goblinler

32: Goblin Yuvası 1

  • HiperTale
  • 7 Nisan 2024 12:16:06
  • 0 yorum
  • 3

Beşerler çoktan en yakın oyuklara sızmıştı. Kaybedecek vakit yoktu. Barbara’nın çağrısı onları uyandırdı.

Tekeş, dikkatlice yatırdığı dişiye bakarken, “Bu dişiyi ne yapalım?” diye sordu. Bir an önce Barbara’ya katılmak istiyordu ama yaralı dişiyi öylece bırakmak da istemiyordu. Sonuçta ölmek üzere olsa da henüz ölmemişti.

“Tedavi edilebilir mi?” Adam, Lilith’e bakarak sordu. Kendi kavimlerinden olmasa da sonuçta bir beşerdi. Ayrıca henüz çok gençti. Yeryüzüne çıkma fırsatı bile olmamıştı!

Adam, daha gün ışığını göremeden Cehennem Mağaralarının karanlığında yitip gitmesine dayanamadı.

Ne yazık ki Lilith sadece başını sallamakla yetindi.

“Hmph! Soracak ne var!” Zebil daha fazla dayanamadı. “Vakit kaybetmeyi bırakın, sadece acısına son verin.”

Diğerleri onu durdurmadı. Adam yumruklarını taş gibi sıkarken, çaresizce Zebil’in kemik bıçağını çıkarışını ve dişinin kalbini bir hamlede delişini izleyebilirdi. Kızıl çıkan bıçaktan başka, etrafa tek damla kan sıçramadı. Temiz ama acımasız bir darbeydi.

“Yürüyüşün bitti. Geldiğin toprağa dön ve huzur bul. Biz senin yerine de yürüyeceğiz…” Zebil, kavminin ölen beşerleri uğurlarken söylenen sözlerini hızlıca mırıldandı.

Baygın dişinin soğuk ifadesi, sanki biraz daha rahatlamış gibiydi. Tüm kabilesini katleden, ona sayısız kez tecavüz eden goblinlerin yerine bir beşerin elinde ölmek daha iyiydi sanki.

Adam bilmiyordu. Sonuçta henüz ölümü deneyimlememişti. Şimdilik sadece doğumu biliyordu ama bir gün tüm beşerler gibi ölümü de bilecekti. O güne kadar elden geleni yapmalı, diye düşündü, bir an için.

Sonra Zebil’in söylediği defin sözleri takıldı aklına. Anlamı neydi bunların ya da hiç özel bir önemi var mıydı?

“Senin için Ulu Pan’a dua edeceğim.” Lilith zarifçe eğildi ve dişinin donuk gözlerini nazikçe kapattı. “Ulu Efendimiz, bu acınası kulun cennet bahçelerine ulaşamasa da döndüğü toprakta huzur bulmasına izin ver…”

Lilith, ölü için sessizce dua ederken Zebil, bıçağının yanına kılıcını da çekti. Adam’a bakarken, “Büyüdüğünü sanıyorsun ama yüreğin hala olgunlaşmamış. Bir kabileye liderlik etmeye uygun değilsin!” diye söylendi ve arkasına bakmadan ayrıldı.

Adam önemli anlarda kararsız kaldığını biliyordu. Belki de Zebil haklıydı. Henüz yeterince olgun düşünemiyordu.

O zaman bu yuvada olgunlaşmama izin verin!

Bakışları alev almıştı. Zebil’in uyarısı onu yıldırmak yerine ateşlemiş gibiydi. İşini bitiren Lilith’in ellerini bir beyefendi gibi tuttu ve kalkmasına yardım ederken, “Hadi başlayalım. Bugün burayı yerle bir edeceğiz ya da burada öleceğiz!”

“Tamam!”

Lilith’in dua ederken ki acınası ve harap hali bir anda ortadan kayboldu. Gözlerinde kemik delici bir soğukluk parlarken, etrafında hava dalgalandı. Ateş enerjileri çılgınca haraketlindi ve etrafında çıplak gözle görülebilecek kıvılcımlar çakmaya başladı.

Belki de yeraltında çok daha derinlere indikleri için, havadaki ateş enerjileri çok daha yoğundu. Belki de başka bir nedeni vardı ama Lilith, burada hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordu.

Adam’la beraber diğerlerine katıldı ve tünellere girdi.

Resmi olarak tüm beşerler, goblin yuvasına girmişti. Artık geri dönüş yoktu. Sonuna kadar gitmeye kararlıydılar…

Lilith’i terk etmek gibi bir hatayı tekrarlamak istemeyen Adam, onu arkasında korurken dikkatlice karalık koridorlar boyunca ilerlemeye başladı.

Koridorların duvarlarına seyrek parlayan taşlar gömülmüştü ama bunlar karanlığı azaltmak yerine, ortamı daha da ürkütücü hale getirmişti. Şimdi her yer gölgelerle doluydu.

Adam bir koridor seçti ve dikkatlice ilerledi. Diğer partilerin girdiği oyuklardan özellikle kaçındı ama içerideki manzaraya da göz atmayı unutmadı. Bazı oyuklar küçük, bazıları ayrı bir mağara kadar büyük ve derindi.

