Azmış mağarada hayat olağan akışındaydı. Zaten her zaman birilerinin öldüğü ya da kaybolduğu bu yerde Adam’ın gitmesi de pek bir şey değiştirmemişti açıkçası. Sadece bazı kişilerin hayatı değişmişti.
“Neredesin Adam…” Lilith her zamanki gibi karanlık tünelin girişinde otururken iç çekiyordu. “Gerçekten söyledikleri gibi ölüp gittin mi?”
Burada oturup bir süre tünele bakmak, Lilith’in rutini haline gelmişti. Adam gittiğinden beri her zaman buraya uğrar ve sadece karanlığa bakarak vakit geçirirdi. Ateşini kontrol edebilseydi belki onu aramaya çıkardı ama şimdilik, sadece beklemek geliyordu elinden.
Gözleri son zamanlarda hep kırmızıydı. Ağladığını kimse görmemişti ama yüzünde büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk asılıydı her zaman.
Adam’ı bu kadar umursadığını kendisi bile bilmezdi.
“Beklemeyi bıraksan iyi olur.” arkasından bir ses geldi. Gelen Zebil idi.
Her zaman Lilith’in bir süre burada beklediğini ve zamanını boşa geçirdiğini biliyordu. Bir süreliğine ona müsaade etmeye karar verse de artık bitmeliydi. “Yetişimine odaklanmalısın. Buzu bir an önce kırıp dışarı çıkamazsak, hepimiz boş yere öleceğiz!” sertçe söyledi.
Bu laftan anlamaz kıza biraz daha sert davranmanın zamanı çoktan gelmişti.
Lilith, kırmızı gözlerle ona baktı ve “Merak etme yetişimimi aksatmıyorum!” dedi. Yumrukları sıkılmıştı. Adam’ın, Zebil yüzünden kaçtığını biliyordu.
Bir anda etrafında şiddetle titreyen, görünüp kaybolan, küçük kırmızı noktalar belirmeye başladı ve sıcaklık artmaya başladı. Lilith’in gözleri parlamaya başlarken, saçları hiç rüzgâr olmamasına rağmen uçuşmaya başladı.
Lilith’in ilerlemesini gören Zebil, memnun bir şekilde başını salladı. “Güzel… Nefretini ateşe dönüştürebilirsin. Eğer gelişimine yardımcı olacaksa, benden istediğin kadar nefret edebilirsin. Sonuçta bu mağaranın şefi olarak sorumluluklarım var. Hepinizi buradan canlı çıkarmak gibi… Buna sen de dahilsin…”
Arkasını dönüp gitmeden önce, “Ama şunu da bil. Adam’a gerçekten zarar vermeye çalışmıyordum. Dinlemeyip kaçmayı seçen kendisiydi.” dedi.
Lilith, Zebil’in mağrur şekilde ayrılışını izledi. Sonuçta tecrübesiz küçük bir kızdı. Zebil’in manipülasyonuna nasıl dayanabilirdi?
Bu yüzden ona hak vermeden edemedi. Burada zaman kaybetmek yerine bir an önce asasına kavuşmalı ve taşkınında ustalaşmalıydı.
Ayrılmadan önce son bir kez karanlığa baktı ve mırıldandı: “Çok erken ayrıldın…”
Kulağının arkasına iliştirilmiş, kuru bir yosun parçasını eline aldı ve akan suya bırakmadan önce son bir kez kokladı. Adam’ın hediyesiydi. Basitçe fazla olgunlaştığı için çiçek açmış bir yosundu ama Lilith, onu yanından hiç ayırmazdı.
“Hehe…” Aklına gelince gülümsedi. “Sadece senin gibi bir aptal, çiçeklerin güzel kızlar için açtığını düşünür…”
İki damla gözyaşıyla birlikte çiçeği de suya bıraktı ve arkasını dönüp ayrılmak istedi.
