1. Cilt - Bir İblisin Doğası Değişmez

1. Bölüm - Bir iblisin kalbi, ölümde bile pişmanlık duymaz.

  • Muhterem Bedbaht
  • 17 Eylül 2024 13:29:31
  • 0 yorum
  • 84

“Fang Yuan, İlkbahar Sonbahar Ağustos Böceği’ni sessizce teslim et, sana hızlı bir ölüm vereceğim!”

“Yaşlı bunak Fang, artık direnmeyi bırak, bugün tüm büyük adalet klanları sadece senin şeytan sığınağını yok etmek için birleştiler. Bu yer zaten çepeçevre sarılı, bu sefer kesinlikle başını alacağım!”

“Fang Yuan, seni kahrolası şeytan, sadece İlkbahar Sonbahar Ağustos Böceği’ni yetiştirmek istediğin için binlerce insanı öldürdün. Çok fazla affedilmez günah işledin.”

“İblis, 300 yıl önce bana hakaret ettin, bedenimin saflığını aldın, tüm ailemi ve dokuz kuşağımı öldürdün. O andan itibaren senden tüm benliğimle nefret ettim! Bugün, ölmeni istiyorum!”

Fang Yuan, parçalanmış koyu yeşil bir cübbe giyiyordu. Saçları dağınık ve tüm bedeni kanla kaplıydı. Etrafına bakındı.

Kanlı cübbeler, dağ melteminde bir savaş bayrağı gibi hafifçe sallandı.

Taze kan, bedendeki sayısız yaradan dışarı akıyordu. Sadece kısa bir süre orada durması bile Fang Yuan’ın ayaklarının altında büyük bir kan birikintisi oluşturmuştu.

Düşmanlar her taraftan etrafını sarmıştı; zaten kaçış yolu da kalmamıştı.

Burada ölmesi kaçınılmaz bir sonuçtu.

Fang Yuan bu durumunu açıkça anlamıştı, ancak ölüm karşısında bile ifadesi değişmedi, sakindi.

Bakışları sakindi, gözleri bir kuyudaki su birikintileri gibiydi, o kadar derindi ki sonu görünmüyordu.

“Onu kuşatan büyük adalet klanları sadece tecrübeli yaşlılardan oluşmuyordu, aynı zamanda genç ve yetenekli kahramanlar da vardı. Ağır bir şekilde çevrelenmiş Fang Yuan’ın etrafında kimi kükreyerek, kimiyse alay ederek duruyordu; kimi parıldayan gözlerle, kimiyse de yaralarını tutarak korku dolu bakışlarla bakıyorlardı ona.

Harekete geçmediler. Herkes Fang Yuan’ın son saldırısından çekiniyordu.

Bu gergin an 6 saat boyunca devam etti, ta ki akşam olana dek. Güneş son ışıklarını dağın eteklerine düşürüyordu. O anda sanki her taraf alevler içindeymiş gibiydi.

Sonunda Fang Yuan bu süre boyunca heykel misali duran vücudunu yavaşça çevirdi.

Bu değişimin karşısında tüm adalet grubu tetiklendi ve geriye doğru büyük bir adım attı.

Fang Yuan’ın ayaklarının altındaki gri dağ kayası şu anda koyu kırmızıya dönmüştü. Çok fazla kan kaybetmesinden dolayı ölümcül derecede beyazlayan yüzüne günün son ışıklarının düşmesiyle beraber parıldayan bir ışıltı kazanmıştı.

Gün batımına bakarak Fang Yuan hafifçe güldü. “Güneş mavi dağın üstünde batıyor, sonbahar ayı baharın rüzgarıyla. Sabah saç gibi güzel ve gece kar gibi, başarsan da başarısız olsan da geriye baktığında hiçbir şey kalmaz.” ¹

Bunu söylediği sırada, önceki yaşamına ait Dünya’daki anılar gözlerinin önünde belirdi.

O aslen Dünya’dan bu dünyaya geçen Çinli bir bilgindi. 300 yıl boyunca zorlu bir yaşam sürdü ve başka bir 200 yıl daha yaşadı. Yaklaşık 500 yıllık ömrü tek bir göz kırpışıyla gözünün önünden geçip gitti.

Kalbinin derinliklerinde gömülü sayısız anı tekrar yüzeye çıkmıştı, gözlerinin önünde yeniden yeşermişti.

”En sonunda başarısız oldum.” Fang Yuan, kalbinin içinde iç çekti, ancak orada pişmanlık yoktu.

