Sans, sıradan bir iskelet gibi görünüyordu. Mizahi, tembel, uykulu. Ama bu sadece maskeydi.
Zamanla ilgili bilgi sahibiydi. Reset döngüsünü hissediyordu. Her ölüm, her dostluk, her ihanet… onun gözünde bir yük haline gelmişti. Ve kardeşi Papyrus’un saflığı, bu karanlığın içinde tek ışığıydı.
Sans, yüzeydeki bir laboratuvardan gelmişti: Gaster’ın laboratuvarından. Gaster, zamanın çöküşünde kaybolmuş bir bilim insanıydı. Ve onun mirası, Sans’ın göz çukurundaki sonsuz boşlukta yaşıyordu.