İki adım attığında üçüncüsü gelmedi. Yerinde donmuş gibiydi. Bir süre bekledi… Belki de son anda bir mucize olmasını umuyordu. Arkasını dönüp bir kere daha baktığında, “Tsk! Ulu Pan! Hala mucizelere inanmayı bırakmadım mı?”
Bırakmakta zorlandığı için kendisini küçümsedi. Sadece konu Adam olduğunu için, bu seferlik bir mucize olmasını ummuştu ama nafile. Sadece döndü ve yalnız bir şekilde uzaklaştı…
Karanlıkta sessiz bir iç çekiş duyuldu…
Tünelin dipsiz karanlığında iki beyaz göz parladı. Adam, başından beri karanlığın içindeydi ve her şeyi görmüştü…
Lilith yerinde dondu. Kaskatı kesilmişti. Tam da tüm umudunu bıraktığında, arkasından zayıf bir ses geldiğini sandı ama emin olamadığı için de dönmeye korktu.
“Güzel kız… Çiçeğini düşürdün!” Adam’ın sesi bu sefer net bir şekilde duyuldu.
“Adam!” Lilith hemen döndü ve tekrar tünelin ağzına koştu. “Sen misin? Gerçekten sen misin?”
“Başka birini mi bekliyordun yoksa?” İma dolu bir ses, karanlık tünelde yankılandı.
Lilith karanlıkta bir şeyler görmek için çabaladı ama hiçbir şey göremedi. Sadece karanlıkla konuşuyor gibiydi ve aklının ona oyunlar oynadığından şüphelendi.
“Sensin işte biliyorum.” Lilith bu sefer emindi. “Bu tarafa gel. Neden çıkmıyorsun?”
Adam hareket etmedi. “Eğer gerçekten eminsen, karanlığa gelmeye cesaretin var mı?”
Lilith ayaklarını yere vurdu. “Ne oynuyorsun! Çabuk çık! Ne zamandır seni beklediğimi biliyor musun?” Bir süre bekledi ama ses gelmedi. Birkaç kez daha seslendi ama cevap yoktu. “Tamam sen kazandın! Orada dur geliyorum. Beni yakalaman lazım!”
Adam bilerek Lilith’i kızdırıyor değildi.
Tıpkı kendisi gibi Lilith’e de ‘o adımı’ attırmaya çalışıyordu. Birlikte olabilmelerinin tek yolu buydu. Eğer karanlıktan korkmaya devam ederse, eğer o adımı atmayı ertelerse, fiziki olarak bu mağaradan çıkabilse bile zihni hep burada kapana kısılır kalırdı.
“Şimdiye kadar hep benimle ilgilendin. Yaralarımı tedavi ettin ve birlikte büyüdük. Şimdi seninle ilgilenmeme izin ver…” Adam mırıldandı. “Benim yüzümden karanlığa girdiğin her seferde, seni tutmak için orada bekliyor olacağım.” Kendisine doğru tamamen kör bir şekilde ilerleyen güzel kıza doğru kararlı adımlarla yaklaştı…
“Ahhh!”
Lilith sert bir şeye çarparak durduğunda panikledi.
“Korkma… Benim…” O hep duymayı arzuladığı sıcak sesi, kendisini sarıp sarmalayan sıcak bir kucak takip ettiğinde, Lilith sonunda rahatlayabildi. “Sonunda sensin…Ühühühüüü….”
Adam’un kucağına düştüğünde bunca zamandır ağlamayı reddeden inatçı kız sonunda içini boşaltabilirdi. Gözlerinden düşmesine engel olamadığı sevinç gözyaşları yüzünden utanmış ve Adam’ın görmemesi için başını, onun göğsüne gömmüştü.
Adam, sessizce ağlayan kıza sarıldı. “Çok acı çektin…”
Hıçkırık….
Orada ikisini de kucaklayan karanlığın içinde birbirlerine sarılarak bir süre durdular. Lilith sonunda ağlamayı bırakabildiğinde, bir yumrukla kendisini Adam’dan uzaklaştırırken, “Boyun uzamış…” dedi.
