Adam geçitten geçen ilk kişiydi. İlk başta karanlık bir mağaraya girdiğini düşünmüştü ama bir noktada göle düşer gibi hafif bir sıçrama sesi ile havanın yoğunluğunun değiştiğini hissetti. Karşıya geçtiğinde ise gördüğü manzara tamamen değişmişti.
“Burası…”
Göçük Şehrin bulunduğu alan oldukça geniş ve tavanı yüksek olsa da hala yerin derinliklerinde bir mağaraydı. Ve bu mağaranın en derin kısmından aşağı doğru bir geçide girmişti. Hala aynı geçitlerde olacağını düşünüyordu ki, bir anda yukarı doğru çıktığı illüzyonuna kapıldı. Artık gözünün alamayacağı kadar geniş bir alanda duruyordu.
“Yeryüzüne mi çıktım?”
Adam’ın ilgisini çeken ilk şey, gözün alabildiğince uzanan siyah kayalarla ve kül ile dolu düzlükler, kayalar ve uzakta belli belirsiz görülebilen dağlar değildi. Hayır, onun dikkatini çeken ilk şey gökyüzüydü!
Yeraltı Diyarı’nda ne gece ne de gündüz vardı. İkisi arasına sıkışmış ebedi alacakaranlık, burada hüküm sürerdi. Bu loş havayı kırmızı ışıkları ile aydınlatan dokuz kızıl ay, daima gökyüzünde birbirini kovalardı.
Karanlık ve ürkütücü atmosfer her ne kadar bunaltıcı olsa da tüm hayatı karanlık mağaralarda geçmiş olan Adam için şüphesiz göz açıcıydı.
“Saldırın!”
Tam da Adam değişen ortama uyum sağlamaya çalışırken yan tarafından gelen bir bağırtı ile irkildi. Hemen kendini yana atarken yanağını sıyıran zehirli bir oktan son anda kurtulmayı başardı.
“Orkas, Sensin!” diye öfkeyle bağırdı Adam. Baktığında Orkas’ın bir grup zayıf goblinin arkasında saklandığını fark etti. Buradaki zamanını pusu kurmak için harcadığı ortaya çıktı. “Kaçacağını sanmıştım!”
“Hmph! Beşerlerin aptal olduğunu biliyordum ama bugün bir kere daha ikna oldum!” diye alay etti Orkas.
Yeraltına girer girmez Küçük Prens’in en yakın kalesinden takviye getirmek istemişti ama yeterli zaman yoktu. Bu yüzden sadece en yakındaki bir goblin çukurundan bazı goblinler getirmiş ve ilk gelen birkaç kişiyle ilgilenmeyi hedeflemişti.
İlk gelen kişinin beşerlerin lideri olmasını beklemiyordu! Planlarını değiştirmeye karar verdi…
“Onu öldürmeyin! Zehirli oklarınızı kollarına ve bacaklarına doğrultun! Canlı yakalayın!” diye yeni talimatlar yağdırdı Orkas.
Adam onun planını nasıl görmez? ‘Sanki sana izin verecekmişim gibi!’ diye geçirdi içinden ve cesurca ileri atılıyormuş gibi yaptı. “Gelin bakalım sizi pis goblinler! Yukarıda sizlerden çok öldürdüm!”
“Hrrgrgrrr!”
“Yakalayın onu!”
“Bacaklarını kırın!”
Anında öfkelenen goblinlerle bir çatışmaya giren Adam, bir kaç oktan kaçınıp bir kaç mızrak savurduktan sonra arkasına bakmadan kaçmaya başladı.
“Bu pislik!” Orkas gizli hamlesini kullanmak için bir fırsat ararken beşerin kaçmaya başladığını görünce öfkelendi. “Yakalayın, kaçmasına izin vermeyin!”
“Hahaha! Sıkıyorsa kendin kovala Orkas!” Adam hem kaçıyor hem de onunla alay etmeyi sürdürüyordu. Bir sürü goblinle uğraşmak zordu ama Orkas ile doğrudan savaşabilseydi bir şansı olabilirdi. Diyar kapısından fazla uzaklaşmadan etrafta zikzaklar çiziyordu.
