novel oku

Mecnun'un Başlangıcı: Bölüm 1

  • 10 Ağustos 2025 03:24:13
  • 0
  • 0
  • 0

Değişen yolda tereddüt etmeden adım atabilecek kadar cesur,

Bu yolda karşısındaki güce meydan okuyabilecek kadar yürekli,

Kendinle yüzleşebilecek kadar yiğit olanlar sadece aptal olanlardır.

Denizdeki balıklar karayı bilmez,

Buna rağmen var güçleriyle karaya çıkmaya çabalarlar.

Bu bir ahmağın denizdeki bir balıktan bile daha aptalca davrandığı bir yolculuktur.

 

 

 

MECNUN

 

‘’Daha ne kadar kendini kullandırmaya izin vereceksin!?’’

 

‘’Kendine hiç mi saygın yok senin ha!?’’

 

‘’Başkalarına öncelik vermekten geldiğin hale bir bak!’’

 

‘’Bir kere de olsa kendine öncelik ver!’’

 

Bu sözler arkadaşlarım beni şu an azarlarken duyduğum tek şeyler. Diğer her şeyin sesi sanki durdurma butonuna basılmış gibiydi. Bu sözlere ‘’Haklısın.’’ demekten başka bir şey diyemedim. Neden böyle davrandığımı anlayamıyordum. Nerede benden yardım isteyen biri olsa sorgulamadan koşuyor, başkalarının hislerine kendimkilerden önem veriyordum. İnsanların fikirlerini çok kafaya taktığım da yoktu halbuki, ama kimsenin kalbi kırılmasın.

Kafeden ayrılmaya karar verdim. Ne de olsa aynı şeyleri tekrar tekrar dinleyecek halim yoktu.

 

‘’Artık kalkmam gerekiyor, yarın erken saatlerde dersim var. Görüşürüz çocuklar!’’ dedim.

 

Dükkanın kapısından çıktığım andan itibaren düşünmeye başladım.

 

‘’En iyisi biraz kafamı toparlayayım’’

 

Diyerek eve her zamanki gibi hızlı trenle değil, yürüyerek dönmeye karar verdim. Gece ılıktı. Ne soğuk, ne sıcak diyebilirim. İnce ceketim rüzgarın hafif esintileriyle sallanıyordu. Sokaklar epeyce sessizleşmişti. Yürürken aniden ana yola çıktım, çok trafik yoktu.

 

Derin bir nefes aldım. Arkadaşlarımın sözleri hala aklımdaydı, artık bu tarafımı düzeltmem gerekiyordu. Yürürken çok düşündüm, düşünürken epeyce dalmış olacağım ki birden bir kalbime vuran ağrıyla irkildim. Hemen elimle göğsümü bastırmaya çalıştım Sanki göğsüme hançer saplanmış gibi bir sancı vardı. Birinin bağırma sesi geldi sanki, hissettiğim tek şey kalbimdeki ağrıydı. Ancak ne olduğunu anlayamadan her yer karanlığa bürünmüştü, bir an için öldüğümü sandım ama birinin sesini duydum.

 

‘’Beni duyuyor musun?’’

 

Ses epeyce tanıdık geliyordu. Nedenini anlayamadım.

 

‘’Beni duyuyor musun?’’

 

diye tekrarladı.

 

Sese odaklanmaya çalıştım. Ben sese odaklanmaya çalıştıkça bir ışık belirdi sanki.

 

‘’E-evet’’ demeye çalıştım ama..

 

‘’Neyse, Benim adım————.’’ ‘’——sen.’’

Bazı kelimelerini rüzgarı andıran bir ses yüzünden anlayamadım. Sesin geldiği yöne doğru kafamı çevirdim ve sesi aramaya başladım.

 

Bir siluet gördüm.

 

‘’Ne dedin? Duyamıyorum!’’ diye bağırdım.

 

‘’Duyamıyor musun? Anlıyorum… Bahsettiği şartlar bu olmalı.’’

 

‘’Neyden bahsettiğini anlamıyorum.’’

 

‘’Anlaman gerekmiyor. Unut gitsin, ne de olsa bir gün ismimi duyacak ve bu dünya ile asıl halimi tüm gerçekliğiyle göreceksin.’’

 

Anlayamıyordum. Her şey sanki sabah uyandığımda unutacağım bir rüyadan ibaretti.

