kitap oku, bölüm oku, hiper tales, wattpad kitapları oku, türkçe novel oku

13: Gölde Romantizm-2

  • HiperTale
  • 4 Nisan 2024 09:34:59
  • 0 yorum
  • 5

Bir süre yürüdükten ve sessizce sohbet ettikten sonra göle ulaştılar.

“Bu!!!” Lilith’in manzarayı ilk gördüğündeki tepkisi, Adam’dan çok da farklı değildi. “Altımızda böyle bir yer olduğunu düşünmek…”

Yukarıda açlıktan birbirlerini öldürürlerken, burada koca bir göl ve yemyeşil bir mağara vardı. Lilith bunca zamandır Adam’ın burada rahat yaşadığını öğrendiğinde hem sevindi hem de onu biraz kıskanmadan edemedi.

Mağarayı dolaşırlarken “Nasıl buldun?” diye sordu.

Adam basitçe kurbağalar sayesinde demek istemedi ve biraz da dramatize ederek, “Canımı kurtarmak için kaçarken, bir ses duydum. Ses sanki beni çağırıyor gibiydi. Sesi takip ettiğimde burayı buldum. Sanırım annemdi…” dedi. Gerçekten de annesinin sesi zannettiği kurbağaların sesi ile buraya gelebilmişti. Yani yalan da sayılmazdı.

“Hmph!” Lilith onunla dalga geçtiğini hemen anladı. “Kutsal Çocuk olabilirsin ama hala bir ruhpan değilsin. Sadece ruhpanların sesler duyması normal karşılanır biliyorsun? Yalnızlıktan delirmediğine emin misin?”

“Gel…” Adam onu tekrar bir köşeye sürüklemeye başladı. Onun için önemli bir şey göstermek istiyordu.

Bu sırada artık aydınlık bir yere geldikleri için Lilith de Adam’ın değişimine bakma fırsatı buldu. Boyu kendisiyle aynıydı. Diğer erkeklere göre hala kısa olsa da artık boy sorunu olmadığı söylenebilir.

Saçları göze daha hoş gelen parlak bir tona kavuşmuş ve kulaklarını örtecek şekilde uzamıştı. Elleri büyümüş, onun küçük ellerini tamamen sarıyordu. Yüzü hala aynı olsa da baktığında Lilith’in kalbini hızlandıracak şekilde olgunlaşmıştı.

Özellikle güçlü figürü ve kararlı adımlarından artık zayıf olmadığı da söylenebilirdi. Genel olarak daha erkeksi bir hava kazanmıştı.

Lilith önden giden Adam’ı süzdükten sonra kızarmış yüzünü aşağı indirdi. Adam’ın artık bir erkek olduğunu anladı. Onu mağaradaki diğer dişilere kaptırmak istemiyorsa, önce davransa iyi olurdu.

Bu sırada Adam onu mağaranın bir köşesine getirmişti. Yere bir miktar taş yığılmış ve özel bir yer olduğu işaretlenmiş gibiydi. Yığının üzerinde ise kayaya işlenmiş bir işaret vardı.

“Bu nedir?” diye sordu Lilith. Kafası karışmıştı.

“Bir mezar.” dedi Adam. “Annemin mezarı…”

Daha sonra ona hatırladıklarından bahsetti. Gerçekte ne olduğunu anlattı. Boynuna astığı kolyeyi tutarken, mezarı başında diz çöktü. Onu saygıyla anmanın, kendince bir yoluydu bu.

Sonra da ona nemli gözlerle dönerek, “Annem için Ulu Pan’a ve diğer büyük şeytanlara dua eder misin?” diye sordu. Önceleri böyle bir soru soramazdı. Zira kimse bir günahkâr için ruhpandan dua etmesini istemeye cüret edemezdi.

“Demek böyle oldu. Zebil ve diğerleri bize yalan söyledi…” Lilith de Adam’ın hareketlerini tekrar etti ve diz çöktü. Adam’ın elini tutarak, “Üzülme Adam. Ben yanındayım. Bana güvenebilirsin. Artık gerçekleri bildiğime göre Tüm Ruhların Efendisi, Şeytanların Atası Pan’a, annenin ruhunu cennet bahçelerine koyması için yalvaracağım…”

Hüzünlü havayı üzerlerinden attıktan sonra Lilith, etrafta gezmek için çok heyecanlıydı. Adam onu geniş mağarada, gölün etrafı boyunca gezdirdi ve misafirlerinden bahsetti. Adam’ın canavarla ve goblinlerle bunca zamandır nasıl hayatı için savaştığını duyan Lilith ise çok korktu.

