Açıklık, gizemli ve olağandışı bir yerdi. Fang Yuan’ın vücudunun içinde yer almasına rağmen, aynı zamanda iç organlarıyla aynı alanı paylaşmıyordu. Sonsuz derecede büyük ama aynı zamanda sonsuz derecede küçük olduğu söylenebilirdi.
Bazıları buradan mor köşk veya çin havuzu olarak bahsederdi. Ancak çoğu kişi burayı İlkel Deniz Açıklığı olarak bilirdi. Küre şeklinde olup tüm yüzeyi ince ve akışkan bir ışık zarıyla çevriliydi. Bu ışıklar, açıklık açılırken patlayan Umut Gu’nun ışıklarıydı.
Bu ince ışık zarı, açıklık kendi içine çökmesin diye onu destekliyordu, doğal olarak da açıklığın içinde bir ilkel deniz vardı. Açıklığın içindeki sıvı ayna gibi pürüzsüzdü, yeşilimsi mavi bir renge sahipti, ancak bu sıvı yoğundu ve bir bakırın parlaklığını taşıyordu. Yeşil bakır ilkel özü olarak bilinen bu sıvıyı yalnızca 1. seviye Gu Ustaları üretebilirdi.
İlkel denizinin yüksekliği açıklığının yarısına bile varmıyordu, yalnızca %44’üne ulaşıyordu. Bu da C sınıfı bir yeteneğin sınırlamasıydı. Açıklıktaki sıvının her bir damlası saf ilkel özdü ve bu öz Fang Yuan’ın kendisinin, canlılığının ve ruhunun yoğunlaşmasını temsil ediyordu. Aynı zamanda, son 15 yılındaki yaşam potansiyelinin birikimiydi. ¹
Bu ilkel öz Gu Ustaları tarafından Gu’yu yükseltmek için kullanılır. Buna sahip olması, şu andan itibaren Fang Yuan’ın resmen 1. Derece Gu Ustası olma rotasına girdiği anlamına geliyordu. Açıklığı oluştuğu andan itibaren Umut Gu’lar Fang Yuan’ın bedenine giriş yapmayı kesti.
Kendini toparlayan Fang Yuan, önündeki baskının bir duvardan hallice olduğunu hissetti; artık ileriye doğru bir adım bile atamazdı. Bu sonuç karşısında kayıtsız bir ifadeyle gülümseyerek, “Tıpkı önceki hayatımdaki gibi.” dedi.
“Daha ileri gidemiyor musun?” Akademi büyüğü küçük bir umut kırıntısına tutunarak nehrin karşı kıyısından bağırdı. Fang Yuan arkasını dönüp yürüyerek ona hareketleriyle cevap verdi.
O anda gençler bile tepki vermeye başladı. Kalabalık aniden konuşmalarla çalkalandı.
“Ne? Fang Yuan 27 adım mı yürüdü?”
“Yani o sadece C sınıfı mıydı?!”
“İnanılmaz, onun gibi bir dahi sadece 27 adım mı atabiliyor?”
Gençlerin arasında büyük bir kargaşa patlak verdi.
“Abi…” Gu Yue Fang Zheng şaşkına dönmüştü, kafasını kaldırıp Fang Yuan’ın nehri geçerek geri dönüşünü izledi. Bu gerçeğe inanmaya cesaret edemiyordu. Kendi kardeşi, yalnızca… C sınıfı mıydı?
Her zaman abisinin A sınıfı bir yetenek olacağını düşünmüştü. Hayır, sadece o değil, teyzesi, amcası ve klandaki pek çok kişi de aynı şekilde düşünüyordu.
Ancak şimdi, sonuç beklenenin tam tersiydi.
“Kahretsin, sadece C sınıfı çıktı!” Gu Yue klanı lideri iki yumruğunu sıkarak derin bir nefes aldı, sesindeki hayal kırıklığı kendini belli ediyordu.
Karanlıktan izleyen yaşlıların tepkileri karışıktı. Bazıları kaşlarını çatıyor, bazıları tartışmak için başlarını eğiyor, bazıları da iç çekerek yukarı bakıyordu.
“Sonuçlar yanlış olabilir mi?”
“Bu nasıl olabilir? Bu yöntem son derece kesin. Ayrıca her şeyi izliyorduk, hile yapması olanaksız.”
“O zaman daha önceki tüm davranışları ve zekasını nasıl açıklayacaksın?”