 

‘’Artık yeni bir isme ihtiyacın olacak, o isimle berrak gerçeğe erişeceksin. Seni epey sürecek bir yolculuk bekliyor. Şimdilik elveda!’’ diyerek kayboldu. Duyduklarım beni korkutuyor, hiç de içimi rahatlatmıyordu. Gizemli ruh kaybolunca sadece karanlıkla yalnız kaldım. Her şey daha çok ürpertici bir hal almıştı. Bu kötü ruyadan hemen uyanmak istiyordum. Kalbim sanki bana vururcasına yüksek bir şiddetle atıyordu. Nefes almaya çalıştım ama alamıyordum. Sanki uzayda tıkalı kalmışım gibi bir his vardı. Artık öldüğümü ve sonum olduğunu düşünmeye başladım. Derken kalbimin atışı durdu ve sanki top atılmışcasına bir tak sesi geldi. O an, bilincimde artık karanlığa gömüldü.

 

Bir anda gözlerimi nefes nefese soğuk terler atmışcasına bir halde açtım ve tanımadığım bir tavanla karşı karşıya geldim.

 

‘’Genç efendi sonunda uyandı!’’ diye bir kadın sesi geldi.

 

Etrafıma baktım. Bir yataktaydım. Hemen doğruldum Hizmetçi elbisesi giymiş, kahverengi uzun ve toplu saçları olan bir kadın, elleriyle ağzını kapatmış, şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.Bir anda o şaşkınlıkla kendime geldim. Kadın hemen odadan çıktı. Aniden ne olduğunu anlayamadım. Camdan içeri giren ışığa bakacak olursak sabahın erken saatleri gibiydi. Odada kırmızı duvarlarla kaplıydı, içerde bir çalışma masası, iki dolap, üç kitaplık ve bir de ayna gördüm.

 

Ben daha ne olduğunu anlayamadan kapıdan üç kişi endişeli bir şekilde içeri daldı. Orta yaşlarında gözüken bir çift ve de genç bir hizmetçi bayan vardı aralarında. Çiftten erkek olanının saçı ortadan ikiye ayrı bir biçimde taranmış orta uzunlukta, kızıl bir saçı, mavi bir takım elbisesi, su yeşili gözleri  ve ceketinin cebinde kırmızı bir mendil vardı. Kadında ise açık turkuaz renginde bir tek parça elbise giymişti ve lacivert saçlar ve mavi gözleriyle bana heyecan ve endişe duyguları karışık bir biçimde bakıyordu. Genç hizmetçinin ise..

 

Bir dakika ne!… Kahverengi kısa saçları olan hizmetçinin saçlarının üstünde bir de kedi kulakları vardı. Gerçekten şaşkın bir şekilde kulaklara meraklı bir biçimde kitlenmiştim. Şaşırtıcı olduğu kadar da tatlı duruyorlardı. Kahverengi, tatlı ve yuvarlak gözleri sanki robotu andırırcasına bana bakıyordu.

 

Çift koşturarak yanıma geldi ve yatağıma oturdu. Adam da, kadın da elimi sıkı sıkı tuttular.

 

‘’Sonunda uyandın oğlum’’ diyerek ağlamaya başladı kadın.

 

Kadını bu halde gören kocası da kendini tutamadan ağlamaya başladı.

 

‘’Seni çok özledik oğlum’’ dedi adam.

 

Bir süre kendilerine gelene kadar ağlamaya devam ettiler.Yaşadıklarımı sindiremiyor olanlar karşısında dona kalmış bir şekilde duruyordum. Sonrasında kadın bana döndü ve;

 

‘’Gilbert’’ dedi.

 

Bir anda olayın etkisinden çıkarak kendime geldim ve yataktan fırladım

 

Kadın ‘’Gilbert!’’ diye arkamdan bağırdı.

 

 

Hemen aynanın karşısına gittim ve bir de ne göreyim. Gözlerime inanamadım. Şaşkınlıkla elimi hemen yanağıma attım. Uzun lacivert ve yumuşak saçlarım ve su yeşili  yuvarlak gözlerim vardı. Bir anlığın aynaya yaklaştım. Artık bir üniversiteli gibi gözüküyordum. Aynanın karşısında olayı sindirmeye çalışırken donakaldım. Sanki o siyah saçlı ve mavi gözlü üniversiteli çocuk bir anda ortadan kaybolmuştu. Bir rüyadan mı uyandım, yoksa bir rüyadamıyım anlayamıyordum. Kadın aniden geldi bana sarıldı

 

‘’ Ne oldu benim değerli Gilbert’im dedi.’’