“İyi olduğuna göre her şey yolunda. Bundan sonra birlikte savaşacağız.” derken onu teselli etti.

Geriye görülecek tek bir şey kalıyordu. Gölün dibindeki hazine!

Lilith’in de ne çok merak ettiği buydu.

“Devam et!” dedi Adam. Zira artık gölde tehlike olmadığından emin olmuştu.

Adam’ın onayını alan Lilith göle yaklaştı ve kıyafetlerini bir çırpıda çıkararak, genç bir kızın taze ve sıcak bedenini ortaya çıkardı. Zaten bu kıyafeti sadece ruhpan olduğu ve karşılayabildiği için giyiyordu. Yoksa diğer dişiler gibi tamamen çıplak gezmekte de bir sorun yoktu.

Adam bir anda soyunan Lilith’e hazır değildi. Hemen kanının kaynadığını hissetti. Eskiden mağaradaki dişileri gördüğünde böyle olmazdı. Üstelik onlar hep çıplak gezerlerdi. Hatta büyüklerden, ulu orta çiftleşenler bile vardı.

Sadece o zamanlar karnını doyurmaktan başka şeye ayıracak vakti yoktu. Şimdi karnı doyduktan sonra genç bir erkek olarak, çiftleşme ihtiyacını derinden hissediyordu. Lilith, gözlerinde koparılmaya hazır, açmış bir çiçek gibiydi.

Lilith göle atlamadan önce, arkasına çapkın bir bakış attı. “Gelmiyor musun?”

“Öhöm!” Kurumuş boğazını temizleyen Adam, zorlukla “Sen devam et.” diyebildi. Zira Lilith ile göle girerse, çıkmasının kolay olmayacağını biliyordu.

“Hehehe”

Sadece cilveli bir kahkaha bırakarak suya atlayan Lilith, Adam’ı başarıyla utandırdığını biliyordu. Eskiye nazaran artık güçlenen Adam yüzünden baskı hissediyordu. Bu şekilde kontrolün hala kendisinde olduğunu onaylamış oldu. Ne kadar güçlenirse güçlensin, izni olmadan Adam ona bakmaya bile cesaret edemezdi.

“Lanet olsun!” Gölün kenarında duran Adam mutsuz hissediyordu. Sanki yaptığı tüm eğitim ve savaşlar boşa gitmiş gibiydi. Hala Lilith karşısında ezik gibi davranıyorum. Diye düşündü.

Lilith gölün tabanına kısa bir seyahat yaptı ve gördükleri karşısında hayrete düştü. Ne hazine ama!

Adam şimdi gerçekken de zengin bir adamdı. Tabi tüm bu hazineyi koruyabilirse… Eskilerin de dediği gibi, servet ve tehlike kol kola giderdi.

Nefesi azalırken tekrar su yüzeyine çıktı ve derin bir nefes aldı.

Adam, Lilith’in başını çıkarsını izledi. Islanmış saçlarını geriye doğru atışını ve ona gülümseyişini… “Hala gelmiyor musun? Su çok serin. Tek başıma üşüyorum…” Onu tekrar çağırdı. Islak teni davet kârlığını daha da arttırıyordu.

Adam burnundan soludu. Sert bir ifade takındı ve “Ateşle oynuyorsun!” diyerek onu uyardı.

“Doğduğumdan beri yapıyorum. Ateşten korktuğumu mu sanıyorsun?” Onunla alay ediyordu. Doğruydu gerçi, ateşle uğraşmak Lilith’in günlük işiydi. Lakin bu alayıyla bardağı taşırmıştı.

“Sen istedin!”

Adam hemen ayaklandı ve bir hamlede kıyafetlerini bir kenara attı.

“Hehe…” Lilith Adam’ın soyunmasını büyük bir heyecanla izledi. Gözleri alacağa mala değer biçmek isteyen kurnaz bir tüccarınki gibi fıldır fıldırdı.

