goblinler

11: Goblinlerle Savaş

  • HiperTale
  • 1 Nisan 2024 16:24:07
  • 0 yorum
  • 10

“Yakında burada olurlar…”

Adam yüksekçe bir yerde göle açılan tünellerden birindeydi. Yere uzanmış şekilde yatarken, uzamış asmalarla kendisini gizlemişti. Elinde ölü goblinlerden aldığı bir yayı tutarken, tam karşısına aldığı büyük bir tünelin girişine hedef alıyordu. Bu tünel daha da aşağılardan geliyordu…

Kör kurbağa canavarı ve goblinlerle olan savaşın üzerinden epeyce bir zaman geçmişti. Adam yaralarından kurtulmuş ve yetişimine ciddi bir özen göstermişti.

Öncelikle yaraları düşündüğünden ağırdı. Kaburgaları ve bir kolu kırılmıştı. Zar zor nefes alabiliyordu. Daha önce Lilith’i izlediği için hemen asmalar ile kırıklarını sarmayı akıl edebilmişti. Kırık kolunu ve gövdesini, yeşil asmalarla o kadar sarmıştı ki bir mumyaya benziyordu.

“Bu asmalar düşündüğümden bile yararlı çıktı…”

Çünkü kısa bir süre içinde bedeni kaşınmaya başlamış, açık yaraları ve morlukları iyileşmeye başlamıştı. Şişkinlikleri gözlü görülür hızlarda iniyordu. Asmaların yapraklarının şifalı olduğunu anlaması uzun sürmedi. Hemen bazılarını çiğneyip yaralarına uyguladı ve bunu doğruladı.

Peki ya yapraklar şifalı ise, iç yaralanmaları ne olacaktı? Hemen bir sürü sarhoş eden mor üzümü ağzına tıkıştırdı. Gerçekten etkiliydi. Hem ağrısı azalmış hem de çok hızlı iyileşebilmişti…

İyileşme sırasında da boş durmamıştı. Hareketsiz yatarken bile uyumamış, sürekli meditasyon yapmaya çalışmıştı. Bu sayede gücü de inanılmaz oranda iyileşmişti.

Tıpkı jinler gibi beşerlerin görüntüsü de güçlerine göre değişirdi. Büyümek için yaş almayı beklemelerine gerek yoktu. Bu şekilde güçlendikçe daha olgun görünürlerdi.

Geçen zamanla birlikte Adam’da artık çocuksu görünümünü bir kenara bırakmış, 14-15 yaşlarında genç bir görünüme kavuşmuştu. Boyu hala diğer Azgın Alev Kabilesi adamlarına göre kısa kabul edilse de ciddi oranda boy attığı ve önceki bücür halinden kurtulduğu söylenebilirdi.

Çehresinde ona masum bir görünüş veren çocuksuluk tamamen kaybolmasa da yetişkin bir erkeğin sert hatları belirmeye başlamıştı. Önceleri ölü bir beyazlıkla kaplı başı bile parlak, gümüşi bir renge kavuşmuştu. Saçları, kaşları ve gözleri adeta canlılıkla dolup taşan bir beyazdı.

Önceki ölü balık gibi görünümüne kıyasla, artık kutsal bir havaya sahip olduğu söylenebilirdi.

Şimdi gerçekten bir Kutsal Oğul’a benziyordu.

Böyle bir güce ulaşması da kolay olmamıştı tabi. Öncelikle iyileştikten sonra her gün tekrar ettiği ağır bir antrenmana başlamıştı. Gölde yüzer, ağırlığı kadar taşları kaldırıp indirir, asmalara tırmanır ve eğitimini, buradaki en büyük şelalenin altında saatlerce oturduğu sert bir meditasyonla sonlandırırdı.

Tabi bu kadar sert bir eğiteme dayanabilmesinin de sebebi önceki savaş ve savaştan kalan ganimetlerdi. Canavarlarla ilk karşılaşması ona bir şey öğretmişti.

O çak zayıftı ve ölüm sandığından daha yakındı!

Daha sonra her gün goblinlerin ve kurbağa canavarının etiyle beslenmişti. Bahsetmek gerekirse goblinlerin eti, sıradan kurbağalara nazaran çok daha lezzetliydi. Adam, diğerlerinin böyle bir et için canlarını bile verebileceklerini düşünüyordu. Ama o şahsen canavar etini tercih ederdi.

Tamamen başka bir seviyede lezzetliydi.

Lakin inanılmaz miktarda enerji içerdiği için tüketmesi ve sindirmesi de ayrı bir zordu. Öyle ki bir parça canavar eti onu tüm gün tok tutabilirdi.

“Keşke ateş yakabilseydim. O zaman canavar etini tüketmek çok daha kolay olurdu…”

Bu Adam’ın uzun zamandır düşündüğü bir şeydi. Lakin bu mağarayı tek bir kelime ile tanımlamak gerekirse, o da ‘ıslak’ veya ‘nemli’ olurdu.

