“Dikkat edin!” Barbara, alacakaranlık mağarada kendisine doğru koşan yedi sekiz gobline, dev baltasını savurmadan hemen önce seslendi.
Onları uyarıyor gibiydi ama tabii… goblinler anlamadı.
Foşş!
Bir sonraki anda mağara duvarları kana bulandı.
Engebeli mağara zemininde ve taştan çıkıntılarla dolu dar bir tünelde, dev bir baltayı özgürce savurabilmek, nasıl bir ustalık gerektiriyordu?
Barbara, koridorlara çıkmaya cüret eden aptal goblinleri süpürmeye devam ederken, umursamadı. Bir katliam yaparken düşünmeyi sevmez, bedeninin savaşın ritmiyle hareket etmesine izin verirdi.
Zebil, Demirderi ve Çataldil ise oyuklar arasında adeta mekik dokuyorlardı. Bıçaklar ve kılıçlar bir iniyor bir kalkıyor, kalkanlar adeta bir müzik aleti gibi şakırdıyordu. Tünellerin kederli goblin çığlıkları ve yoğun bir kan kokusuyla dolması uzun sürmedi.
“HAAA!” Tekeş simsiyah kalkanı ile bir başka goblini sinek gibi duvara çarpıp, pelte haline getirdi. Duvarda geriye kalan yeşil renkli viskoz karmaşadan görüldüğü üzere, zavallı yaratığın eti ve organları birbirine geçmiş ve hamur haline gelmişti.
Bu sadece kalkanın inanılmaz olmasıyla açıklanamazdı. Bunun için Tekeş’ın kaba kuvvetinin korkunç bir güce ulaşmış olması gerekiyordu.
Lilith onları acımasızca ateşe verirken; yanık et kokusu, kan kokusuna karışıyordu.
Buradaki durumu daha iyi anladıktan sonra hepsi vahşileşmişti. Önlerine çıkanı affetmiyorlardı.
Bu sırada Adam, hızla başka bir mağaraya daldı…
“Kyaaa!”
İçeride çığlık atan beşer kızları görünce şaşırsa da çevik hareketleri durmadı. Hemen odadaki savunmasız goblinlerin ortasına yaralı bir kaplan gibi daldı ve önüne çıkanı süpürürken, hiçbir şey hissetmeyen soğuk kanlı bir katil gibiydi.
Kızlar hemen sağa sola kaçıştı.
İçerideki kızların hepsi Boynuzlu Tavşan kavminden görünüyordu. Beyaz uzun kulakları, mavi saçları, alınlarındaki zarif boynuzlar ve arkalarında korkuyla titreyen pofuduk kuyrukları yerli yerinde gözüküyordu.
Dövülmüş ve tecavüze uğramış olsalar da hepsi iyi görünüyordu. Belki de henüz gebe olmadıkları için, herhangi bir uzuv kayıpları yoktu. Adam’ın bunları nasıl tahmin ettiğine gelince… şey, çünkü hepsi çıplaktı.
Buraya goblinler tarafından hapsedilmiş ve gebe kalmaları için sürekli tecavüze uğrarlarken, damızlık hayvan muamelesi görüyor olmalıydılar.
Adam eski hallerinin muhteşem birer güzellik olması gerektiğini düşündü. Öyle ki, kendi mağaralarında onların güzellikleriyle karşılaştırılabilecek dişilerin sayısı bir elin parmakları geçmezdi.
“Ahhhh! Geber!!!”
Adam, onların şimdiki hallerini görünce daha da öfkeyle kükredi. Burası benzer görüntülerle doluydu. Hemen silahına ulaşmayı başaramayan çıplak bir goblinin kafasını uçurdu. Kan bir çeşme gibi fışkırdı. Adam şimdi goblin kanıyla kaplı, cehennemin derinliklerinden çıkmış korku verici bir yaratık gibi görünüyordu.
Kızların çığlık atmasına şaşmamalı!
Klank!
Adam’ın parlayan gümüş işlemeli mızrağı, paslanmış kalın bir kılıç tarafından durduruldu. İlk bakışta kılıçtan çok, yıllardır kullanılmış dev bir satıra benziyordu.
“Ugh!” Karşısındaki hobgoblin, satırı mızrağa çarptığında inledi.
Goblinler genelde sayılarla savaşırlardı ya da rakiplerini hazırlıksız yakaladıkları tuzaklara çekerdi. Fakat şimdi hazırlıksız yakalanan kendileriydi. Güvende hissettikleri ve rahatladıkları yuvalarında savaşmak zorundaydılar.
İlk başta etrafta fazla goblin yoktu. Meydandaki eğlenceye katılmak yerine etrafta olan goblinler, genelde dinlenmek ya da çiftleşmekle meşguldü.