Bu sonuç, öngördüğü bir şeydi. Başlangıçta kararını verdiğinde, kendini buna hazırlamıştı.

Bir iblis olmak, merhametsiz, zalim, yıkıcı ve katil olmak demektir. Böyle bir şeyin ne gökte ne de yerde yeri yoktur – dünyaya düşman olmak, bunun sonuçlarıyla yüzleşmeyi gerektirir.

“Eğer yeni yetiştirdiğim İlkbahar Sonbahar Ağustosböceği etkili olursa, bir sonraki yaşamımda yine de bir iblis olacağım!” Bu düşünceyle, Fang Yuan kendini alamayıp büyük bir kahkaha attı.

“Aşağılık İblis, neye gülüyorsun?”

“Hepiniz dikkatli olun, İblis sonu gelmeden önce bize saldıracak!”

“Acele et ve İlkbahar Sonbahar Ağustos Böceği’ni teslim et!!”

Adalet Klanları ileriye doğru harekete geçti ama tam o anda büyük bir gürültüyle beraber Fang Yuan göz kamaştırıcı bir enerji dalgasıyla çevrelendi.

İlkbahar yağmuru sessizce Qing Mao Dağı’na yağıyordu.

Halihazırda gecenin geç bir saatiydi, hafif bir rüzgar yağmurla beraber esiyordu.

Ancak Qing Mao dağı karanlıkla kaplı değildi, çok sayıda küçük ışık dağın bir ucundan diğerine gökteki ateş böcekleri misali dağılmıştı.

Bu ışıklar yüksek binalarda parlıyorlardı, on binlerce olduğu söylenemese de yine birkaç bin taneyi bulurdu.

Dağ üzerinde bulunan Gu Yue Köyü, geniş ve ıssız dağa insan medeniyetinin zengin bir dokunuşunu veriyordu.

Gu Yue Köyü’nün ortasında büyüleyici bir köşk vardı. Bu yerde büyük bir tören düzenleniyordu ve ışıklar her zamankinden daha parlaktı, şan ve şeref içinde parlıyordu.

“Ata’lar, lütfen bizi kutsayın! Bu törenin birçok yetenekli ve zeki genç adam getirmesini, ailelerine yeni bir kan ve umutlar getirmesini diliyoruz!” Gu Yue klanının patriği orta yaşlarında gösteriyordu, saçlarının bir kısmı çoktan beyaza dönmeye başlamıştı. Tören kıyafetleri olan beyaz cübbeleri giymişti. Kahverengi sarımsı zemin üzerinde diz çökerek, gözleri sıkıca kapalı bir şekilde samimiyetle dua ediyordu.

Uzun siyah bir sandığa bakıyordu; sandıkta üç kat vardı, hepsinde ata anıt tabletleri bulunuyordu. Tabletlerin her iki yanında da bir bakır tütsü vardı ve dumanları yükseliyordu.

Arkasında 10’dan fazla insan, onun gibi diz çökerek oturuyordu. Geniş beyaz tören giysileri giyiyorlardı. Hepsi klanın yaşlıları, önemli üyeleri ve yetkili kişilerindendiler.

Dua bittikten sonra, Gu Yue klanının patriği belini büktü, ellerini yere koyarak secde etti. Alnı kahverengi sarımsı zemine vurduğunda, hafif bir ses duyuldu.

Arkasındaki klan yaşlıları ve önemli üyeleri sessizce ve ciddiyetle aynı hareketleri tekrar ettiler.

Bununla beraber salon yere çarpan başların yumuşak sesleriyle doldu.

Tören bittikten sonra yavaşça yerden kalkan insan kalabalığı sessizce kutsal tapınaktan ayrıldı.

Koridorda, yaşlılar kalabalığından rahatlama iç çekişleri duyuldu ve atmosfer gevşedi. Tartışma sesleri yavaşça yükselmeye başladı.

“Zaman çok hızlı geçiyor, göz açıp kapayıncaya dek bir yıl geçti.”

“Önceki tören sanki dün olmuş gibi geliyor, hala canlı bir şekilde hatırlayabiliyorum.”

“Yarın yıllık büyük törenin açılışı, bu yıl hangi yeni kanların ortaya çıkacağını merak ediyorum.”

“Ah, umarım bazı yetenekli gençler ortaya çıkar. Gu Yue klanımızda üç yıldır hiç dahi çıkmadı.”

“Katılıyorum. Bai ve Xiong Köyü bu birkaç yılda bazı yetenekli dehalar ortaya çıkardı. Özellikle Bai klanından Bai Ning Bing, doğal yetenek konusunda oldukça korkutucu.”

