kitap oku, bölüm oku, hiper tales, wattpad kitapları oku, türkçe novel oku

18: Yeni Mağara Şefi

  • HiperTale
  • 4 Nisan 2024 14:24:39
  • 0 yorum
  • 3

Kısa bir süre sessizlik oldu…

“Barbara…” sadece kendisinin duyabileceği şekilde mırıldandı. Yaralıgöz bu ismin anlamını bilmiyordu ama kulağa ‘Yaralıgöz’den çok daha iyi geldiği kesindi. Gülümsedi ve “Pekala öyle olsun…” diye düşündü. Sana bir hayat verdim ve sen de şimdi bana bir isim verecek kadar büyüdün…

En başta iyi bir adı olmadığı için yenisini bu kadar çabuk kabullenmesi normaldi. Zira iyi ve özgün bir isim, kabilede çoğunluğun sahip olmadığı bir lükstü.

Çünkü iyi bir ismi onlara, sadece anneleri gibi umursayarak düşünme zahmetine giren birisi verebilirdi.

Anneleri ise genellikle hayatını yaşamış ve yeterince şey görerek tecrübe sahibi olmuş kişilerdi. Dolayısıyla kelime hazneleri daha genişti ve iyi bir isim bulma ihtimalleri daha yüksekti.

Lakin gecenin karanlığında, kuytu bir mağaranın zor şartlarında doğum yapan çoğu dişi, bebeğine isim veremeden ölüp giderdi.

Bu yüzden çoğu bebek isimsiz doğardı. Zamanla büyüdüklerinde kişiliklerine ya da fiziksel özelliklerine göre lakaplara benzer isimler edinirlerdi. Sadece kendini kanıtlayanlar, ruhpanlardan ya da şeflerinden yeni bir isim talep edebilirlerdi.

Adam’ın Yaralıgöz’e, sanki bir şef gibi isim bahşetmiş olması da bu yüzden şaşırtıcıydı.

Denildiği gibi isimlerin kendi gücü vardı…

Yaralıgöz, yeni ismini kabullenirken mırıldanıyor ve aptalca gülümsüyordu ama eskisi gibi yüzünün yarısının saçları tarafından kapatılmadığını ve herkesin dudaklarını kıpırdatırken, kendi kendisine tuhaf tuhaf güldüğünü görebildiğini, henüz fark etmemişti.

Kısa sessizliğin nedeni de buydu.

Nihayet kendine geldiğinde herkesin ona tuhaf bir şekilde baktığını fark etti ve ne olduğunu hemen anladı.

Herkes onun tepkisini beklerken, onun yüzü saçlarıyla aynı tona kavuşuncaya kadar kızarmaya devam ediyordu ki bu, otoriter bir zorbanın utangaç küçük bir kız gibi davranmasına henüz alışık olmayan izleyicileri daha da şok ediyordu.

Bir anda sanki hiç bir şey olmamış gibi soğukkanlılığını geri kazandı ve etrafa bakmaya başlarken, eski kişiliğine kavuşmuş görünüyordu.

“Artık yaşayabileceğimiz yeni bir mağara olduğuna göre, yeni bir mağara şefi seçmemizin de zamanı gelmiş…” Sonra etrafa bakmayı bıraktı ve sırtını Zebil’e dönerek Adam’a baktı ve “Bence bu mağarayı Adam bulduğu için en iyi aday da o.” göz kırparak söyledi. Bu hareketi sadece Adam içindi, diğerleri görmemişti.

Kısaca ona inkar etmemesini öğütlüyordu. Çünkü şu an içinde yaşadıkları kabile toplumu, aslında öyle görünmese de oldukça sıkı kurallara sahipti.

Bu kurallar yazılı değildi ama öyle olmasına da gerek yoktu. Kişiler doğdukları anda onlara maruz kalmaya başlarlardı ki, böylece kurallara uyum sağlamak büyümenin de bir parçası haline gelirdi.

Yani Zebil’in asilik iddiası, ona tüm gelenek ve göreneklere uygun olarak Adam’ı öldürme hakkı tanıyordu.

Lakin Adam da bir mağara şefi olursa işler değişirdi.