Adam’ın fiziği hala ince görünüyordu ama kıyafetlerini çıkardığında patlayıcı bir güçle dövülmüş kasları ortaya çıktı. Kasları diğer erkeklerinki gibi kaba değildi. Bedeni önceki savaşlarından kalma yara izleri ile doluydu ki, bu da masum bir ifadeye sahip Adam’ı daha vahşi gösteriyordu.

Bazı kızlar iri erkekleri tercih etse de Adam’ın şu anki fiziği Lilith’e daha çok hitap ediyordu.

Lilith, Adam tamamen soyunup suya atlamadan önce bacaklarının arasında yükselmiş ‘şey’e de kısaca bir bakış attı.

Daha sonra gölde bir süre birlikte yüzdüler ve oynaştılar…

Lakin Lilith bir türlü Adam’ın kendisini yakalamasına ve son adımı atmasına izin vermedi. Adam ne zaman kovalasa kaçardı. Ne zaman kovalamayı bıraksa kendi isteği ile yaklaşır ve ateşe benzin dökerdi. Onu adeta parmağında oynatıyordu, hep yapmayı sevdiği gibi…

Kontrolün kendisine olmasını severdi. Belki de bir ruhpan olduğu içindi…

Adam hayal kırıklığına uğramıştı. Biraz güçlendiği için Lilith’in kendisini ona teslim edeceğini düşünmüştü ama yanılmıştı.

Orada somurturken, Lilith sessizce arkasından yaklaştı ve ona sarıldı. Bacaklarının arasına uzanıp, erkekliğini kavrarken, kulağına fısıldadı: “Bedenimi Ulu Pan’a adadığımı biliyorsun, Adam. O yüzden şimdi çiftleşemeyiz. Ama yeterince güçlendiğim güne kadar, bedenimi senin için saklayacağımı da bilmeni istiyorum.”

Adam yine en zayıf yerinden yakalanmış, bedenindeki tüm kan, o tutuşa çekiliyor gibiydi. Düşünmeyi çoktan bırakmıştı. Hemen bacakları yumuşadı ve Lilith’in kızdırmasına daha fazla dayanamayarak tamamen teslim oldu. Söylediklerini duyunca hem sevindi hem de üzüldü.

“Seni beklememi mi istiyorsun?” Hoşnutsuz bir şekilde sordu. Güçlendiğinde mi? Peki bu ne zaman olacak? Güçlenmenin bir sınırı var mı ki? Ne zaman yeterli olacak? Adam bilmiyordu.

Gücü, sevginin önüne yerleştirmiş olmasından da rahatsız olmuştu. Lilith’in gerçekten ona karşı hisleri olup olmadığını sorgulamaya başladı.

Lilith, Adam’ın rahatsızlığını hissetmiş gibiydi. Onu kendisine çevirdi ve çıplak bedenleri birbirine sürtünürken, “Tabii ki senden böyle bir şey bekleyemem. Kalbin bana ait olduğu sürece istediğin kadar dişiyle çiftleşebilirsin.” dedi.

Adam yine de mutsuzdu. İstediği kadar dişiyle çiftleşmek istemiyordu. Sadece sevdiği dişiyle çiftleşmek istiyordu.

Adam bu konuda tuhaf hissettiğini kabul ediyordu. Zira güçlü erkeklerin istediği kadar dişiyle çiftleşmesinden daha doğal bir şey yoktu.

Ama bariz bir şekilde bunu dile getirecek hali de yoktu. Bu seferlik düşüncelerini kendine sakladı ve onun yerine Lilith’i kızdırıp kızdıramayacağını görmek istedi.

“Seni unutacağımdan korkmuyor musun?”

Lilith ise “Korkmuyorum!” derken, Adam’ın gözlerinin içine baktı ve ateşli dudaklarını ona bastırırken, çünkü unutamayacağından emin olacağım diye düşündü.

Beklediği yerine sadece bir öpücükle yetinmek zorunda kalan Adam hala tatminsiz hissediyordu ama Lilith’in ne kadar çabaladığını görünce ona hak vermek istedi.

Sonuçta annesi de bir ruhpandı ve ona hamile kalıncaya kadar kendisini saf tutmuştu. Sadece zamanın çabuk gelmesi için bekleyebilirdi.