Bu durum, Adam ve grubu için iyi bir haberdi. Çünkü yattıkları yerden panik içinde fırlamak zorunda kalan goblinler, toplanacak zamanı bulamadan, savaşın alevleriyle çevrelendiler ve ne yapacaklarını bilemediler. Böylece çoktan paniğe kapılmışlar, sağa sola kaçışmakla meşgullerdi.
Ama sonuçta vahşi ve acımasız yaratıklardı. Bu yüzden kaçmak yerinde karşı koyan goblinler de vardı ama Adam ve diğerlerinin giydiği lüks ekipmanlara karşı çaresiz kalıyorlardı.
Bu durumun tek istisnası, karşısındaki gibi bir hobgoblindi.
Sıradan bir hobgoblin, güçlü bir beşerle eşleşirdi. Güçlü bir hobgoblin ise en az iki ya da üç beşerle savaşabilirdi.
Adam, darbenin etkisiyle titreyen mızrağını zorlukla tutarken, elleri uyuşmuş bir şekilde geri çekildi.
Karşısındaki hobgoblin de çıplak olduğu için patlayıcı kaslarının açık yeşil teninin altında nasıl şiştiği görülebilirdi. Boyu iki metreye ulaşmış, Adam’dan biraz daha uzundu. Kolları ve bacakları kalın, beli kova gibi genişti. Hareket ettikçe savrulan iri göbeğine aldırmamak gerekirdi, zira elindeki ürkütücü satırla birlikte çok çevik görünüyordu.
“Bu lanet olası s.ktiğimin beşerleri de nereden çıktı!”
Çirkin sivri dişlerinin arasından uzanan dili, bağırırken etrafa tükürükler savurmaya devam etti. Bazen kendi lisanında bazen de ortak lisanda hakaretler ediyordu.
Az önce işkence ettiği dişi, hala bacaklarında yeterli güç bulamadığı için yerde titrerken, hobgoblinin şehvetle uyuşmuş gözleri bir anda netleşmiş, önündeki manzara karşısında şaşkına dönmüştü.
“Oh?” Pörtlek gözleri bir anda Adam’ın mızrağına takıldı. “Bu silah neden tanıdık geliyor? Zırhın da…”
“Çirkin bir yaratık için fazla konuşuyorsun!”
Hobgoblinin kafasının karışmasını fırsat bilen Adam, hemen harekete geçti. Bu canavarla doğrudan çarpışmaya cesaret edemedi. Zira saf güç açısından ondan aşağı olduğunu, az önceki darbe alışverişinde hemen fark etmişti. Elleri hala titriyordu. Bu yaratığın önünde savunmasız bir çocuk kadar zayıftı. Tek hatasında kafası uçardı!
Sadece çevik hareketler yapabilir ve sahip olduğu eşyalara güvenebilirdi.
Hemen hobgoblinle tekrar çarpışmaya başladılar. Bir kaç vuruşmadan sonra hobgoblin, Adam’ın kafasını koparmak için elindeki satırı yatay olarak savurdu. Adam’un boyu zaten daha kısaydı. Kolayca eğildiği düşünülebilirdi ama kelimenin tam anlamıyla kıl payı kurtulmuştu! Zira son anda eğilmeyi başarırken, az önce kafasında olan bir kaç beyaz tel, şimdi havada süzülüyordu.
Biraz daha yavaş olsaydım, saçlarım yerine kafam uçuyor olurdu!
Adam fazla düşünmeye cesaret edemedi ve karşısına çıkan ender fırsatı değerlendirdi. Mızrağını savurmak için zamanı yoktu, bu yüzden sadece düz bir şekilde ileri itebilirdi.
Daha biraz önce beşer dişilere tecavüz etmekle meşgulken, kendini aniden canı için savaşırken bulan hobgoblin; çoktan sertleşmiş çubuğunu yumuşatacak zamanı nereden bulabilirdi?
O çirkin şey, önünde sallanıp duruyor, Adam’ın dikkatini dağıtıyordu. Bu her beşer erkeğin gururunu inciten şeyi koparmalıydı!
Gümüş mızrağın, üçgen şeklindeki sipsivri ucu sertçe saplandı. Hangi mızrağın daha sert olduğu hemen belli oldu!
Tecavüzün sapkın heyecanı, savaşın adrenalin patlamasıyla birleşmiş olacak ki, hala sıcak bir demir kadar sert olan koyu yeşil çubuk, üzerindeki ihlal edilen dişinin bakire kanıyla beraber koptu!
“AAhhhhhhhhrrrrrr!” Yürek parçalayan bir çığlık duyuldu.
Adam, adil görünen birebir savaşta böyle utanmaz bir hamle yapmasına hiç utanmıyordu. Zira etrafta korkudan solgunlaşmış dişileri gördükçe daha fazlasını yapabilmeyi diledi. “Şimdi intikamları alınmış sayılır!”