Çoğunun içinde uyuyan birkaç goblin ve tutsak edilmiş beşerler vardı.

Adam’ın getirdiği beşerlerin yetişimi düşük olsa da ekipmanları çok iyiydi. Hepsi ani saldılarılarda kendilerini koruyacak zırhlara ve düşmanlarını sessizce katledecek keskin silahlara sahiplerdi.

Bir parti ne zaman bir yere girse; genelde girişte uyuyan goblinler daha uyanamadan hemen öldürülüyordu. Diğerleri gürültüyle uyansa da hızlı bir boğuşma seansından sonra sessizlik oluyordu.

“Beşerler!” Bir anda önündeki oyuktan, goblinin biri fırlamayı başardı. Tam, “Saldırı! Saldırı! Sald…. Ahgrgr!” diye bağırmaya başlamıştı ki Adam, mızrağını fırlattı. Mızrağı bir çivi gibi goblinin göğsünü delip geçti.

Adam hemen koştu ve oyuğa daldı ama manzara karşısında hemen sersemledi.

“Öldürün…”

“Öldürün bizi….”

“Ahh… Yaşamak istemiyorum!”

Mağarada, az önce dışarıda ölen dişi beşer gibi uzuvları kesilmiş on tane dişi beşer daha vardı. Üstelik hepsi gebeydi! Hala yaşasalar da akli dengelerini çoktan kaybetmiş gibi ya çıldırmış ya da donuk, sayıklayan ifadeleri vardı.

“Ah!” Zebil’in adamlarından Aman ve üç kişi içerde goblinlerle savaşıyordu. Savaşın uzamasının nedeni, aralarında silahlı bir hobgoblin olmasıydı. Bir köşeye pusmuş ve titreyen elleriyle yayına ok takmaya çalışan Mine de oradaydı.

Durumu anlayan Adam hemen atıldı. Lilith de hemen arkasındaydı ama içeri girmedi. Asasını hemen kaldırdı ve küçük ateş topları yoğunlaştırıp, mermi gibi fırlatmaya başladı.

Cuf! Cuf! Cuf!

Bom! Bom! Bom!

“HUH? Bu beşerler de nerden geldi böyle!” Adam da savaşa dahil olduğunda içerideki hobgoblin öfkeyle kükredi.

Eşikte bir ruhpanın belirip asasını kaldırdığını ve etrafı bombalamaya başladığını gördüğünde ise neredeyse kan kusacaktı. Başlangıç olacak çok güçlü bir hobgoblin değildi. Bu yüzden meydandaki eğlenceye katılmak yerine buradaki gebeleri koruması için görevlendirildi.

Bu beşerler zaten gebe kalmış olsalar da, yavrulara zarar vermediği sürece onlara istediğini yapabilirdi. Garip fetişleri olan, bir hobgoblin olduğu doğruydu.

Mücadele yoğundu. Adam’ın tarafında güçlü kimse yoktu. Karşı tarafta ise en az on goblin ve bir hobgoblin vardı. Hepsi bıçak, kılıç, mızrak ya da sopa, her neyse bir silah tutuyordu.

Hobgoblin durumun iyi olmadığın anladı.

“HAA!” Bir savaş narasıyla onu korumaya çalışan çelimsiz bir goblini Adam’a doğru itti ve “Beni koruyun! Diğerlerini uyarayım!” dedi, dönüp kaçmadan önce… Giderayak çıkışı koruyan Aman’ın göğsüne sert bir yumruk indirmeyi ihmal etmedi.

“Ahhh!”

“İyi değil!” Adam kendisine itilen goblini bir mızrak darbesiyle savururken, Aman’ın kan kusarak geriye sendelediğini gördü. “Kaçmasına izin vermeyin!”

Diğerleri uğraştıkları goblinleri görmezden gelip, hobgobline doğru atılmak istediler.

“Ateş!” Lilith topladığı küçük ateş toplarını bir anda önünde birleştirdi ve büyük bir ateş topuna dönüştürüp, gülle gibi fırlattı. Ateş topunun ivmesiyle kendisi de geriye doğru çekilip, hobgoblinden kaçındı.

Güm!

Hobgoblin, kendisine doğru sıcak bir esintiyle uçan ateş topuna kafa atmadan önce küfür etme isteğini zorla bastırdı. Bir ruhpanla nasıl savaşabilirim!

“AAAAhhh! Ugghhhh! ”

Sadece büyük kılıcı ile ateş topunu kesmeye çalıştı ve ateş topu büyük bir patlamayla dağıldı. Açık yeşil tenli hobgoblin, şimdi her yerinde yanmıştı. Geriye doğru düşerken acı içinde, avazı çıktığı kadar bağırdı. Oyuktan çıkmayı başaramadığı için, en azından ölmeden önce diğerlerini uyarmak istediği belliydi.

Adam elini çabuk tuttu ve mızrağı ile kafasını tek hamlede delip, sivri dişlerle dolu açık ağzını delip geçti. Yine de ilk anda bağırmayı başarmıştı.

