novel oku, bölüm oku, roman oku, hikaye oku, kitap oku, sosyal, akış

"Zehir"

  • 7 Aralık 2024 13:31:39
  • 0
  • 8
  • 0

Sevgi, yaşamın en güçlü ve en derin duygusudur; onunla birlikte gelen mutluluk, neşe ve güven duyguları yaşamımıza anlam katar. Ancak bazen, en parlak ışıklar bile ölümün karanlığına karşı mücadele edemez. İki kalp arasındaki bağ ne kadar güçlü olursa olsun, ölüm her zaman bir ayrılığı getirir. Ancak bu ayrılık, sevginin gücünü azaltmaz; tam tersine, sevdiklerimizin yokluğu, onların varlığını daha da belirgin kılar ve onların hatıraları, ruhumuzda sonsuza kadar yaşar.

Ölüm, sevginin en büyük sınavıdır. Sevdiğimiz birinin ölümüyle yüzleştiğimizde, kalbimiz parçalanır ve ruhumuz yara alır. Ancak, bu acı ve hüzün içinde bile sevgi bize güç verir; sevdiklerimizin hatıraları bizi ayakta tutar ve hayatı yeniden yaşamaya teşvik eder. Ölüm, bir vedanın değil, bir dönüşümün başlangıcıdır. Sevginin gücü, ölümün ardında bile hayatı sürdürmeye devam eder.

Her ayrılık, bir başlangıçtır. Ölüm, sevdiklerimizin fiziksel varlığını sona erdirse de, onların ruhları bizimle birlikte yaşamaya devam eder. Sevgi, zamana ve mekana meydan okur; onun sonsuzluğu, ölümün geçici doğasını aşar. Bu yüzden, ölümün karanlığında bile sevgiyle dolu bir ışık parlar; sevdiklerimizin hatıraları bizi aydınlatır ve yol gösterir. Ve böylece, sevginin gücüyle, ölümün engin sularında bile ilerleriz, umutla ve güvenle dolu bir şekilde, sonsuzluğa doğru.

Bayıldıktan sonra gözlerimi açtığımda, başım hafifçe dönüyordu. Deniz odamdaki koltuğa beni yatırmış, saçlarımı okşuyordu. Çevreme dikkatlice göz gezdirdim ve Ahmet’in fotoğrafını fark ettim. Fotoğraf, gülümseyen bir yüzle karşımda duruyordu, ancak bu beni hüzünlendirdi. Ayağa kalkıp Deniz’e teşekkür ettikten sonra “Bana biraz izin ver, lütfen. Merak etme iyiyim. Tansiyonum düştü sadece.” Deniz derin bir iç çekişten sonra “Peki, ben hep burdayım.” Minnetle ona gülümsedim. “Kimse bilmiyor dimi?” Deniz gülümseyip “Merak etme, strese bağlı olduğunu anladıktan sonra kimseye haber vermedim.” Deniz odadan çıktıktan sonra koltuğuma oturup Ahmet’in fotoğrafına baktım.

Fotoğrafı sıkıca tutarken, geçmişte yaşadığımız anılar gözlerimin önünden geçti. Ahmet’le geçirdiğimiz güzel anılar, gülüşleri, konuşmaları ve birlikte yaşadığımız anılar beni sardı. Derin bir duygusallıkla, geçmişe daldım ve huzurlu anıların izini sürdüm. Ahmet’in yokluğu, kalbimde bir boşluk bırakmış olsa da, onun sevgisi ve hatıraları beni ayakta tutuyor ve ileriye doğru bakmamı sağlıyordu.

Çok geçmeden kapı çalındı ve içeriye giren kişi, hastane hemşiresi Selin’di. Selin, nazik bir gülümsemeyle yanıma yaklaştı ve “Hocam, hastanemize yeni bir doktor geldi. İzninizle sizinle tanışmak istiyor” dedi. Bu haber beni biraz şaşırttı, ancak yeni bir doktorla tanışma fikri heyecan vericiydi. Selin’e gülümseyerek, “Tabii ki, nerede şu an?”dedim.