 

Tek kelime edemiyordum. Önce neler olduğunu anlamaya çalıştım. Uzun bir süre sadece düşüncelere daldım. Burası neresiydi? Ben kimim? Daha önce aynanın karşısında gördüğüm insan kimdi? Peki evim? Burası mı benim evimdi? Öyleyse önceki evime noldu? Bana bişey mi oldu? Bu insanlar da kimdi? Ve birbiri arkasını kesmeyen sorular kalabalık bir otoyoldan geçen arabalar gibi beynimin içinden geçiyordu. Derin bir nefes aldım ve aynaya tekrar baktım. Kafamda olan biteni biraz toparlamaya çalıştım.  Sanırsam bu kadın ve adam benim anne ve babam, ve burası da benim odamdı. Önemli bir olay olduğu belliydi. Nedense benim ana dilim olmayan bir dilde konuşuyorlardı ve ben yine nasılsa ikisinin dilini anlayabiliyordum. Sanki başka bir ülkede yeniden doğmuş gibiydim.

 

‘’Anne, baba.’’ dedim.

 

İkisi de bana sıkı sıkı sarıldı.

 

‘’Hadi oğlum kahvaltı yapalım’’ diyerek elimden tutup babam beni götürmeye başladı.

 

Evin içini gezdikçe evin güzelliği karşısında büyüleniyordum. Malikane gibiydi ama o kadar büyük de değildi. Orta bir büyüklükte gibi duruyordu diyebilirim. Tahta kıvrımlı merdivenden aşağı inerken dikkatimi çeken tek şey her salonda, her odada en az bir kitaplık olmasıydı. Bazı kitaplarda ne yazdığı gözüme çarpmadan kaçamadı tabii ki. Magia’nın kökeni, Magia enerjisi ve Yayılımı, Makine ve Otomasyon gibi kitaplar vardı. Bir dakika Magia mı? Magia da ne demekti? Aristokrat yapıta bir aile oldukları aşikardı. Kim bilir kaç yıllık bilgi birikimi saklıydı bu evde. Her halükarda etrafımda olan biten hakkında ve kim olduğum hakkında daha çok bilgi edinmem gerekiyordu. Dün yaşadıklarım mı gerçekti? Yoksa şu an yaşadıklarım bir rüya mı? Sürekli kafamda sorular dönüyordu. Derken mutfağa vardık.

 

‘’Senin en sevdiğin yemeği yapacağım hayatım.’’ dedi annem.

 

Sonrasında babam beni yemek masasında bir sandalyeye oturttu. Karşımda bir çocuk sandalyesi vardı. Kardeşim olma olasılığını düşünürken..

 

‘’Senin bebeklik zamanlarından. Hep oraya otururdun.’’ diyerek sandalyeyi işaret etti babam. Bir etrafıma baktım ve bir kaç fotoğraf yakaladım, fotoğraflarda ailemin yanında benden başka bir çocuk yoktu.

 

Sanırsam bana ne olduysa, onlarda büyük etki bırakmış olmalıydı. Durumlarını be yaşamlarından biraz bir fikir edindiysem bu gayet doğal Tüm cesaretimi toplayıp artık başımdan neler geçtiğini sordum.

 

‘’Bane ne oldu? Hiç birşey hatırlamıyorum?’’

 

Laf ağzımdan çıkar çıkmaz annem gözyaşlarında boğulmaya başladı.

Babam önce anneme baktı ve sonra bana döndü.

 

‘’Magia yetmezliği hastalığına yakalandın.’’ dedi hüzünlü bir ses tonuyla.

 

Ağlamamak için kendini zor tuttuğu belliydi.  Ama o bahsettiği şey de neydi? Duyar duymaz şaşırmış ve meraklanmıştım. Bu dünyada büyü mü var?O kitaplar kurgu değil miydi yani ve ben onu içeren bir hastalığa mı yakalandım? Her aldığım cevapta kafamda sorular artmaya devam ediyordu.

 

‘’O da ne demek?’’

 

Meraklanmıştım.

 

‘’Magia gücünü uyandırdın. Bunu fark ettiğimizde başta annenle havalara uçmuştuk. Çünkü ikimizin de ailesinde hiç büyü kullanıcısı yoktu. Bu bizim için milyonda bir ihtimal, yani bir mucizeden başka bir şey değildi.’’

 

Magia gücü mü? Şaşırtıcı şeyler olmaya devam ediyordu.

 

‘’Peki sonra noldu?’’