“Ne oluyor burada!” Koridorlarda şaşkın ve kalın bir ses duyuldu. Bir başka hobgoblin gibiydi.” Kim gürültü yapıyor! Patronun misafiri olduğunu bilmiyor musunuz?”

Hobgoblin uzak bir köşede kendi oyuğunda eğlenirken, seslerden rahatsız olmuş görünüyordu ve olduğu yerden söyleniyordu. Şimdilik dışarıdaki manzaradan haberi yok gibiydi.

“Hihihhi!”

“Tsk! Tsk!”

Bu sırada garip sesler çıkarmaya başlayan sinsi goblinler bir bir uyanmaya başlamış ve koridorlara çıkıyorlardı.

“Görünüşe göre sinsi saldırımız buraya kadar!” Adam durumun kontrolden çıkmasını istemese de gerçekçi düşünmek zorundaydı. Goblin yuvasında kaç goblin olduğunu bilmediği için, topyekûn bir savaş başlamadan önce öldürebildiği kadarını öldürmek istemişti.

Hızla etrafına baktı. Ortalık boğuşmanın şiddetiyle savaş alanına dönmüştü. İlk bakışta bir beşer ölmüş, Aman da yaralanmış görünüyordu.

Mine ise sadece korkmuş görünüyordu. Hala köşede şaşkın şaşkın duruyordu. Tam ona doğru gidecekti ki, birileri ayağını tuttu.

“Öldür…” Bir çift kırık diş, ayağına tutunmuştu. “Öldür beni…”

Elleri ve ayakları kesildiği için sadece ağzını kullanabilen, acınası bir dişiydi. Bedeninin çoğu, Lilith’in ateş topları nedeyiyle yansa da bilinci hala yerindeydi.

Adam ona baktı ve kalbi soğudu. Bu küçük mağara da çok şiddetli savaştıkları içi içerideki dişiler, ya ağır şekilde yaralanmış ya da son nefeslerini veriyorlardı.

İlk başta buraya sadece goblinleri öldürmeye gelmişlerdi. Birilerini kurtarmak gibi bir niyetleri yoktu. O yüzden kendi hayatları için amansızca savaşmaları doğruydu.

Ama şimdi işler değişmişti. Burada yardıma ihtiyaç duyan hemcinsleri vardı. Adam kurtarabildiği kadarını kurtarmaya karar vermişti bile ama kurtaramadıklarına ise hızlı bir ölüm vermek en iyisiydi.

“Yürüyüşün bitti. Geldiğin toprağa dön ve huzur bul. Biz senin yerine de yürüyeceğiz…” Adam sözleri tekrarladı ve mızrağı, dişinin kalbine saplarken, gözlerini kapattı. Dişinin çenesi hemen gevşedi ve kafası düştü.

Diğerleri de Adam’ın hareketlerinden etkilendi ve aynısını yapıp, zaten can çekişen gebe dişilerin acılarına son verdiler.

Adam, Mine’yi titrediği yerden kaldırırken, Aman’a da göz atıp, “Sen iyi misin?” diye sormayı ihmal etmedi.

“Önemli değil. Sadece kemiklerim acıdı o kadar,” diye yanıtladı Aman.

Zebil’in adamları arasında Adam’la doğrudan sorun bulmamış belki de tek kişiydi. Başlangıçta düşük profil birisi olmayı severdi. Kız kardeşi Nara sayesinde Zebil’in yanında yer bulabilse de aksiyona pek katılmazdı. “Bulduğunuz zırhlar sayesinde, Kutsal Savaşçı!”

Ama ağzı iyi laf yapardı. Bu yüzden Zebil için sık sık bilgi toplar ya da yayardı. Özellikle Adam’ın eski kötü şöhretinde büyük bir payı olduğu söylenebilirdi. İnsanları yönlendirmeyi iyi becerirdi.

“Tamam. Devam edelim öyleyse…” Aman hakkında yüzeysel bir görüşü olan Adam’ın diyebileceği pek bir şey yoktu. Hızla Mine’yi de alıp gitti.

“Durum nedir?”

Koridorlar şimdi karışmıştı. Çıkar çıkmaz diğerlerine eşlik eden Lilith’e katıldı. Lilith çok gergin görünüyordu. “Çok fazla goblin var!”

“O Gark denen hobgoblin tam bir yalancıymış. Goblin yuvasının sadece üç günlük bir mesafede olduğunu ve yüz kişi olduğunu söylemişti.” derken şimdiden terlemeye başlamıştı. “Sadece bu koridorlarda yüzden fazla goblin olmalı… Daha yuvanın merkezine ulaşmadığımızı da unutma!”

Adam mızrağını şiddetle savurup üzerine gelen bir goblini kestiğinde, yüzü duygusuzdu. “Sadece geldiği kadarını öldüreceğiz. Yorulduğumuzda geri çekilip saklanır, sonra tekrar geliriz. Köklerini kurutuncaya kadar durmayacağım!”

Adam, az önce bir beşeri kendi elleriyle öldürmek zorunda kalmıştı ve buna mecbur bırakılmış olmaktan hoşlanmamıştı.

Bedelini ödemeliydiler!

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm

No results available

Reset