“Lanet olsun!” Orkas goblinlerin arkasından kovalarken iyi öfkelenmişti. Zaman önemliydi. “Bu bana daha çok enerji harcatsa da artık daha fazla bekleyemem…” diye söylendi ve boştaki sol elini Adam’a doğrulttu. Burada üzerinde çeşitli rünlerin kazındığı parlayan bir yüzük vardı.
“Aura Eli, harekete geç!”
Yüzük hafifçe parladı ve elini görünmez bir güç sardı. Bu güç rüzgarla taşında ve uzaklara doğru salındı. Uzaklaştıkça genişledi ve görünmez, büyük bir ele yoğunlaştı. Orkas’ın Küçük Prens’ten aldığı değerli bir tılsımlı eşyaydı bu.
Adam tam da iyi yaptığını düşünürken sırtında aniden esen bir rüzgar belirdi. Büyük bir tehlike hissi kalbini sardı ama yapabileceği hiçbir şey yoktu.
BOM!
Koca bir el Adam’ın kafasına bir şaplak indirip yere düşürdü. Siyah kül havaya kalktı ve görünmez eli, kısa bir süreliğine görünür kıldı.
Goblinler çok şaşırdı. Koca bir el, beşeri adate bir sivrisinek gibi yere yapıştırmıştı!
“Ne bekliyorsunuz aptallar!” diye bağıran Orkas, onları şaşkınlıklarından uyandırdı. El çoktan dağılmıştı. “Yakalayın onu!”
“Yakala!”
“Bacaklarını tutun, kollarını bağlayın!”
Goblinler hep bir ağızdan yerde yatan Adam’ın üstüne üşüştüler ve onu dövmeye başladılar.
Puah!
Adam bir an içinde kanlar içinde kalmıştı. Aura elinden gelen darbe zaten en şiddetlisiydi. Goblinlerde yaralarını ağırlaştırıyordu. Bu gidişle bayılması uzun sürmezdi.
“Ben…. Burada mı düşeceğim…” Adam tam da kendini bırakacağı zaman, uzakta Yeraltı Diyarı’ın kapısında bir parıltı gördü. Bayılmadan hemen önce yüzünde bir gülümseme oluştu. ‘Kurtuldum,’ diye düşündü son kez…
…
“Adam! Adam!” Adam uzun bir uykudan uyanır gibi sersemlediğini düşündü. Sanki birisi onu çağırıyordu. “Adam uyanmalısın!”
Adam aniden uyandı! “Ne oldu!” diye hemen etrafına baktığında Barbara’nın son goblinin başını bir balta darbesiyle uçurduğunu gördü. Yeni netleşen görüşü ile etrafına baktığında herkesin geldiğini gördü. Başında ona seslenen tabiki de Lilith idi.
“Sonunda uyandın!” Lilith hemen boynuna sarıldı. “Hepsi benim suçum, çok geç geldim!” diye kendini suçluyordu.
“Hayır, hayır,” Adam zorlukla konuşabiliyordu. Ruhpanın şifası çoğu yarasını iyileştirse de hala tüm bedeni acı içindeydi. “Tek başıma gelmekle hata benimdi…”
Zebil onların sevgi dolu kucaklaşmasına daha fazla dayanamadı ve “Daha ne kadar orada oturacaksınız! Orkas kaçıyor!” diye bağırdı.
Adam hemen Lilith’in yardımı ile ayağa kalktı ve ufukta kaçan Orkas’ı gördü.
“Kovalayın!” diye emir vermesine bile gerek yoktu. Yıldırımlar saçan dev çekici ile Tor, şimsek gibi ileri atılmıştı bile!
Tavşan kavminden beklendiği gibi, Tor son derce hızlıydı. Bir anda Orkas’a yaklaştı. Orkas dönüp baktığında, “Lanet olsun!” diye öfkelenmeden edemedi. “Beni kovalamaya cesaretin var mı? Beni buna zorluyorsun!”
Orkas anınde sol elini salladı. Bunu gören Adam acısına aldırmadan hemen bağırdı: “Dikkat et! Görünmez bir gücü var!”
Ama çok geçti. Neyse ki Tor, Adam kadar tecrübesiz değildi. Orkas’ın tılsımlı bir eşya kullanacağını hemen sezdi ve çekici ile kendini korumaya çalıştı. Önden gelen büyük bir avuç içi darbesiyle on adımdan fazla geri itildi. Aralarındaki mesafe yine genişlemişti.