Öpüştükten sonra daha iyi görünen Adam’a bakan Lilith, “Peki ya? Kiminle çiftleşeceğine karar verdin mi? Yaralıgöz’e ne dersin? Uzun zamandır peşinde gibi görünüyor…”

O dişi kaplanı düşünen Adam titremeden edemedi. “Hayır hayır hayır… Onunla hiçbir ilgim yok.” diye hemen inkâr etti. “Erken ölmek için acelem yok…”

“Hehee” Adam’ın Yaralıgöz’den çekindiğini bilen Lilith, zaten beklediği tepkiye güldü. “O zaman şu Flam denen dişiye ne dersin? Seninle baya ilgileniyor gibi…”

“Flam ha…” Adam o pembe saçlı kızı düşünmeden edemedi. Gerçek bir olasılıktı. Başlarda Lilith uzak bir hedef olduğu için gerçekten de Flam’ı hedeflemişti ama şimdi Lilith ile yakınlaştıktan sonra sadece yanlış hissettiriyordu.

Bu çağda erkek olsun dişi olsun, çok eşlilik modaydı. Yeterince güçlü olanlar istedikleriyle istedikleri kadar çiftleşebilirdi. Genel kanı buydu. Hatta tek eşlilik gibi bir kavram henüz yoktu. Doğaya aykırıydı.

Fakat Adam’ın nasıl da inkâr etmediğini gören Lilith, bir an için rahatsız hissetti ve “O kıza dikkat etmelisin. Onun gibi sinsi kızlar en tehlikelisidir. Yaralıgöz gibi dürüst birini tercih ederim…” diye eklemeden de edemedi.

Adam ise Lilith’in kıskandığını düşündü ve morali biraz daha iyi oldu. Flam’dan bahsetmişken, “Flam ve Tekeş’i de buraya getirmeliyim. Birlikte güçlenebiliriz. Sonra da kabiledeki diğerlerini davet ederiz.” diye düşüncelerini dillendirdi.

“Niye herkesle paylaşmak zorundayız?” Lilith bu fikre sıcak bakmıyordu. Zira bu mağara fazla iyiydi. “Gölü dibindeki hazineyi de iyi düşünmemiz lazım…” dedi. Gereksiz sıkıntılara neden olabilirdi.

“Öncelikle kendimiz güçlenmeliyiz. Daha sonra Tekeş ya da Flam’ı da dahil edebiliriz ama diğerlerine hiçbir şey borçlu değiliz!” Lilith, diğerlerinin Adam’a nasıl dışladığını düşündükçe, böylesinin daha doğru olduğunu hissetti. Aslında Adam’ın böyle düşünmemesine daha da çok şaşırmıştı. Onlara kızgın değil miydi? Adam’a ne olmuştu?

Adam, Lilith’in niye böyle düşündüğünü biliyordu. Lakin gördüğü vizyonlar, düşünce akışını değiştirmiş gibiydi. Dışarıdaki dünya, bu mağaradan çok daha büyük ve karmaşıktı. Ve orada herkesin yardımına ihtiyacı olacaktı.

Lilith, Adam’ın bu kadar ilerisi için planlar yaptığını nereden bilebilirdi?

“Birlikte güçlenmek daha iyi,” dedi Adam kendine güvenen bir gülümsemeyle, “inan bana…”

Lilith ikna olmamıştı. Adam’ın fazla naif olduğunu düşündü ve “Bence biraz daha beklemeliyiz. En azından Zebil ve diğerlerine karşı şansımız olana kadar, burayı kimseye göstermemeliyiz.”

Adam öyle düşünmüyordu ama beşerlerin kısa görüşlülüğüne de hafife alıyordu. Lilith’in uyarılarına kulak asmadı ve sadece kıskandığı için öyle söylediğine inanmayı tercih etti.

“En azından Tekeş ve Flam’ı çağırmalıyım. Onlar tek arkadaşım. Zebil ve diğerlerine karşı duracaksak onların yardımına da ihtiyacımız var,” dedi. Sahip olduklarını paylaşacak kadar güçlendiğini düşünüyordu.

Ne yazık ki zaman, Lilith’i haklı çıkaracaktı…

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm

No results available

Reset