Hobgoblinin çılgın kükremesiyle dişiler iyice korksa da aklını kaçıranlar da vardı.
Pat! Pat! Pat!
Daha yeni tecavüze uğradığı için yerden kalkamayan dişi, eline geçirdiği bir kayayla önünde düşen et parçasını, bir solucan gibi ezmeye başladı ve her yere kan sıçrattı.
“Hehehheeee…!” Çıldırmış gibi gülüyordu!
Adam da önündeki aşağılık yaratığa acıyacak değildi. Saldırılarına devam etti. Adam hızını korurken, bacaklarının arası yeşil kanla kaplanan hobgoblin gittikçe yavaşlıyordu. Yakında Adam’ın hareketlerine uyum sağlamakta zorlanmaya başladı.
İyi değil! Tehlikeyi fark eden hobgoblin hemen geri çekilmeye başladı ve kaçarken köşede saklanan dişilerden birini, el çabukluğu ile yakaladı.
“Yaklaşma!” diye bağırırken beklemeyi göze alamadı ve hemen dişiyi Adam’a doğru atarken, arkasını dönüp kaçtı.
“Aaahh!”
“Dikkatli ol!” Ağzı yüzü kan içinde kalmış, mavi saçlı bir dişiyi zarifçe yakalayan Adam, onunla daha fazla ilgilenemedi.
Hemen kaçan hobgoblinin peşine düşüp, oyuğun arka tarafındaki kapıdan çıktı ve karşı koridora geçti.
“Dikkat olun!”
Şu an tüm koridorlarda olduğu gibi burada da şiddetli bir savaş sürüyordu. İrili ufaklı pek çok goblinle çarpışan beşerler, Adam’ın sessiyle irkildiler.
“AHHrrr! Çekilin önümden aşağılık böcekler!”
Can havliyle kaçan, hadım edilmiş hobgoblin ise satırını şiddetle salladı ve meşgul bir beşeri, belinden ikiye böldü. Onunla savaşan goblinler bile affedilmemişti.
“Hayırrrr!”
Adam öldürülen beşeri yakından tanımasa da kendini suçlu hissetti. “Seni öldüreceğim!”
Hobgoblin, iri cüssesiyle koridorlarda koşmaya devam etmek istedi, zira patronun da olduğu yuvanın meydanına ulaşmaya çalışıyordu. Gelen misafir için meydanda bir şenlik vardı. Muhtemelen buradaki katliamdan haberleri yoktu!
Ama her tarafının beşerlerle sarılacağını fark edince hemen bir başka oyuğa atlarken, meydana ulaşma fikrinden vazgeçti.
“Hay aksi!”
Bu oyukta sadece sıradan goblin yavruları ve onları beslemekten sorumlu bir kaç dişi goblin ile köşede kendiyle meşgul yaşlı bir goblin görünce, bir an için yenilmiş hissetti.
Zira kaçabileceği en kötü mağarayı seçmiş görünüyordu…
Mağaradaki yaşlı goblinin çenesinde büyümüş ak sakalları, kafasındaki bir kaç tel ağarmış saç telinden daha fazlaydı. Bu da ona yaşlı ve bilge bir görünüm veriyordu. Belki de bu yüzden, goblin yavruları mağarasında yaşıyor, onların büyütülmesiyle ilgileniyordu.
Lakin bu çok şey görüp geçirmiş, bilge görünümlü yaşlı goblin, şu anda hiç de yaşına uygun davranmıyordu. Sahne tam olarak şeyleydi…
“Hadi kızım, inat etme de deden seninle ilgilensin! Hih hi hi…”
Yaşlı goblin, buruşmaya başlamış cansız ellerini ovuşturdu ve köşeye sıkıştırdığı küçük bir beşer dişisinin açıkta kalan baldırlarına uzandı. Niyeti bozmuş bir ifadesi vardı. Küçük kızın direnmeye başlamasıyla kollarını sımsıkı tuttu ve ne olursa olsun bırakmayı reddetti.
“İstemiyorum, istemiyorum! Bırak beni!” Kız ne yaparsa yapsın aniden belirip kendini yakalayan bu yaşlı goblinden kurtulamıyordu.
Kızın alnından zarif bir boynuz yükselmişti. Kar beyazı boynuz, güzel desenlerle kaplı, boğum boğum büyümüştü. Ucu sivri olsa da gerçek bir kullanımı olamayacak kadar küçüktü.
Kızın büyük ve sulu gözleri, küçük oval yüzünde, gökteki yıldızlar gibi parlarken; kıvırcık mavi saçları bir şelale gibi omuzlarına dökülmüştü. Bir çocuk gibi görünen olgunlaşmamış bedeni, loli olarak tabir edilen tiplerdendi ki, bu tam da sıradan goblinlere göreydi.