Bai Ning Bing’in adını kimin ortaya attığı belirsizdi, ama yaşlıların yüzlerinde endişe tomurcukları filizlenmeye başladı.

Çocuğun nitelikleri muazzamdı, sadece iki yıl gibi kısa bir sürede zaten üçüncü seviye bir Gu Ustası olmuştu.

Genç nesilde en yetenekli kişi olarak görüldüğü söylenebilirdi. Durum öyle bir noktaya gelmişti ki, yaşlı nesil bile bu umut verici gencin kendilerine yarattığı baskıyı hissedebiliyorlardı.

Zamanla o kesinlikle Bai klanının temel direği haline gelecektir. Olmasa bile en azından bağımsız olarak oldukça güçlü bir savaşçı olacaktı. Bu gerçeği kimse sorgulamaya uğraşmadı.

“Ancak bu yıl törene katılacak gençler için tüm umutlar tükenmiş değil.”

“Haklısın, Fang Zhi’nin tarafında genç bir dahi ortaya çıkmıştı. Daha 3 aylıkken konuşmaya, 4 aylıkken de yürümeye başladı. Beş yaşındayken şiir okuyabiliyordu, istisnai derecede zeki ve özellikle yetenekli görünüyor. Ne yazık ki ebeveynleri erken öldü, şimdi amca ve teyzesinin yanında kalıyor.”

“Evet, bu çocuk daha bu genç yaşında böylesine bir bilgeliğe sahip, aynı zamanda büyük hırsları da var gibi gözüküyor. Son yıllarda onun eserlerini duydum; ‘Jiang Jing Jiu’, ‘Yong Mei’ ve ‘Jiang Cheng Zi’. Ne dahi!”

Gu Yue klanının patriği, atalar tapınağından çıkan son kişiydi. Kapıyı yavaşça kapattıktan sonra, koridordaki yaşlıların arasında süregelen tartışmaları duydu.

O anda büyüklerin Gu Yue Fang Yuan olarak bilinen genç hakkında tartıştıklarını hemen anladı.

Klanın başı olarak seçkin ve öne çıkan gençlere dikkat etmesi doğaldı. İşte bu gençler arasında Gu Yue Fang Yuan en dikkat çekici olanıydı.

Önceki nesillerin deneyimleri göstermiştir ki genç yaşta fotografik hafızaya sahip olanlar, bir yetişkinle kıyaslanabilecek fiziksel güçte olanlar ya da daha farklı doğuştan yeteneklere sahip olanlar yetişimde olağanüstü yeteneklere sahip olmuştur.

“Bu çocuk A derecesi potansiyel gösterirse, büyük bir özenle yetiştirildiği sürece Bai Ning Bing’e karşı rekabet edebilir. B derecesi olsa bile, gelecekte Gu Yue Klanı’nın bir simgesi olabilir. Ancak bu tür bir yeteneğin B derecesi olmasına ihtimal biçmiyorum, A derecesi olma ihtimali oldukça yüksek.”

Hemen öksürerek klan büyüklerine döndü ve şöyle dedi: “Millet, saat geç oldu, yarınki açılış töreni için bu gece hepiniz iyice dinlenmeli ve enerji seviyenize dikkat etmelisiniz.”

Yaşlılar onun sözleri karşısında şaşırmış görünüyordu. Gözlerinde bir miktar ihtiyatla birbirlerine baktılar.

Klan liderinin sözleri iyi niyetliydi ama herkes onun ne anlatmak istediğini biliyordu.

Her yıl bu genç dâhiler için yarışan yaşlılar, kulakları kızarana ve kafaları kanayana kadar kendi aralarında kavga ederlerdi. ²

Yarışmanın başlayacağı yarın gelene kadar iyice dinlenmeli ve kendilerini yenilemelidirler.

Özellikle de A sınıfı olma potansiyeli son derece yüksek olan Gu Yue Fang Yuan ile. Ebeveynlerinin her ikisi de ölmüş olduğu ve Fang Zhi’nin soyundan gelen iki kişiden biri olduğu gerçeğini saymazsak. Eğer biri onu ele geçirip kendi aile soyuna katabilirse, büyük bir özen ve eğitimle, yüz yıllık refahını güvence altına alabilirdi!

“Bununla birlikte, önce söylenmesi gerekeni söyleyeceğim. Yarışırken bunu adil ve dürüstçe yapın. Hile veya komplo kurarak klanın birliğine zarar vermeye izin yok. Lütfen hepiniz bunu aklınızda tutun!” Klan başkanı kesin bir şekilde talimat verdi.