Çeşitli taşlarla ateş yakmayı denese de bir türlü başarılı olamamasının nedeni de buydu. “Keşke Lilith burada olsaydı. Ateş yakması çok kolay olurdu…”

Peki Adam canavar etini pişirerek yemeyi nasıl akıl edebilmişti? Zira etin oldukça lüks kabul edildiği böyle bir ortamda kimse onu berbat edebilecek böylesine riskli bir işe girişmezdi. O yüzden her zaman çiğ tüketirlerdi.

Aslında Adam’da bilmiyordu. Son zamanlarda, özellikle yetişiminde ilerledikçe bazı şeyleri ‘bilir’ olmuştu. Nasıl bildiğini ya da ne zaman öğrendiğini bilmiyordu. Sadece biliyordu. Bir anda bildiğini fark ediyordu.

Örneğin goblinleri ele alacak olursak…

Onların etlerini tükettikçe normalde bilemeyeceği detayları aniden hatırlar buluyordu kendini. Sanki bilgi zaten oradaymış da yeni fark ediyormuş gibiydi.

Lilith, çeşitli yaratıklar hakkında genel bilgiler anlatırdı. Ayrıca büyük çocuklarda eski nesilden duyduklarını aktırdıkları hikayeler anlatmayı severlerdi. Lakin şu an Adam’ın bildiklerini bilmelerine imkân yoktu.

Örneğin artık goblinlerin göründüğü kadar basit olmadıklarını biliyordu.

Sıradan goblinler, tıpkı sıradan beşerler gibiydiler. Hatta biraz daha zayıftılar ve boyları kısaydı. Tek başına tehlikeli değillerdi ama inanılmaz hızlı ürerlerdi ve bu sayede kalabalık sürüler halinde yaşarlardı. Akıllara zarar bir şehvetleri vardı ki, tür ayrıt etmeksizin ellerine geçirdikleri her dişiyle acımasızca çiftleşirlerdi. Eğer yakalarlarsa beşer kızları ile bile çiftleşebilirler ve hatta onları hamile bırakabilirlerdi.

Daha güçlü bir ırktan doğan bu melez goblinlere ‘Hobgoblinler’ denirdi.

Sıradan goblinler bir çocuk gibi görünüyorsa, hobgoblinler yetişkin bir beşer boyunda ve gücünde olurlardı.

Burada da bitmiyordu…

Daha Ogreler vardı. Ogreler ise Adam’ın anlayışına göre tıpkı kavminin saf kanlıları, Azmanlar gibi dev cüsseleri olan yaratıklardı ve çok güçlülerdi.

Adam, goblinler hakkındaki bu bilgilere ulaştıktan sonra çok daha uyanık oldu. Eğitimine devam ettiği sırada üç tanesi daha belirdi ve sert bir savaştan sonra onları alt etmeyi başardı. Daha sonra geldikleri tüneli de tespit etti ve onları avlamaya başladı.

Bunun için basit bir su saati bile kurmuştu. Mağaralarda zamanın geçişini anlamak için kullanılan basit bir teknikti. Zaman bu diyarda, özellikle de mağaralarda belirsiz olduğu için, beşerlerin zamana dair farkındalıkları ilk etapta zayıftı. Dolayısıyla zamanı son derece ilkel tekniklerle ölçüyorlardı.

Buna göre goblinler her üç günde bir ziyarete gelirdi. Şimdiye kadar 3 ya da 5 kişilik gruplar halinde ortaya çıkmışlardı ki bu hazırlandığı taktirde Adam’ın başa çıkabileceği bir sayıydı.

“Goblinler parlak şeyleri toplamayı ve saklamayı severler…” Bu bilgiye göre, bu mağaranın onların depolarından biri olma ihtimali hayli yüksekti. Ama aynı zamanda kurbağa canavarının da eviydi. Büyük bir ihtimalle o canavarın gücünü, hazinelerini korumak için ödünç alıyorlardı.

Canavarın, Adam’la savaşı yakınlardaki goblinleri harekete geçirmiş ve sonunda canavarla birlikte ölmelerine sebep olmuştu. Eski canavar öldüğü için Adam, bu mağaranın yeni canavarı olmuştu.

“İşte geldiler!”

Adam yayını sonuna kadar gererken, tünelde sinsi adımlarla 5 goblin belirdiğini gördü. Tıpkı antrenman yaparken öğrendiği gibi, tek gözünü kapattı ve kaba okuyla nişan aldı. Nefes almayı bıraktığı saniyelerde goblinlerin hizalanmasını bekledi…

Fuuuu!!!

Ok bir anda Adam’ın ellerine yok olurcasına fırladı ve hedefine ulaştı. En öndeki goblinin tam gözünden girdi ve kafasının arkasından çıkarak, arkadaki goblinin boğazını deldi!

Ga-Ga-Sssahhh!!

Hazırlıksız yakalanan goblinler hemen sağa sola kaçışırken, bağırmaya ve tıslamaya başladılar. Adam yeri tespit edilmeden önce yayını tekrar gerdi ve bir başka goblini ayağından yere mıhladı.

“Haaa!”