O zaman Zebil’e boyun eğme zorunluluğu ortadan kalkar ve asilik suçlaması da boşa çıkardı. Eğer Zebil hala diretirse, bu sefer iş kabile içi savaşa dönüşürdü ki bu da en az asilik kadar kötü bir suçtu.

Lakin Adam bu cevaba hiç de hazır değildi, “Ben mi?” derken kendisini işaret etti ve şaşkınca sordu.

Zira daha bir kaç gün önce canı için mağaradan kaçmak zorunda olan zavallı birinin zihniyetine sahipti. Bu zihniyetten kurtulmadan kendisini hemen sorumluluk sahibi, yüksek ve onurlu bir mağara şefi olarak düşünmesi zordu.

Hayat gerçekten sürprizlerle doluydu…

“Kesinlikle olmaz!” Zebil sert bir şekilde hemen reddetti. “Mağaramızın zaten bir şefi olduğunu unutuyorsun galiba Yaralıgöz! Haa, yoksa artık Barbara mı demeliyim?” Babasının ona bahşettiği isimden bu kadar çabuk vazgeçmesi ve Adam’ın verdiği ismi hemen kabullenmesinden çok rahatsız olmuştu.

“Adam’ın da dediği gibi Zebil!” Barbara bu sefer de Zebil’e baktı ve ona meydan okuduğunu açıkça ilan ederek söyledi: “Artık bana ne dediğinizle ilgilenmiyorum. Önemli olan kendime ne dediğim…”

Zebil’in sıkılan yumruklarından çatırtı sesleri gelmeye başlarken, düşündü: Babamın verdiği adı değiştirsen bile yaraladığı gözü değiştiremezsin. Sadece kendini kandırmaya devam et, kör orospu!

Barbara, onu bakışlarıyla öldürmeye çalışan Zebil’e aldırmadan konuşmaya devam etti. Artık onun ne yaptığı ya da düşündüğü umurunda değildi.

“Sen sadece yukarıdaki Azmış mağaranın şefisin. Yoksa daha şimdiden kendini tüm Azgın Alev Kabilesinin şefi olarak mı görüyorsun?” Barbara alay edercesine konuşmaya devam etti.

“Yoksa babanı mı bahane edeceksin? Tamam eski şef Yanlı, tüm Azgın Alev Kabilesinin şefi olabilir ve sen de onun oğlu olduğun için böyle olman gerektiğini düşünmüş olabilirsin. Lakin bildiğim kadarıyla şefin tek oğlu sen değilsin. Herhangi birimiz hatta ben bile onun çocuğu olabilirim.

Kaldı ki zaten şefin böyle bir yetkisi de yok, sana sadece Azmış mağarayı bıraktı. Bunu unutmasan iyi olur!”

Bu orospu bilerek yapıyor!!!

Zebil yerinde donmuş gibi hareketsizdi ama içinde öfkeden kaynıyordu.

Geri adım atmayı reddederek durduğu yerde dikilmeye devam etti. Barbara’nın özellikle yarasına tuz basarak, onu kışkırtmaya çalıştığını biliyordu.

Evet haklıydı. Potansiyel olarak herkes şefin çocuğu olabilirdi. Lakin tek istisnayı şef olması için öne çıkarırken, hala böyle konuşmaya cesaret ediyordu.

“Hmph!” Barbara, hareket etmeye cesareti olmayan Zebil’i küçümsedi ve “Ben de öyle düşünmüştüm…” diyerek söylenmeye devam etti. “Yoksa diğer mağaralarla buluştuğumuzda ne diyeceklerini merak ediyordum doğrusu… Söyleyecek bir iki kelimeleri olurdu herhalde?”

Doğruydu.

Zebil sadece Azmış mağaranın şefiydi. Diğer mağaralarla buluşup tüm kabilenin şefi olarak onaylanıncaya kadar böyle bir iddiada bulunamazdı.

Zira diğerleriyle buluştuklarında rekabet son derece çetin ve kanlı olacaktı. Zebil’in en başta mağarası üzerinde mutlak kontrol istemesi de bundandı. Suyun derinleştiği yerlerde kendi adamlarının sıkı desteğine ihtiyacı olacaktı.

Bu yüzden geri adım atamadı. Gücünün ikiye bölünmesi gelecek planları için korkunç sonuçlar doğurabilirdi.

O geri adım atmak için sadece çok hırslıydı.