“Yetenek seviyesi yüksek olan gençler gerçekten de sıradan insanları aşan yeteneklere sahip olurlar. Zeka, algı, hafıza, güç, çeviklik ve benzerleri gibi. Öte yandan, bu özellikler yeteneğin kesinlikle yüksek olduğu anlamına gelmez. Her şey yine bu testin sonuçlarına göre ortaya çıkacaktır.”
“Ah, umutlar ne kadar büyükse hayal kırıklıkları da o kadar büyük oluyor. Gu Yue klanımızın soyu gerçekten eskisi gibi değil.”
…
Çorapları nehirden gelen buz gibi soğuk sularla ıslanmıştı, soğukluk iliklerine kadar işliyordu.
Fang Yuan aynı duygusuz yüz ifadesiyle yürüyor, kalabalığa doğru adım adım yaklaşıyordu. Akademi Yaşlısının ağır ifadesini açıkça görebiliyor, yüzden fazla gencin kendisine attığı bakışların farkına varabiliyordu.
Fang Yuan bu ufak gençlerin bakışlardan, şaşkınlıkla karışmış haldeki; şoklarını, küçümsemelerini, başına gelen kötü durum karşısında duydukları zevkleri ve bazılarının da kayıtsızlıklarını okuyabiliyordu.
Yüz ifadeleri aynı önceki yaşamındaki gibiydi.
Bu süre zarfında sanki gökyüzü düşmüş gibi hissetmişti. Soğuk nehri geçerken ayağı kayıp düşmüş, tüm vücudu suya batmış ve kendini kaybolmuş gibi hissetmiş. Kimse ona yardım etmek için bir parmağını bile kıpırdatmamıştı.
Bu hayal kırıklığına uğramış, soğuk ifadeler keskin bıçaklar gibi kendi kalbine saplanıyordu. Zihni kaos içindeydi, göğsü acıyla kavruluyordu. Sanki bulutlardan yere düşmüştü. Ne kadar yüksekte durursan, o kadar sert düşerdin.
Ancak bu yaşamında, aynı sahne tekrarlandığında, kalbi çoktan sükunete ermişti. Efsaneyi düşündü: Eğer bir çıkmaza düşersen, kalbini Umuda ver.
Ve bugün bu umut onun içindeydi. Az da olsa doğal yeteneğe sahip olmayan insanlardan çok daha iyiydi.
Eğer başkaları hayal kırıklığına uğramışsa, bırakın uğrasınlar. Başka ne yapabilirler ki?
Başkalarının hayal kırıklıklarının benimle ne ilgisi var? En önemli şey umudu kalbimde taşımak.
500 yıllık yaşamı ona, bir insanın hayatında meydana gelen ilginç olayların, kişinin kendi hayallerinin peşinden gittiği sürece gerçekleştiğini fark etmesini sağlamıştı. Etrafınızdaki insanların hayal kırıklığına uğramalarının veya beğenmelerinin bir önemi yoktu.
Kendi yolunda yürü, bırak başkaları nasıl isterlerse öyle hayal kırıklığına uğrasınlar ve mutsuz olsunlar!
“Ah…” Akademi Yaşlısı derin bir nefes verdi ve “Sıradaki, Gu Yue Fang Zheng!” diye bağırdı.
Fakat cevap gelmedi.
“Gu Yue Fang Zheng!” Akademi Yaşlısı tekrar bağırdığında sesi mağaranın içinde yankılanıyordu.
“Ah? Buradayım, buradayım!” Fang Zheng yaşadığı şoktan kurtuldu ve aceleyle nehre doğru koştu. Ne yazık ki kendi ayağına takıldı ve düştü, bir iniltiyle başını çarpıp nehre yuvarlandı.
Bir anda tüm mağara büyük kahkaha sesleriyle doldu.
“Fang kardeşler, özel bir şey değil.” Gu Yue klan lideri, Fang Zheng’e karşı hissettiği bir tür can sıkıntısıyla beraber alay etti.
“Bu çok büyük bir utanç!” Fang Zheng çırpındı ve suyun içinden sıçrayarak ayağa kalkmaya çalıştı. Malesef nehrin dibi çok kaygandı; düzgün bir şekilde ayağa kalkamayıp tekrar dibi boyladı. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak onu sadece daha aptal ve beceriksiz gösteriyordu. Kahkaha sesleri kulaklarını doldururken kalbi giderek daha da hızlandı.
Ancak tam o anda, aniden güçlü bir kolun onu yukarı doğru kaldırdığını hissetti. Başı nihayet sudan çıkmıştı, vücudu yeniden dengeye kavuştu.
Panik içinde yüzünü sildi ve görüşüne odaklandı. Onu, yakasından tutup yukarıya çeken aslında abisi Fang Yuan’dı.