Selin gülümseyerek devam etti: “Hocam, yeni odasını düzenliyor. Ben de size haber vermek istedim. Sabah sizi sormuştu. Kariyerinizden bahsetti bana biraz.” Bu sözler karşısında hoş bir şaşkınlıkla gülümsedim. Yeni doktorun meraklılığına ve ilgisine minnettarım. Selin’e teşekkür ederek, “Çok naziksiniz, Selin. Yeni doktorla tanışmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Onunla kısa sürede tanışmak için odasına geçerim.” Dedim.

Selin kafasını anlayışlı bir şekilde salladıktan sonra odadan çıktı. Aynaya doğru yürüyüp kendime bir bakış attım ve üstüme başıma çeki düzen verdim. Derin bir nefes alıp gülümseyerek kendime şöyle dedim: “Güçlü bir kadın olduğumu, kadınların her zaman güçlü olduğunu hatırlamam lazım.” Bu düşüncelerle kendim motive edip odamdan çıktım, yeni doktorla yapacağım görüşme için biraz daha hazırlıklıydım.

Kapıyı tıklatarak içeri adım attığımda, karşımda duran sarı saçlı, 1.65 boylarında bir kadını gördüm. Gözlerimde bir heyecan belirdi. Kadın da beni fark edince nazik bir gülümsemeyle “Hoş geldiniz hocam.” dedi.

Ben de içeri girdiğimde gülümseyerek karşılık verdim. “Hoş bulduk. Merhaba ben Kainat Madran.” dedim. Kadın da bana bakıp, “Merhaba Banu Dora.” dedi ve nazikçe oturması için koltuğu işaret etti eliyle.

Banu daha sonra, “Hocam, sizin kendinizi tanıtmanıza gerek yok, sizi zaten tanıyoruz, başarılarınız beni gerçekten çok gururlandırıyor.” dedi. Ben de minnet dolu bir gülümsemeyle, “Çok teşekkür ederim, işimizin başındayız.” diyerek karşılık verdim.

Daha sonra Banu, elindeki masadaki telefonuna yönelerek, “Bizi iki kahve söyler misin?” dedi ve telefonu nazikçe yerine koydu.

Kainat ve Banu, derin bir sohbetin içine daldılar. Konular arasında geçmiş deneyimler, hedefler, ve duygusal paylaşımlar vardı. Kainat, Banu’nun samimi yaklaşımını ve anlayışını takdir etti. Sohbet ilerledikçe, Kainat içten bir gülümsemeyle bu sohbetin kendisine iyi geldiğini düşündü. Banu’nun anlayışı ve desteği, Kainat’ın kendini daha iyi hissetmesini sağladı.

Odadan çıktıktan sonra, hastanede bir koşuşturma olduğunu ve bir sorun olduğunu fark ettim. Hemen bir hemşireyi döndürüp, “Ne oluyor? Bu kargaşa ne?” diye sordum. Hemşire, endişeli bir ifadeyle dönüp, “Hocam, 3011’deki kalan hasta Adem Aral zehirlenmiş.” dedi. Şaşkınlık ve korku dolu bir ifadeyle “Ne demek zehirlendi? Bu nasıl olur?” diye sitem ettim ve koşarak Adem’in odasına gittim.

Adem’in odasına girdiğimde, yoğun bir müdahalenin yapıldığını gördüm. Şaşkınlıkla köşede duran hemşire Selin’i kolundan çekerek, “Bu hastanın ilaçlarını kim veriyor? Bu nasıl olur Selin?” diye bağırdım, adeta çılgına dönmüştüm. Koşar adımlarla gelen Deniz, “Kainat, bilmiyorum bu nasıl oldu? Lütfen sakin kal” dedi.

Denize dönüp, “Ne sakinliğinden bahsediyorsun sen? Yıllardır bu hastanede çalışıyorum ve bir kere zehirlenme vakası olmadı. Hangi hemşire bunu yaptı? Nasıl bir dikkatsizlik bu? Güvenlik kameralarına baktınız mı? Nasıl olur bu?” dedim. Sitem etmiş bir şekilde herkese bağırdıktan sonra arkamı dönüp hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladım. Güvenliğin odasına gitmek için acele ettim.