Karanlıkta hiçbir şey göremese de sarılırken eskiden kendisinden kısa olan Adam’ın en az kendisi kadar uzadığını anlamıştı. Üzerinde kıyafetler var gibiydi ama Lilith hala sertleşmiş göğüs kaslarını hissedebilmişti. “Kendine iyi bakmışsın. Bir de beni endişelendiriyorsun.”
“Çok mu endişelendin?”
Lilith hemen inkâr etti. “Hepimiz endişelendik. Tekeş ne kadar zayıfladı haberin var mı?” dedi ve konuyu kendisinden uzaklaştırmak için, “O kız bile… Flam bile gelip seni bekliyordu!”
“Hahaha….” Adam arkadaşlarını duyunca gülmeden edemedi. “Onların derdi başka…”
Tekeş ve Flam’ın, o olmadan kör kurbağalarla ziyafet çekmeye devam edemediğini biliyordu. Fiziksel olarak en çok sıkıntıyı onlar çekmiş olmalıydı. Lakin duygusal olarak en çok yıpranan kişi önündeydi.
“Kasıtlı olarak yapmadım…” diyebildi sadece. Mağarada güvenli bir ortam oluşturmadan diğerlerini çağırmak istemedi.
Lilith, Adam’ın başından bazı şeylerin geçtiğini fark edebiliyordu ama bir şekilde tepkisini göstermek istedi. “Hmph! Peki niye dışarı gelmedin? Bir de benimle oynuyorsun!”
“Hehehe!” Adam zayıf bir şekilde gülümsedi. “O da kasıtlı değildi. Sadece diğerlerinin beni henüz görmesini istemedim.”
“Neden ki?” Lilith sordu. “Hala Zebil’den korkuyorsan hiç çekinme. Asama kavuşmama az kaldı. Artık sana dokunamaz!”
Adam’ın aklına asadan bahsettiğinde bir şey geldi ve “Hadi gidelim. Sana bir şey göstereceğim…” dedi ve Lilith’in elini tutarak çekmeye çalıştı.
Lilith karanlık tünelden hala çekiniyordu. “Nereye gidiyoruz? Hadi geri dönelim.”
Adam ona baktı, “Bana güveniyor musun?” diye sordu.
Lilith hazırlıksız yakalandığı için biraz bocalasa da Adam’ın kendinden emin sesi karar vermesine yardımcı oldu. “Hmph! Bana soru sorup durmada cevap vermeye başla…”
“İyi… Karanlığın sonunda istediğin cevapları alacaksın” Adam tekrar yürümeye başlamadan önce dedi. “Asana kavuşman sandığından bile yakın olabilir…”
Adam tünelde Lilith’in elinden tutup bir süre ilerledikten sonra durdu ve arkasına baktı. Yeterince uzaklaştıklarından emin oldu.
Lilith, “Ne oldu?” diye sordu.
“İlginç bir şey görmek ister misin?” Adam, beline astığı bir keseye uzanırken karşılık verdi. Keseyi açtığında ise karanlık tünel bir anda gündüz gibi aydınlandı.
“Parlayan taşlar!” Lilith hiç bu kadar parlayan taşı bir arada görmediği için hemen şok içinde bağırdı.
Adam en parlak olan beyaz renkli taşlardan getirmişti. Keseden iki tanesini aldı ve birini Lilith’in şaşkın bakışları altında ellerine tutuşturdu. Sonra etrafa bakındı ve keseyi daha sonra arkadaşları için büyük bir taşın altına sakladı.
Tekrar Lilith’in elini tuttu ve “Bir kese yüzünden bu kadar şaşırma. Hedefimize varıncaya kadar bekle…” dedi.
“Olabilir mi?” Lilith, Adam’ı takip ederken, zihninin çılgınca çalışmasını engellemeye çalıştı…