“Abi…” Tam konuşmak için ağzını açmıştı ki demin akciğerine doğru yola çıkan nehir suları şiddetti bir öksürük krizini tetikledi.
“Haha, Fang ailesinin yeteneksiz abisi ve aptal küçük kardeşi!” Nehir kıyısında biri kahkaha attı. Diğer gençlerinde katılmasıyla kahkahalar daha da yükseldi, ancak Akademi Yaşlısı bu kahkahaları durdurmak için herhangi bir hareketti bulunmadı. Kaşlarını çatmış, kalbindeki hayal kırıklığına kendini fazlasıyla kaptırmıştı.
Fang Zheng ne yapacağını tamamen şaşırmıştı, ta ki abisinin ona “Devam et. Geleceğe giden yol ilginç olacak.” demesine kadar.
Fang Zheng’in şaşkınlıktan ağzı kocaman bir o şeklini almıştı. Fang Yuan’ın sırtı kalabalığa dönük olduğu için diğerleri tam olarak onu göremiyorlardı ama Fang Zheng, Fang Yuan’dan yayılan sakinliğin ruhunda hissedebiliyordu. Abisi, konuşurken ağzının kenarları hafifçe kalkıp derin ve düşünceli bir gülümseme ortaya çıkarmıştı.
Sadece C sınıfı bir yetenek olmasına rağmen, buna rağmen ağabey nasıl bu kadar sakin olabilirdi? Fang Zhen merak etmekten kendini alamadı, kalbi şüpheyle doluydu. Fang Yuan başka bir şey söylemedi; Fang Zheng’in sırtını sıvazladı ve arkasını dönüp uzaklaştı.
Fang Zheng çiçek denizine doğru yürürken yüzünde şaşkın bir ifade vardı. “Abimin bu kadar sakin olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ben olsaydım, ben…”
Başını öne eğmiş, dalgın dalgın yürüyordu. Ama o anda mucizevi bir sahnenin ana karakteri olduğunun farkında değildi. Sonunda daldığı hayallerden sıyrıldığında, çoktan çiçek denizinin derinliklerine dalmış, kendisinden önce kimsenin ulaşamadığı bir mesafede tek başına duruyordu.
43 adım!!
“Aman Tanrım, A sınıfı bir yetenek!” Akademi Yaşlısı aklını kaybetmiş gibi bir çığlık attı.
“A sınıfı, gerçekten A sınıfı mı?”
“3 yıl oldu, sonunda Gu Yue klanında da A sınıfı yeteneğe sahip olan bir dahi ortaya çıktı!”
Karanlıkta olanları izleyen klan yaşlıları da aynı anda çığlık atıyorlardı. Çoktan soğukkanlılıklarını kaybetmişlerdi.
“Güzel, Fang soyu bizim Chi soyumuzdan geliyor. Bu yüzden biz Chi ailesi olarak Gue Yue Fang Zheng’i evlat edineceğiz,” dedi Gue Yue Chi Lian hemen.
“Bu nasıl mümkün olabilir? Seni ahlakı ve yeteneği bozuk yaşlı çuval Chi Lian. Yeteneksizliğine rağmen gençleri kandırmakta gerçekten iyisin. Bu çocuğu yetiştirilmesi için bana, Gu Yue Mo Chen’e bırakman daha iyi olur!”
“Tartışmayı bırakın. Hiç kimse bu çocuğu yetiştirmek için mevcut klan lideri olan benden, Gu Yue Bo’dan daha nitelikli değildir. Her kimin itirazı varsa karşıma çıksın.“ Gu Yue klanının lideri çılgına dönmüş ateş kırmızısı bakışlarını, hayal kırıklığına uğramış ve cesareti kırılmış yaşlılarının üzerinde gezdirdi.
İngilizce Çevirmenin Notu:
Eğer şimdiye kadar fark etmediyseniz diye, yazarın 1. bölümde bıraktığı nottan da anlaşılacağı üzere ana karakter kötü birisi. Kesinlikle acımasız ve çok ama çok kötü biri. Eğer bu tür şeylerden rahatsız oluyor veya hoşlanmıyorsanız seriyi bırakmaktan çekinmeyin. Aksi takdirde, kendinizi gelecekte olacaklara hazırlayın!
Çevirmen Notu:
1- Açıklığın örnek bir resmini yorumlara bırakıyorum, isteyen bakar.
Bu arada İngilizce çevirmen haklı, ileride işler sarpa saracak, bu tür konularda fazla narin olanlar varsa bu kitabı okumasını önermem. Seriye boş yere +18 yazmadık.