“Cesaret edemeyiz, cesaret edemeyiz.”

“Bunu aklımızda tutacağız.”

“O zaman iyi geceler, lütfen kendinize iyi bakın.”

Klan büyükleri derin düşüncelerle yavaş yavaş dağıldılar.

Çok geçmeden uzun koridor sessizleşti. Bahar yağmurundan esen rüzgâr pencereden içeriye esiyordu. Klan lideri sakin adımlarla pencereye doğru yürüdü.

Dağın taze ve nemli havasını içine çekti, ne kadar ferahlatıcı bir duyguydu.

Burası çatının üçüncü katıydı, klan lideri pencereden dışarı baktı. Gu Yue Köyünün yarısını görebiliyordu.

Gecenin geç saatleri olmasına rağmen köydeki çoğu evin ışıkları hâlâ açıktı ki bu oldukça alışılmadık bir durumdu.

Yarın uyanış töreni vardı ve bu da herkesin çıkarlarını yakından ilgilendiren bir konuydu. Klan halkının yüreklerini heyecanlı ama bir o kadar da gergin bir atmosfer sarmıştı. Bundan dolayı doğal olarak pek çok kişi o gece rahat uyuyamadı.

“Bu, klanın geleceğe dair taşıdığı umutlar.” Gözlerinde dans eden sayısız ışıkla beraber klan lideri iç çekti.

Aynı sırada bir çift berrak göz, gecenin karanlığında parıldayan, içi karmaşık duygularla dolu aynı ışıklara sessizce bakıyordu.

Gu Yue Köyü, bu 500 yıl önce mi?! Görünüşe göre İlkbahar Sonbahar Ağustos Böceği gerçekten işe yaramış…” Fang Yuan pencerenin kenarında durmuş, rüzgârın getirdiği yağmurun vücuduna çarpmasına izin vererek sessizce bakıyordu.

İlkbahar Sonbahar Ağustos Böceği’nin kullanım amacı zamanı tersine çevirmektir. On Büyük Mistik Gu sıralamasında, İlkbahar Sonbahar Ağustos Böceği yedinci sırada yer alıyordu, doğal olarak etkisi sıradan olarak sayılamazdı.

Kısacası bu yeniden doğabilme yeteneğidir.

“İlkbahar Sonbahar Ağustos Böceği’ni kullanarak yeniden doğdum ve 500 yıl öncesine geri döndüm!” Fang Yuan elini uzattı, gözleri kendi genç, yumuşak ve solgun avuçlarına sabitlendi, sonra yavaşça sıkarak bu gerçeği tüm gücüyle kucakladı.

Çiseleyen yağmurun pencere pervazına hafifçe vuran sesi kulaklarını doldururken, yavaşça gözlerini kapattı ve uzun bir süre sonra açtı. İç çekti, “500 yıllık deneyim, gerçekten bir rüya gibi geliyor.”

Ama açıkça biliyordu: Bu bir rüya değildi.

 


 

Çevirmen Notu:

İngilizce çevirmenin notlarını yazıyorum ilk önce:

1- Romanın aslen adı Daoist Gu’dur.

Çince adı 《蛊真人》Gu Zhen Ren olarak telaffuz edilir. Gu bu romanda kullanılan mistik böceklerin adıdır. Reverend Insanity adını kullandım çünkü bunun Daoist Gu’dan daha uygun olduğunu hissettim, Ana karakter hiçbir şekilde bir aziz ya da iyi bir insan değildir. Aslında bir uyarı olarak, MC’nin oldukça acımasız bir kötü adam olduğunu söyleyebiliriz.

2- Gu Yue: Doğrudan çeviride Antik Ay anlamına gelir. Klanın ay şeyleriyle bir tür yakınlığı var. Burada kullanılan ‘Gu’, mistik Gu böceklerden farklı bir Çince karakterdir.

Sıra bende:

1- Şiir süper değil mi, bence de. Çince kaynağına kadar indim yine anlamadım.

Asıl hali şu: “The sun sets above the blue mountain, the autumn moon with the wind of spring. The morning is fine like hair and night is like snow, whether you succeed or fail when you look back there’s nothing left.”

Çevirideki ay zaman dilimi olan değil gökteki ay.

2- “Kulakları kızarana ve kafaları kanayana kadar” Bu sözde sanırsam laf dalaşından bahsediyor, ağır pazarlık çevireceğiz gibi bir şey olması lazım.

No results available

Reset