Yağmur. insanın içini soğutan ama bir yandan huzur veren…Yağmur damlaları saçlarımı ıslatırken üstümdeki üniformamın ıslanmasını umursamıyordum bile. Toprak kokusu ve insanların sokaklardan kaçıp evlerine sığınmasını yüzümdeki gülümsemeyle izliyordum. Ne zaman yağmur yağsa insanlar kaçar ıslanmamak için bir yer ararlardı ama ben kendimi bildim bileli hep yağmurda mutlu olurdum. O yüzden şimdi olduğu gibi yine yüzüme tuhaf bakışlar atan insanlarla karşılaşmışımdır. Bence insanı iyileştirecek tek şey yağmur damlaları ve sonbaharın kasım ayıdır. İnsan kendini hem huzurlu hem de hüzünlü hisseder. yani bana göre…
Neden bu kadar hüzünlü konuştuğumu da sormayın.
Hep felsefe hocası yüzünden. Bana göre değil o ders.
Okuldan çıkmış şoförümüz Sadık abinin itirazlarına rağmen 20 dakikalık yolu yürüyerek gidiyordum. Çünkü yağmur yağıyordu. Kim ne derse desin eğer ki yağmur yağdığında neredeysem dışarı çıkar yağmur dinene kadar ıslanırdım. Çünkü bu bir meditasyondu benim için.
Evin önüne geldiğimde adımlarım kendiliğinden durdu. Babam içerde midir ki *Kafamı sağa sola salladım. Sanmam bu saatte işten dönmez. Ama bazen erken döndüğü oluyordu işten.
Bunu içeri girmeden bilemezsin.
İç sesime hak verdim. Derin bir nefes alarak koskoca villanın bahçesinin kapısını araladım. Sakin adımlarla eve yürürken bir anda da düşünüyordum. Bu gün denemede ikinci olmuştum. Babam eğer evdeyse yine derslerimle alakalı kızıp sinirlenebilirdi. Evin kapısına ulaştığımda derin bir `of` çektim. Zile basıp bekledim.
Her zamanki gibi çalışanımız Zeliha abla açtı kapıyı. Yine kahverengi saçları aynı renge sahip gözleriyle çok tatlıydı. Ona sıcak bir gülümsemeyle baktığımda oda aynı şekilde karşılık verdi.
“Hoş geldiniz Eylül Hanım.“ Bütün enerjim çekildi. Bu demek oluyordu ki Babam evdeydi. Aniden yüzüm düşünce Zeliha abla bana üzgünce baktı. Sıkıtı yok dercesine kafamı salladım.
Ne kadar istemesem de içeri adımladım. Arkamdan gelen Zehra abla ise kapıyı kapattı. Zehra abla mutfağa adımlarken ben ise korka korka oturma salonuna yöneldim. Merdivenleri görür görmez oraya yönelmiştim ki onun sesini duydum.
“ Eylül Nereye*“ Buram Buram gerginlik kokan sesiyle yavaşça arkamı döndüm. Koltukta oturmuş elindeki kağıtlara çok önemliymiş gibi dikkatle bakıyordu. Bana seslenirken kafasını bile kaldırmamıştı.
Derin bir nefes içime çekerken sessizlikten olsa gerek kafasını kaldırdı çok önemliymiş gibi baktığı evraklardan. Kara gözlerini bana diktiğinde tüylerim ürperdi. Bu hayatımın her anında olmuştu. Sonunda sesimi bulabildiğimde bu ortamı dağıtmak için konuştum. “Odama.“ Kısa yanıtım üzerine kaşları çatıldı. Yada cevabım üzerine.
Sakin bir biçimde yerinden kalktı. Yavaş ve sert adımlarla karşıma geçti. Gözlerimin en içine bakarken konuştu[Benimle konuşman gereken konular yok muydu sevgili kızım] Sorusuyla irkildiğimde derince yutkundum. O dikkatli bir biçimde yüzüme bakarken ben ise bir milim bile kıpırdayamıyordum.
Cesaretimi toplayıp benden uzun olan boyuna rağmen gözlerimi gözlerine diktim. [Hangi konular] Aslında konuyu uzatıyordum. İkimizde denemede ikinci olduğumu ve sonuçlarını babama gönderildiğini biliyorduk. Korkarak sorduğum soruya alayla karışık bir gülümse ile cevap verdi.
[Okuldaki yapılan denemede ikinci olmuşsun. Ayrıca elin burslu çocuğu seni geçip okul birincisi olmuş.]