“Şef!”
Asasını hazırda bekletirken bir açık bekleyen Ruhpan Kirin, abisinin geri itildiğini görünce bağırdı.
Ama hemen hamlesini de yaptı. Uzun süredir bu anı bekliyordu. Ork hamlesini yapmak için durakladığı anda saldırdı. Asasında parlak, gökyüzü gibi mavi bir yıldırım bir zincir gibi fırladı ve yüzüğü kullanmak için duraklayan Orkas’a çarptı.
“Ahh! Lanet!”
Bir anda bütün vücudu felç olan olan orkun hareketleri durma noktasına geldi. Beşerler neredeyse ensesindeydi.
“Hayır!” Orkas acıya dayandı ve kükredi. O Küçük Prens’in ordusunda sadece bir elçi olan küçük bir karakter olsa da kendi ork kabilesinin gururuydu. En güçlü demir orklardan biriydi ve gümüş ork olmasına az kalmıştı. Burada böyle ölmeyi reddediyordu!
Yıldırım kıvılcımları ile dolu bedenini sürükledi ve “Demir bedenim ortaya çık!” diye haykırdı. Bedeni güçlenmeye ve sertleşmeye başladı. Demir gibi siyah olan derisi bile gerçek bir demir gibi parlamaya başlamıştı. Bu demir orklara özel bir yetenekti. Bedeninin potansiyelini sınırlarına kadar çıkarıyordu.
Bir anda acısı hafifledi ve uyuşukluğu kayboldu. Hemen ileri atıldı ve tekrar hızlandı. Beşerlerin attığı ok ve mızraklardan kıvrak hareketlerle kaçınmaya devam etti. ‘En azından goblin çukuruna ulaşmalıyım. En yakın kaleden desek gelinceye kadar orada dayanabilirim’
Orkas neredeyse görüş alanına giren goblin çukuruna doğru tam hızda koşuyordu. Bu goblin çukuru, kayalıkların arasındaki küçük bir vadide bulunuyordu.
Dışarıdan kara bir su birikintisine benziyordu. Ama bu sadece dışarıdan görünüştü. İçerisi kendi başına küçük bir dünyaydı. Orası Yeraltı Diyarı’nın karanlık enerjilerinin yoğunlaştığı ve özellikle goblin ruhlarının doğduğu Yeraltı Diyarı’nın sayısız cehennem çukurundan biriydi.
Cehennem çukurları, Yeraltı Diyarı’nın karanlık enerjilerinin bir sel gibi aktığı yeraltı nehirlerinden doğardı. Buradaki karanlık, kötü, negatif enerjiler bir noktada toplanmaya başlar ve zamanla kristalleşirse bir cehennem çukuru çekirdeği doğabilirdi.
Bu çekirdek muazzam bir enerjinin çok küçük bir alanda toplanmasıyla oluşuyordu. Dolayısıyla etrafındaki alanı çarpıtır, kendine ait bir uzay oluşturur ve kendisine yaklaşan her türlü enerjiyi yutardı. İşte cehennem çukurları böyle ortaya çıkıyordu.
‘Bu goblin çukurunda çok yaşlı bir goblin iblis olduğunu duymuştum. Ona sığınmayı başarırsam bu beşerler kılıma bile dokunamaz. Hatta iblisi kışkırtırlarsa onları öldürme şansım bile var!’
Orkas’ın aklından türlü türlü düşüncüler geçti.
Cehennem çukurlarının kendi iradeleri vardı. Tıpkı bir canlı gibi ortaya çıktıktan sonra büyümek, genişlemek ve kendini koruma gibi temel istekleri olurdu. Bu içgüdüler sayesinde her çukur ortaya çıktığında en mükemmel jini, bir iblisi doğururdu…
Bu sırada her türlü saldırıdan kaçınırken arada sırada aura eliyle karşı saldırılar yapıyordu. Birden hareketleri tekrar yavaşladı. Ayaklarının altındaki siyah yeraltı toprağı birden yumuşadı ve bir çamur deryası gibi yürümeyi zorlaştırdı.
“Sen!” Gözleri hemen beşerlerin arasındaki tek gobline çekildi. Goblin yuvası fethedilince esir edilen goblin ruhpanı Gobumei hamlesini yapmıştı. Orkas, kurtulmaya çalışırken, “Nasıl cesaret edersin hain!” diye kükredi. Bu da bir başka yetenekti. Korkunç kükreme inanılmaz derecede rahatsızlık vericiydi.
