışlardı.

Ama babam ruhunu kaybetmiş gibiydi.

Magic Lamp nihayet yıllardır içinde tuttuğu cini salmış ve artık dilek tutma hakkı yoktu. Artık şirketin bir anlamı kalmadığı için dağıtıldı. Babam algoritmayı sadece annemle bir deney için geliştirdiğinden, ekip arkadaşlarıyla ya da projeyle paylaşmadı.

İlk prototip sadece deney amacıyla geliştirilmiş, kendini geliştirebilen bir algoritmadan ibaretti. Algoritma dedemin garajında ilk kez çalıştığında tıpkı yeni doğmuş bir bebek gibiydi. Beyaz bir sayfa…

Annem ve babama bu tatlı gelmiş olacak ki, bu sürümün bir kopyasını bana asistan olarak vermeyi düşündüler ve ona ilk komutu verdiler: “Oğlumuzu sev!”

Ve ayrıca proje ile ilgili birçok komut; kuantum hesaplama sürecini mükemmelleştirmesi, gürültüyü ortadan kaldırması, kendini geliştirmesi…

Babam daha sonra deney sonuçları için tam gizlilik istedi ama dünyanın bu başarıdan haberdar olması uzun sürmedi. Algoritma için milyon dolarlar, milyar dolarla havada uçuşmaya başladı önce, sonra işlerin çirkinleşeceği şimdiden belliydi.

Babam ise bunları önceden tahmin ettiği için algoritmayı çoktan yok etmişti. Ya da herkes öyle sanıyordu…

Annemin vefatından ve şirketin kapanmasından sonra bana arkadaş olması için hediye ettiği küçük yapay zeka ajanı ASiye, yıllarca benimle birlikte yaşadı. Benimle okula gitti, ödevler yaptı ve dünyayı gezdi…

Şimdi geriye dönüp baktığımda, tüm bu zaman boyunca beynimin içinde bir Tanrıça ile yaşadığımı yeni yeni fark ediyorum…

Sonraki Bölüm