Diğerleri bulunduğu yere mızraklarını fırlatırken, önceden hazırladığı bir asmaya tutunarak hemen aşağı atladı. Yere düşer düşmez yuvarlandı ve asla tek bir yerde durmamaya özen gösterdi. Bunu kurbağa canavarından aldığı darbelerden sonra öğrenmişti. Kıvrak bir maymun gibi sağa sola zıpladı ve kısa mızrağını, fırtına gibi çevirmeye başladı.

Canavarla yaşadığı son hadiseden sonra gölde bulduğu silahları tek tek denemiş ve bu mızrakta karar kılmıştı. Hedefe çok yaklaşmadan uzaktan saldırabilir, vurucu ve delici saldırılarla keskin sonuçlar alabilirdi. Ayrıca oldukça esnek ve kullanışlıydı.

Klankk!

Adam, kendisi gibi mızrak kullanan bir goblinle çarpıştı ve etrafa saçılan kıvılcımlara aldırmadan, yerinde döndü ve süpürme hareketi ile rakibinin ayaklarını yerden kesti.

Küt!

Kıhhhhgg!!

Goblin yere düşür düşmez, göğsünü sertçe delen mızrak yüzünden bağırdı ve ölmeden önce yerde çırpındı. Adam’ın hareketleri kararlı ve acımasızdı. Zaman kaybetmeden, en kısa sürede rakibini öldürmeye çalışıyordu. Sürüsünden ayrıldıktan sonra artık tek başına hayatta kalmalıydı ve bunun için gerekli becerileri geliştirmeliydi.

Mızrağı çıkarttığı gibi kendisini bir okla hedef alan, daha önce yere çivilediği gobline fırlattı. Göğsüne saplanan mızrak yüzünden, ok hedeflenenden biraz daha yükseğe uçtu ve bu da Adam’ın hafifçe eğilerek, oktan kaçmasını sağladı.

Eğilmesiyle birlikte arkasından paslı bir kılıçla yaklaşan son goblinin ok tarafından vurulması bir oldu.

“Ah!”

Ok sadece omzunu delmiş ve dengesini biraz kaybetmesine neden olmuştu ama hala kılıcını Adam’ın sırtına doğru savurmasını engelleyememişti.

Sırtında kanlı bir çizik oluşan Adam hemen fırladı ve goblinin üstüne çıktı.

Bu bir ölüm kalım savaşıydı!!!

Silahını fırlattığı için çıplak elleriyle goblinin kılıcını tutması gerekmişti.

Ga-Sshıhıhıh..

Goblin acı içinde direnirken, bağırıyordu. Bağırırken çirkin yüzü şekilden şekle giriyor, sararmış iğrenç dişleri görünecek kadar etrafa salyalarını saçıyordu. Büyük sarı gözleri, çektiği acı sonucu pörtlemiş ve Adam’a sanki gözleriyle yemek istiyor gibi bakıyordu.

“Hayır!” İkisi çıkmaza girmişken, paslı kılıç Adam’ın elini kesiyordu. Elinden damlayan kan goblinin yüzüne düşüyordu ki bu gobline bir fikir vermiş olacak ki, Adam’ın elini ısırmaya çalıştı.

Tehlikeli! Goblinin ne yapmaya çalıştığını anlayan Adam düşündü.

Bu goblin ile fiziksel güç açısından aralarında fazla fark yoktu. Eşit olarak eşleşmiş görünüyorlardı. Ama eğer elini ısırmasına izin verirse, o çirkin ve uzun dişler parmaklarını koparabilir ve eşitlik bozulurdu.

Durumun kötü olduğunu anlayan Adam, zihnini çalıştırdı ve tehlikeli de olsa bir hamle yapmak istedi. Eğer beklerse işler daha da kötüleşebilirdi.

Kılıcı tutan ellerinden birini serbest bıraktı ve goblinin omzundaki oku almaya çalıştı.

Kılıçtaki direnç azalınca, goblinin can havliyle onu savuracağını bildiği için gövdesini de hemen geriye attı ki kılıç boş havayı kessin. Tabi ki tekrar savurmasına izin vermeyecekti. Hemen elindeki oku, goblinin gözüne sapladı!

“Nihayet bitti…”

Acı içinde bağıran ve uzun tırnaklarını derisine saplamış yaratık ölürken, Adam da yavaşça kaydı ve ölmüş goblinin yanına sırt üstü uzandı.

“Gittikçe daha kolay oluyor…”

Bu yaptığı muhtemelen beş ya da altıncı savaştı ve her beri en az bu kadar çekişmeliydi. Sinirleri son günlerde hiç olmadığı kadar gerilmişti. Ölüm kalım anlarında bile soğukkanlılığını korumayı öğrenmişti. Bu sefer sırtına aldığı kılıç yarası ve tırnak izleri, öncekilerin yanında hiçbir şeydi. Kısa sürede iyileşirdi.

Bir süre soluklandıktan sonra hemen kalktı ve su saatini tekrar ayarlamaya gitti. Zira bir süreliğine buradan ayrılmanın vakti gelmişti. Goblinler tekrar gelmeden önce biraz destek çağırsa iyi olurdu.

Özellikle ateş desteğine hayır demezdi…

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm

No results available

Reset