“İyi söyledin…” Zebil öfkesini bastırırken sakinleşmeye çalıştı. Barbara Adam’ı korurken, onu öldürmeyi unutabilirdi ama şimdi daha büyük şeyler tehlikeye girmişti.

Otoritesinin sarsılması hatta bölünmesi söz konusuydu. Gücünü daha düne kadar umursamadığı sümüklü bir veletle mi paylaşması gerekiyordu? Ha! Şaka mıydı bu!?

“Ne oldu?” Barbara şimdi Zebil’in burnunun dibine kadar sokuldu ve ona kelimenin tam anlamıyla tepeden bakıyordu. “Hala aynı fikirde değil gibisin. ”

Zebil onun kışkırtmasına daha fazla düşmeyecekti. Son çareye başvurmadan önce soğukkanlılığını koruması gerektiğini biliyordu.

“Buranın yeni bir mağara olduğunu kabul edebilirim. Lakin sadece senin gibi güçlü birisi şef olabilir. Adam gibi bir zayıflığın, hazinelerle dolu böyle bir mağarayı yönetebileceğini gerçekten düşünüyor musun?”

Zebil yine uzun vadeli düşünüyordu. Barbara kendisinden başka kimseyi umursamadığı için yönetmekle ilgilenmediğini söyleyebilirdi. Sadece güç istiyordu.

Neticede bir gün bastırabileceği ve eşi yapabileceği bir dişi olduğu için, istediği kadar gücü şimdilik ona verebilirdi. Diğer taraftan Adam, tamamen başka bir hikayeydi…

Azman hemen atıldı, “Şef haklı. Zayıf birisi şefimiz olamaz! Eğer Adam olabiliyorsa ben bile şef olabilirim…”

“Doğru doğru Adam olacağına bari kafalardan birisi olsun!” diğerleri de onu destekledi ki kafalar gibi kalın kafalı olanların bile Adam’dan daha iyi şef olacağını ima ediyorlardı. En azından onlar güçlüydü…

“Ha! Neden olmasın?” Barbara onlara bir aptala bakıyormuş gibi baktı ve Adam’ın önüne yürüyerek, “Şef Adam, bana adımı verdiğiniz için adamınız olmama da izin verin. Bu mağarayı sizin için koruyacağım!” dedi.

“Burası apaçık yeni bir mağara. Hatta yukarıdaki Azmış mağaramızdan bile daha iyi. Adam’ın kabilemize yaptığı katkıyı görmezden mi geleceğiz?”

“Doğru…” Tekeş bu fırsatı nasıl kaçırabilirdi? Hemen oraya zıpladı ve “Adam yani Şef! Ben de adamınız olmak ve bu mağarayı korumak istiyorum!” derken yerlere kapandı. Gösterisi, Barbara’dan bile abartılıydı. Şaka mı yapıyorsun? Eğer hayallerimin kadınıyla yan yana durabileceksem paspas olmaya bile razıyım. diye düşünüyordu.

Tekeş, “Ama bu yeni mağaranın adı ne olmalı… Yukarıdakine Azmış diyorsak burası Doymuş mu olmalı?” derken sırıtmayı da ihmal etmedi. Zira bu mağarada beşerlerin isteyebileceği her şey vardı.

“Sadece sen doydun piç!” diye atıldı Azman hemen. Tekeş’e haddini bildiremediği için hala sinirliydi.

Tekeş, ona hiç dikkat etmedi. İyi bir isim uydurduğu için Adam’ın onu övmesini bekliyordu. Zaten Adam’ın tek arkadaşı olduğu için otomatikman sağ kolu olacağı kesindi. Sadece Barbara’nın gözüne girmeye çalışıyordu. Atladığı yerden göz ucuyla ona baktı ve kendisine bakarken kaşlarını çattığını gördü. Çiğne beni Barbara…

O sırada Lilith de konuştu. “Azgın Alev Kabilesinin bir ruhpanı olarak Adam’ın bu yeni mağaranın, ehem, Doymuş Mağaranın Şefi olmasını destekliyorum.”

Orada aptalca duran Adam’a endişeyle baktı. İçine düştüğü zor durumdan kurtulabilmesi için katılmıştı ama endişeliydi.