 

Babam büyük bir iç çekti, sanki o anlar hayatında büyük bir yara bırakmışcasına.

 

‘’Ailemizde daha önce Magia kullanıcısı genleri olmadığı için, vücudun içinden gelen büyü gücüne dayanamadı. Bayıldın ve yıllarca komada kaldın.’’

 

‘’Ne kadar zamandır komadayım?’’

 

‘’Tam 7 yıldır. Bu olayı yaşadığında tam 8 yaşına yeni girmiştin. Kaderin cilvesi bu ya, bugün de senin doğum günündü.’’

 

Hemen takvime baktım, takvim ay olarak ‘’Baharın 1.ayı’’, gün ‘’18.gün’’, yıl ise ‘’1720’’ idi. Diğer hayatım ile benzer çok şey vardı. Artık hayat mı? Yoksa komada gördüğüm bir rüya mı bilemiyorum.

 

‘’Doktorlar bu hastalıktan kurtulmanın insan vücudunun magiaya adaptasyon hızına bağlı olarak değiştiğini, hiç uyanmayan veya kısa süre içinde toparlanan hastaların olduğunu söylediler. Ancak hiç uyanmayan hastaların sayısı da epeyce çokmuş. Bu bizi çok korkutmuştu. Bunu duyan annen oracıkta dizlerinin üstüne çöktü. Elimizden geldiğince ilaç ve doktora para akıttık. Senin o güzel yüzünü yeniden görebilmek, dünyadaki tek dileğimizdi. Şükürler olsun ki gerçekleşti.’’

 

Babam konuşmanın sonlarına doğru hüzünlenmeye başladı. Artık bu konuyu kapatsak iyi olacak diye düşündüm.

 

‘’Artık burada ve turp gibi karşınızdayım. Endişelenmeyin bir daha bir yere gitmem.’’

 

Diyerek onları neşelendirmeye çalıştım. Hemen yanıma gelip bana sarıldılar.

 

‘’Seni seviyoruz tatlım!’’

 

Sonra annem tezgaha yöneldi. Bu kadar hizmetçi varken iş yapmasına bir an anlam veremedim ama sanırsam benim için kendi elleriyle bir şey hazırlamak istedi. Bir anne içgüdüsü olmalı. Ne kadar da tatlı bir kadındı. Bunca yıl boyunca sesimi ve gözlerimi çok özlemiş olmalı.

 

Babamın sözlerine bakarsak sahiden de göğsümde bir şey hissediyordum. Elimi göğsüme götürdüm ve oraya odaklanmaya çalıştım. Çinlilerin ‘’Çi’’ enerjisi dediği şeyi hatırlattı bana, sanki çalışma şekilleri benzer gibiydi. Eski dünyamda okuduğum fantastik temalı kitaplardaki büyüyü de andırmıyor değildi. Bu güç içimde sanki daha da güçlenmenin ve içimden çıkmanın yolunu arıyordu. Diye düşünürken babam.

 

‘’Hazır vücudun büyüye hazırken. Sana özel bir hoca tutalım ha! Ne dersin?’’

 

Annem oradan hafif kızgın bir ses tonuyla.

 

‘’Tatlım daha yeni gözlerini açtı. Bırak da biraz keyfini çıkarsın. Ne acelesi var! Çocuğu biraz rahat bıraksana.’’

 

‘’Öyle deme hayatım. Magia enerjisini kontrol edebilmeyi öğrenmesi gerekiyor. Ya kendine zarar verirse? Ya enerjiyi kontrol edemediği için yeniden komaya girerse?

Magia güçlerini kontrol edemeyen insanların başlarına ne geldiğini biliyorsun.’’

 

Babam bu kadar ciddi konuşuyorsa, gerçekten de dertli bir iş olmalı. Hem zararı olacak bir şeye de benzemiyor. Kabul edeyim en azından.

 

‘’Olur ama şehrin en iyi büyü öğretmenini istiyorum’’ dedim şımarık bir tonla.

 

‘’Merak etme baban sana ülkenin en iyi büyü hocasını tutacak’’

 

Başımı okşadı ve yanıma oturdu. Annem de o sırada yemeği hazırlamış olacak ki o da geldi. Tabağa baktım, tabakta patates, yumurta ve ne olduğunu anlayamadığım bir kaç malzeme vardı. Çatalı elime aldım. Başta çok çekinsem de yemeye karar verdim.

 

Tadı tahmin ettiğimden güzeldi.