Başından beri attığı ateş topları ile hedefi kaçıran Lilith bile zamanının geldiğini düşündü ve hemen güçlü bir ateş topu ile Orkas’ı vurdu.
“Ahhh!”
Bedeni alev alan Orkas, hemen uçtu. Vücudu yanmıştı ama çamurlu bölgeden de kurtulmuştu. Kızarmış bir et topağı gibi goblin çukuruna doğru yuvarlandı.
Buradaki en tecrübeli kişi olan Alaeddin’ın çukuru fark etmesi uzun sürmedi. “Dikkat edin! İleride bir cehennem çukuru var! Oraya kaçmasına izin vermemeliyiz!”
Adam ve diğerleri cehennem çukuru terimine yabancı değillerdi ama hiç gerçek bir tane görmemişlerdi. Dolayısıyla detaylara hakim değillerdi. Soru soracak zaman yoktu hemen kovaladılar.
Orkas, ağır yaralı olsa da kurtuluşun hemen köşede olduğunu hissetti. “Neredeyse oradayım! Birazcık daha ve kurtulacağım. Sonra da geri dönüp bu beşerlerin derisini yüzeceğim! Ahrrr!”
Ateş, yıldırım ve çamur saldırıları alan Orkas, neredeyse limitine ulaşmıştı ki, goblin çukurunun önüne koşan bir grup goblin fark etti. Bu grup kesinlikle çok garipti, zira çoğunluğu dişi ve çocuklardan oluşuyordu. İki erkekten biri savaşmak için çok yaşlı olan beli bükülmüş yaşlı bir goblindi.
Diğeri ise savaşmak için çok sıska ve küçük olan sıradan bir goblin gibi görünüyordu. Dişiler bile ondan daha iyi savaşçı olabilirdi.
Orkas son umuda tutunmak istedi: “Hey siz! Küçük Prens’in emriyle bana yardım edin! Arkamdaki beşerleri oyalayın!” diye emretti.
Ama bu goblinler sanki onu duymamış gibi, çukura doğru koşmaya devam ettiler.
“Hemen geri dönün sizi değersiz yaratıklar! Bana biraz zaman kazandırmak sizin hayatınızdan daha önemlidir!” Orkas durmadan bağırıyordu. Beşerler de goblinleri fark etmişti. Hala Orkas’a saldırırken, onlara karşı da hazırlanıyorlardı. Ama şaşırtıcı derecede bu goblinler Orkas’a cevap vermiyorlar, kendi canları için kaçıyorlardı.
Hatta bir ara kaçan goblinlerin arasındaki yaşlı goblinin geriye dönüp, “Siktir git! Beşerleri peşimizden getirme, başka yöne kaç!” diye küfürler savurduğunu bile duyar gibi oldular.
Bu sırada goblinler bir göle atlar gibi çukura girmeye başladılar. Orkas sırtına şiddetli bir kılıç darbesi alıp yere düşerken öfke ve acıdan yüzü o kadar buruşmuştu ki hiç bir şey düşünmeden sol elini ileri uzattı ve aura eliyle o goblinleri ezip öldürmek istedi.
Bu sırada içeri en son girecek olan Gobu tereddüt etti ve geriye baktı. Orkas’ın kendini işaret ettiğini gördü. Tıpkı eski şef Gork gibiydi. Sahne tekrar etti.
Adam, “bu sefer değil” diye kükrerken mızrağını savurdu ve Orkas’ın sol elini kesti. El uçtu ve doğrudan Gobu’nun kucağına düştü. Gobu daha ne olduğunu anlamadan, goblin çukurunun karanlık sularından uzanan yaşlı bir el tarafından içeri çekildi…
“Hayır!!!”
Orkas kesilen elinin acıyısıyla kükrerken, beşerler etrafını sardı ve bir kaç kesin hamlede onu öldürdüler. Son hamleyi kalbe saplanan bir bıçakla Zebil yapmıştı.
“Nihayet bitti!” dedi herkes ve kalplerinde iç çektiler. Kendi mağaralarından Yeraltı Diyarı’na uzanan bu seferleri burada son bulmuştu.