“Kız kardeşlerimin yanına dönmeme izin ver!” diye çırpınmaya devam etmekten başka şansı yoktu. “Diğerlerinden korkmuyor musun!?”
Kız, az önce Adam ve hobgoblinin savaştığı mağarada, diğer kızlarla beraber dinleniyordu. Birden ortaya çıkan bu yaşlı şey, belki de diğerlerinden daha küçük göründüğü için onu kaçırmıştı. Acı olan ise, kabile arkadaşlarının yaşlı bir gobline bile direnmeye cesaret edememesi ve kaçırılmasına izin vermeleriydi.
“Hmph! Dönüp ne yapacaksın?” Yaşlı goblinin tutuşu sıkılaşmıştı. “Tecrübesiz çocuklar tarafından tecavüze uğramanın nesi iyi ha? Sadece benim gibi hobgoblin yavruları olan tecrübeli bir yaşlı, ihtiyacın olanı verebilir. Kaç dişiyi becerdiğimden haberin var mı senin?”
Yaşlı goblin tecavüzleriyle utanmazca övünüyordu. Hatta hobgoblin yavruları olduğunu iddia edecek kadar palavralarında iddia ediyordu.
“Ühühü… Ughvaaa! İstemiyorum dedim!” Kız hareketleri sertleşen bu canavarın karşısında ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu. “Dur! Ne yapıyorsun? Bırak, oraya dokunma!”
“Kikiki! Şimdi görürsün…” Yaşlı goblin kendini küçük kıza zorlamaya başladı. Sivri tırnaklarla dolu kemikli elleri, kızın süt gibi lekesiz bacaklarını okşamaya başladı. Bir eli yeni olgunlaşmaya başlayan kar tepelerini avuçlarken, gözleri şehvetle parladı. Hemen uçlarındaki küçük kirazları tuttu ve şiddetle sıkıştırdı.
“Mmmm! Acıyor, bırak!” Küçük kız yalvarmaya devam ederken, bakışları buğulandı. Yaşlı goblinin hareketleri daha da vahşileşti. Hatta uçlarını ısırmaya başladı. Kız, böyle vahşi hareketlerle istila edilirken, sıkıca sıkıştırdığı bacaklarında bir açıklık oluştu.
Eski canavar, fırsatının geldiğini düşündü. Sonunda bugün istediğini alacaktı!
Hemen kafasını oraya gömdü ve uzun diliyle ahlaksız şeyler yapmaya başladı…
Normal şartlarda artık yakalanan beşer dişilere yaklaşmasına izni yoktu. Zira yaşıyla bir tanesini gebe bırakması çok zordu. Sadece israf ederdi. Artık sadece yavru goblinleri büyütmekle ilgilenmesi gerekiyordu. Canı isterse hala goblin dişilerle eğlenebilirdi ama onların da hepsi yavrusu olacak yaştaydı. Kim onunla çiftleşmek ister ki?
Sadece köle olması için yakalanan savunmasız beşer dişiler vardı. Üstelik göze daha hoş görünüyorlardı. Sonuçta eski alışkanlıkları unutmak zordu.
Az ötede bir yavruyu emziren genç ve güzel bir dişi goblinin, bu sahne karşısında gözleri nemliydi. Utanmaz adam! Beni Patron Gork ile tanıştıracağını söyleyip kandırdın. Şimdi de beşerlerle oynuyorsun! Hmph! Gözlerin çıksın!
“Heh he he… Oynaşma, düzgün dur!”
Yaşlı goblinin keyfi yerindeydi. Eski kemiklerinde çok fazla gücü kalmasa da bu zayıf bir beşeri bastırabileceğine emindi! Üstelik bu gün özellikle şanslıydı.
Zira bugün özel bir gündü ve goblinlerin çoğu meydandaki şenliğe katılmıştı. Bugün önemli bir misafirin geldiği söyleniyordu ama bir ayağı çukurda olan yaşlı goblinin tüm aklı yakalanan kölelerde olduğu için kim olduğunu bile bilmiyordu. Tek bildiği bir ‘demir ork’ olduğu idi. Onu da uzaktan gördüğü için biliyordu, zira görünüşleri çok belirgindi…
Kıvırcık mavi saçlı kızın kızın adı Bonbon idi ve etrafta devriye gezerken Yırtıkkulak ile dalga geçen goblinin de tecavüz ettiği şanssız beşerdi. Normal şartlar altında bir kaç goblin üzerine çullanır ve onu acımasızca kirletirlerdi. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. İntihar etmelerine bile imkan yoktu.
Ama şimdi tek bir goblin, üstelik yaşlı bir tanesi onu aşağılıyordu. Artık buna dayanamıyordu. Keşke biraz daha güçlü olsaydım. O zaman belki Yıldırım Prensesi’nin korunan hizmetçilerinden biri olarak seçilebilirdim…