Çünkü Adam’dan hoşlansa ve güçlendiğini görmek istese bile, böyle bir sorumluluğa hazır olmadığını düşünüyordu. Umarım kendini neyin içine soktuğunu biliyorsundur…

Bu sırada şaşkınlıklarını atan iki güzel çocuk da Barbara’nın arkasında sessizce yerini almıştı. Tarafları belliydi. Kadını nereye giderse, onlar da oraya giderdi.

Adam olanlar karşısında şaşkındı. Bir an için önünde toplanan küçük guruba ne diyeceğini bilemedi.

Barbara’nın niyetlerini anlayabilirdi. Hem ona yardım ederek borçlu hissettirmek hem de Zebil’le çatışmak için onu öne sürerek, bir taşla iki kuş vurmak istiyordu. Şef olsa bile gerçek bir gücü olmadan yetkisi olmazdı. Herkes, Barbara’nın kuklası olduğunu düşünecekti.

Tekeş’in niyeti de gün gibi açıktı.

Sadece Lilith, kafaları karıştırıyordu. Hiç konuşmadan kenardan izlemeyi seçebilir ve tarafsızlığını koruyabilirdi. Bu sayede her hâlükârda kazanan tarafta olabilirdi.

“Yeter!” Zebil artık daha fazla dayanamadı. “Bu maskaralığı izlemek eğlenceliydi ama artık bitmesi gerekiyor!”

Zebil bu noktada müdahale etmeye karar verdi. Zira daha fazla çekingen kalırsa, gücü dağılacaktı. Diğerlerini anlayabilirdi ama Lilith’e şaşkındı.

Duygularının, kararlarını etkilemesine izin vermesini beklemiyordu. Zira gücün paylaşılması ruhpan için de iyi değildi. Normal de tek bir şef olurdu ve gücünü ruhpanla paylaşırdı. Şimdi iki şef ile paylaşılacak daha az güç olacaktı.

Önce toparlanmaya çalışan Demirderi’ya baktı ve “Demirderi sen git, karnını doyurduğumuz sadık adamlarımızı toplayıp getir. Bir isyanı bastırıp, hazineleri paylaşacağız!”

Sonra diğerlerine dönerek, “Siz ikiniz de şu lanet piçi öldürün artık!” dedi ve bıçağını kınından çıkararak, “Ben de uzun zaman önce yapmam gerekeni, kendisini güçlü zannedip üzerimize çıkmaya çalışan bir dişiyi ayaklarımın altına alıp, becereceğim!”

Adam’la savaşırken tek yumruğunu kullanıyordu ve silahını hiç çıkarmamıştı. Şimdi ise doğrudan bıçağını çekti ve elinde toplanmış gücü, bıçağa zorlayarak onun bir şekilde parlamasını sağladı.

O silah artık sıradan bir silah değildi. İçgüçle doluydu ve sahibi ile bütünleşmiş gibiydi. Üzerine işlenmiş birkaç basit tılsım da parlayama başlamıştı. Gücü, keskinliği ve dayanıklılığı bir kaç kat artmıştı.

“HAHAHA….!! Sadece seninle mi?” Barbara hiç korkmamış, aksine çok komik bir şey duymuş gibi gülmüş ve heyecanlanmıştı. Uzun zamandır arzuladığı savaşa sonunda kavuşacaktı.

Kendini sonsuza kadar tutacağını sanıyordum, diye düşündü Zebil’e bakarken.

Şimdi silahını çektiğine göre, gözünün intikamını babasının oğlundan alabilecekti. “Hep bir şefle dövüşmek istemişimdir. Bana ne kadar gücün olduğunu göster!!!”

“Oh hayır!” Lilith tarafların geri adım atmak yerine birbirine girmek üzere olduğunu görünce ne yapacağını şaşırdı. En uygun hareket olduğunu düşündüğü ve bu tartışmayı daha fazla büyümeden durduracağını düşündüğü için Adam’ı desteklemişti ama yanılmış görünüyordu.

VvvuuuuuuuuuuuuuuvVVVV!

Taraflar tam birbirine girecekken, mağaraya açılan tünellerden birinde, borazan sesi gibi yüksek bir uğultu duyuldu.

O tünele bakan Adam, “Bir şeyler doğru değil,” derken kaşlarını çattı. “Bu sefer niye bu kadar geç kaldılar…”

Önceki Bölüm

No results available

Reset