 

‘’Çok lezzetli!’’

 

Kendimi yemeden durduramıyordum.

 

‘’Değil mi! Annenin yaptığı her şey çok güzel olur zaten. HAHA!’’

 

Annem çok mutlu gibiydi. Hayatımda yediğim en güzel yemek olabilirdi bu. Geçmişteki ben ağzının tadını biliyormuş.

 

‘’İçinde ne var bunun?’’

 

‘’Yumurta, herba, patates ve turp.’’

 

Herba’yı ilk defa duyuyorum. Sanırım içindeki yeşillik bu olmalıydı. Neyse epey lezzetliydi zaten. Uzun süre sonra ziyafet çekiyormuşum gibi bir his var. Sadece bu yemek değil, etrafımdaki her şey sanki tanıdık ama bir o kadar da uzak bir his veriyordu, şu an. Bu nostalji benzeri his vücudumda mutluluk hormonunu salgılatıyor.

 

Babam

 

‘’Ben hemen geliyorum odamda bir şey unuttum. Onu alıp geleyim hemen.’’

 

Diyerek masadan uzaklaştı.

 

‘’Bir tabak daha alabilir miyim’’

 

‘’Elbette tatlım! Bekle annen senin için hemen getirsin!’’

 

Yemeğini beğendiğime çok mutlu olmuş olmalı. Ya da uzun süre sonra çocuğunu yaşamsal fonksiyonlarını gerçekleştirirken görmüş olmanın mutluluğu mu bilemiyorum. Her halükarda haklı bir mutluluktu. Hak veriyorum.

 

Yerde bir kart gördüm. Sanırım babam düşürmüştü. Üstünde ‘Benedict Leon. Akademisyenler Birliği Loncası Yardımcı Kaptan Sekreteri. MTK Projesi Baş Araştırma Görevlisi’ yazıyordu.

 

‘’Babaaa! Kartını düşürdün!’’ diye bağırdım.

 

Yukardan o da aynı şekilde.

 

‘’Durabilir orda, hemen geliyorum zaten!’’

 

MTK Projesi de neydi? Bir de babam projenin lideri mi yani? Ailemin orta düzey aristokrat bir aile olduğunu fark etmiştim ama bu kadarı beklentimi aştı. Sorularıma cevap aradıkça daha çok soruyla karşılaşıyorum lanet olsun. Sanırım kafayı yiyeceğim. Yemeğimi bitirmeye ve sakinleşmeye karar verdim.

 

‘’Anne teşekkür ederim. Bitirdim.’’

 

‘’Annen sana istediğin kadar yapar önemli değil hayatım.’’

 

Mutfaktan ayrıldım. Babamın yanına gitmeye karar verdim. Kartını aldım ve tam merdivenlerin oradayken.

 

‘’Pijamalarını değiştirmeyi unutmayınız genç efendi’’ Diye bir ses duydum.

 

Sesin kaynağı o genç kedi kulaklarına sahip olan benim yaşlarımdaki hizmetçi kızdı. Biraz robotik bir yüz ifadesi ve ses tonu vardı, ama sesi kulağa tatlı geliyordu.

 

‘’Hatırlattığın için teşekkür ederim.’’

 

Odama koşmaya başladım hemen.

 

‘’Kıyafetlerinizi sizin için çoktan hazırladım genç efendim.’’

 

‘’Teşekkür ederim’’

 

Garip hissettim. Yine de genç bir kızın kıyafetlerimi görmesini istemezdim sanırsam.

 

Hızlıca odama doğru yöneldim. Kapıyı açar açmaz bir de ne göreyim. KARŞIMDA AYNI BANA BENZEYEN BİR ÇOCUK DAHA VARDI. Korkudan bir anda yerde buldum kendimi. O anlık korkuyla sadece izleyebildim, tek farkı benden farklı üstünde benden farklı kıyafetleri olmasıydı.

 

‘’Korkmayın genç efendim. Bu sadece sizin holografik yansımanız.’’

 

Arkamda o hizmetçi kız belirivermişti. Onun sesini duyduğum anda ben bir kere daha korkarak tepki vermiştim.

 

“Aniden korkutma beni!” dedim. Korkmuş bir ses tonuyla.

 

“Özür dilerim genç efendim.”

 

Ben kalkmaya çalışırken bana destek olup yardım etmeye çalıştı.

 

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm

Sonraki bölüm yok

    Başka bölüm yok

    Bu sayfanın içeriğini kopyalayamazsınız