Kapının tıkırtısıyla irkildim ve içeri giren hemşire Selin’in yüzündeki endişeli ifadeyi fark ettim. “Adem sinir krizine girdi, hemen gelmeniz gerekiyor,” dedi. Kalbim hızla atmaya başladı ve endişeyle yatağımdan kalktım. Adem’in sinir krizi geçirdiğini duymak beni derin bir endişeye sürükledi. Hemen ayağa kalkıp hemşire Selin’in peşinden koridor boyunca koşmaya başladım.
Kapının ardında Adem’i gördüğümde, odanın içindeki kaos beni şaşırttı. Eşyalar yerlerde savrulmuş, perdeler sallanıyor ve Adem, bir sarsıntı içindeydi. Gözlerindeki parıltı, normalde sakin yüzünden uzaklaşmıştı; yerine korku ve endişe vardı. Saçları dağınık, terliydi ve elleri titriyordu. Bir an için ne yapacağımı bilemedim. Odanın içindeki bu kaotik manzara karşısında donup kaldım. Adem’in bu halini görmek, içimi derin bir endişeyle doldurdu. Ona yaklaşmaya çalıştım, güvenlik görevlileri hızla araya girdi ve beni durdurdular. “Hocam, lütfen geri çekilin,” dediler, ama benim içimdeki endişe ve kaygı daha fazlaydı. Adem’in hızla kontrolünü kaybettiğini ve zarar görebileceğini biliyordum. Güvenlik, onu zapt etmek için ellerinden geleni yapıyordu, ancak Adem’in direnci güçlüydü. Odada yaşanan karmaşa artarken, Adem’in beni görmesiyle göz kontağımız kurulmuştu.
Adem’in gözleri çılgınca dönerken, dudaklarıyla sessizce bana doğru bir işaret yaptı. Dudaklarını okumaya çalışsam da, beni bir an için şaşırttı ve donakaldım. Adem’in ne demek istediğini anlamak için ona doğru yaklaşmaya çalışsam da güvenlik görevlileri beni engelledi. Ancak o işaret, bir anlam taşıyordu ve ben bunu çözmeye çalışırken kalbim hızla atmaya devam ediyordu.
Hemşireler, Adem’i sakinleştirmek için bir sakinleştirici enjeksiyon yapmak için harekete geçti. Bir hemşire, titreyen eliyle iğneyi hazırladı ve diğer hemşirelerle birlikte Adem’in yanına yaklaştı. Adem’in etrafını saran güvenlik görevlileriyle işbirliği yaparak, hemşireler birlikte hareket ettiler. Sonunda, bir hemşire hızla Adem’in koluna iğneyi sapladı. Adem’in bedeni bir an için sarsıldı, sonra yavaşça gevşedi. Gözleri kapanırken, odadaki gerilim biraz olsun azaldı.
–
İçimdeki belirsizlikle, bir süre sonra cesaretimi toplayıp tekrar odasına gitmeye karar verdim. Koridorda yürürken, zihnimde binlerce düşünce dönüp duruyordu. Adem’in neyle karşılaştığını, ne hissettiğini merak ediyordum.
Kapısına geldiğimde, yavaşça nefesimi tuttum ve içeri girdim. Odanın içi hala aynıydı, sessizlik hüküm sürüyordu. Adem’in yatağında huzurlu bir şekilde uyuduğunu gördüm. Yüzünde bir gülümseme vardı ve sanki tüm gerilimlerini geride bırakmış gibiydi. Adem’in gözleri yavaşça uykusundan açıldı ve odanın loş ışığında etrafına bakındı. Derin bir nefes alarak, iç dünyasına bir yolculuk yapmış gibi görünüyordu. O anın sessizliğinde, ruhuyla derinlemesine bağlantı kurmuş gibi hissettim. Yanına yaklaşıp sessizce durdum, kendi iç dünyamda bir dolu düşünce ve duygu ile doluydum.
Sonunda, içimden gelen en derin soruyu sordum: “Adem, iyi misin?” Bu soru, sadece fiziksel bir durumu değil, aynı zamanda ruhunun derinliklerini de anlamayı amaçlıyordu. Çünkü insanın gerçek iyiliği, sadece dış görünüşünde değil, içsel huzurunda yatar. Gözlerimiz birbirine kilitlendi ve sessizlik aramızda bir köprü kurdu. Belki de bu sessizlikte, birbirimizin ruhlarını daha derinden hissedebiliyorduk.
Adem, derin bir iç çekişle ve yavaşça, “İyiyim, Kainat,” dedi. Ancak bu sözlerin ardında, sessizce hissettiğim bir derinlik ve karmaşa vardı. Belki de her birimiz, kendi içimizdeki karanlıkla ve ışıkla mücadele ederken, aslında birbirimizin yoldaşıydık. O an, sessizlik içinde bile birbirimizi anlama ve destekleme gücünün ne kadar büyük olduğunu fark ettim. Ve belki de gerçek iyilik, bu derin bağlantı ve anlayışın kendisinde yatıyordu.
“Adem, neler olduğunu anlatmak ister misin?” Sesimde ki titreklik, hem merakı hem de içsel bir çekişmeyi yansıtıyordu. Belki de insanın karmaşık duygularıyla başa çıkması ve onları ifade etmesi, yaşamın en büyük mücadelelerinden biriydi. Adem’in iç dünyasını keşfetmeye ve onunla derin bir bağlantı kurmaya çalışıyordum, çünkü gerçek anlamın, birbirimizin ruhlarını anlamaktan geçtiğini az da olsa biliyordum. Adem bilmiyorum der gibi kafasını salladı. Kapının açılmasıyla, cümlem yarıda kaldı.
Gelen Denizdi. “İyi misin Adem, kendini nasıl hissediyorsun?” Adem göz devirerek önüne döndü. “Evet böyle bakıyorsan, iyisin.” Denize bakarak gülümsedim. Gel işareti yaparak kapıyı gösterdi. “Sonra görüşürüz Adem.”
Adem mırıldanmayla karşılık verdi. “Umarım.” dediğini idrak etmeye çalışıyorken Deniz’in ‘hadi.’ bakışına maruz kaldığımda odadan çıktım.
“Böyle bi hastayı nakledemeyiz Kainat. En iyisi burada olması, bize ihtiyacı var ama içim rahat değil dersen, hastayı ben alabilirim.”