Güvenliğin odasına girdiğimde, güvenliklerin bir kargaşa içinde hareket ettiğini gördüm. Güvenlik Selim’e dönerek, “Durumu biliyorsun değil mi? Bana hemen o kayıtları göster.” dedi. Selim, endişeli bir ifadeyle, “Selin hocam, biliyorum imkansız ama kayıtlar yok, silinmiş.” dedi. Şaşkınlıkla dönüp Selim’e baktım, “Kainat dalga mı geçiyorsun? Ne demek silindi bu? Nasıl olur bu?” diye sordum.

Alt kata indiğimde Deniz’i ve yeni doktor Banu’yu gördüm. “Bu durumu emniyete bildirmeliyiz.” dedim. Deniz, “Aradım, geliyorlar. İfademizi alacaklar. Adem’in şu an durumu kritik, hastaneye sevk ettiler.” dedi. İçimden bir üzüntüyle “Hangi hastaneye?” diye sordum. Deniz “Liman Hastanesi.” dedi.

Kafamı sallayarak “Anladım.” dedim. Sonra Deniz’e dönüp, “Bu olayı bana sakince artık anlatabilir misin? Gerçekten sakin hissediyorum kendimi.” dedim. Deniz, “Hemşire Yağmur odaya girdiğinde ilaçları vermek için Adem’i ağzından köpükler çıkarken görmüş ve durumu bu noktaya gelmiş. Ona verilen ilaçların dozu, dozajı arttırılmış.” dedi. Bu sırada gözlerimle Banu’ya baktım. Banu hiçbir tepki vermeden olayları izliyordu. Kafamı çevirip tekrar Deniz’e odaklandım.

Polislere gerekli ifadeyi verdikten sonra, Deniz ve diğer hemşireler de ifadelerini verdiler. Hastanenin koridorlarında dolaşırken, içimde bir burukluk vardı. Bir an bile aklımdan çıkmayan sorular ve endişeler beni sardı. Deniz’in sessiz sitem dolu bakışlarını hatırladıkça, içimde bir huzursuzluk oluştu. Tüm bu olayların nasıl böyle bir noktaya geldiğini anlamak için kendimi yiyip bitirdim. Akşam üzeri, Adem’in bulunduğu hastaneye vardığımda, koridorlardaki sessizlik ve endişe havası beni daha da üzdü. Odasına girdiğimde, Adem’in yorgun gözlerle bana bakışını gördüm. İçimde bir sitem ve üzüntü dalgası hissettim, çünkü Adem’in yaşadığı acılar ve sorunlar beni anlamsız bir şekilde derinden etkiliyordu.

Mahcup bir ifadeyle Adem’e yaklaşıp, “Adem, nasılsın? Nasıl hissediyorsun kendini?” diye sordum. Adem, “İyiyim Kainat. Ama bilmiyorum, bu nasıl oldu? En son uyuyordum, sonra bu duruma geldim, bilmiyorum.” dedi. Ben ise tüm güvenlik kameralarının silindiğini, kayıtlarının yok olduğunu söyledim.

Adem tek kaşını kaldırıp, “Nasıl oluyor bu?” dedi. Ben kafamın karmakarışık olduğunu ifade ederek, “Adem, ne hissedeceğimi bilmiyorum artık.” dedim. Ancak Adem beni keserek, “Kainat, bir şeyler oluyor.” diye ekledi.

Bu kargaşayı durdurmak için Adem’in elini tuttum ve ona şöyle dedim: “Merak etme, iyileşeceğiz, her şeyi halledeceğiz Adem.” Adem, kainatın elini tutmasına karşılık vererek, “Benim yanımda olacak mısın?” diye sordu. İçim titredi ve o an tüm duygularım değişti. Adem’in gözlerini gözlerinden kaçırmadan, içimde bir sıcaklık hissederek, “Evet, senin yanındayım.” dedim.

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm

No results available

Reset

No results available

Reset