4: Uyanış

  • HiperTale
  • 26 Şubat 2024 16:12:50
  • 0 yorum
  • 2

Adam geldiğinden beri Lilith’in artık yumurtasından başka bir oyuncağı daha vardı. Üstelik bu oyuncak çok daha eğlenceliğiydi. Hareket edebilir ve tekmelendiğinde ses çıkarırdı. Yumurtanın aksine sarılmak için yumuşak ve sıcaktı. Hatta size geri sarılabilirdi bile!

Lilith önceleri yumurtasını sımsıkı tutarak uyurdu. Şimdi ise bir kolunda yumurtası, diğer kolunda da Adam’ın başı olmadan ağlamayı bırakmazdı. Adam onun için sadece uzuvları olan daha büyük bir yumurtaydı ve ikisi de ona aitti.

Mağaradaki çocuklar gelecek ruhpanlarına çok iyi bakıyorlardı. Sonuçta buradan çıkabilmeleri ve dışarıdaki vahşi dünyada hayatta kalabilmeleri ona bağlıydı.

Adam ise istenmeyen, bu saatten sonra yer ve yiyecek israfı olarak görülen son çocuk olsa da Lilith sayesinde şimdilik bu bakımdan faydalanabiliyordu. Kutsal Çocuk olduğu için çekinmeseler, onu çoktan terk ederlerdi ya, pan yılanı için kurban seçilmesi iyi olmuştu. Bu sayede en azından bir işe yaramış olacaktı.

Lilith ve Adam yavaş yavaş büyürlerken işler bir noktada ilginçleşmiş ve aralarından birisi uyanmaya karar vermişti…

Devran belirsiz dönüşünü sürdürürken, Lilith değerli oyuncakları ile oynayarak ve onlara sarılıp uyuyarak vaktini geçiriyordu. Ta ki eli, orada olmaması gereken yabancı bir şekle denk gelene kadar…

Önce irkilse de hemen uyanacak kadar da şaşırmamıştı. Durmak bilmeyen kıpır kıpır minik elleri hemen bu yeni şekli araştırmaya başladı.

Bir oyuktu.

Bu oyuğun Adam’ın ağzı, burnu ya da gözleri olmadığını anladığında ise iyice meraklandı ve hemen parmağını içine sokmaya direnemedi.

“Ingaaa!” Ama bunu yapar yapmaz hemen acı içinde ağlamaya başlaması uzun sürmedi.

“Ne oldu?”

“Lilith ağlıyor. Kesin yine Adam yüzündendir!”

Hemen ruhpanla ilgilenmesi gereken çocuklar, oraya koştu. Adam bile minik gözlerini açmıştı. Zira normalde sadece istediği olmayınca ağlayan Lilith’in, bu sefer farklı ağladığını, canının yandığını hissetmişti.

“Kırılmış!” Gelen dişiler hemen bağırdılar ve daha fazla yaklaşmak yerine mesafelerini korudalar. “Pan yılanı sonunda yumurtadan çıkacak!”

Pan yılanının nihayet yumurtasından çıkması çok önemli bir olaydı. Zira pan yılanları ilk defa yumurtadan çıktıklarında ruhpanlarını seçer ve aralarında özel bir bağ kurulurdu. Bu yılanın annesi onun için bir seçim yapmıştı ama yeni doğan yılanın farklı bir seçim yapma ihtimali hala vardı.

“Kimi seçecek kimi?”

“Gerçekten Lilith mi?”

“Keşke beni seçse….”

Tüm çocuklar, özellikle dişiler orada toplanmış hem bu özel ana tanık olmak hem de şansın onlardan yana olup olmadığını görmek istiyorlardı. Zira ruhpanlar yalnızca dişilerden seçilirdi.

“Uzaklaşın! Uzaklaşın!” Zebil de hemen oraya koştu ve adamları ile diğerlerini uzaklaştırmaya başladı. Bu açgözlü veletlerin kutsal seremoniyi bozacağından korkuyordu.

Zira Zebil bile tam olarak ne olacağından emin değildi!

Pan yılanları kutsal yaratıklar olmalarının yanı sıra son derece gizemli canlılardı. Büyük Evren Yılanı Pan’ın kutsal elçileri olduğu söylenirdi. O ne demekse…

Onların sığ akılları için fazla anlaşılmazdı. Normal şartlarda bu ana kadar bir kaç yaşlı hayatta kalmalıydı ama hepsi öldü. Bu yüzden Zebil hiç bir şeyin ters gitmemesi için dua edebilir ve elinden geleni yapabilirdi.

Yaralıgöz bile sıkılmış ve ilginç bir şeyler görme umuduyla oraya gelmişti. Lilith ya da yumurtadan önce Adam’a ilişti gözleri. “Sonunda vaktin doldu galiba küçük adam…”

Kollarını iri göğüslerinin üzerinde kavuştururken, yumrukları farkında olmadan sıkılmıştı. Heybetli figürüyle orada sarsılmaz bir kaya gibi dimdik dururken, kötü bir şey olursa ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Hiç anlamadığı mistik bir ayini bölmeli ve Adam’ı kurtarmalı mıydı? Sonra ne olacaktı peki?

Bir şeytanı kızdırmaya hiç niyeti yoktu…

Bu sırada Lilith parmağını çoktan oyuktan çekmişti ama ağlamayı bırakmamıştı. Çünkü şimdi minik parmağını ısıran ve bırakmayı reddeden küçük bir yılan vardı. Acı içinde elini sallasa da yılan bırakmayı reddediyordu. Gerçi şu anda bir yılandan çok siyah bir solucana benziyordu. Sülük gibi bebeğin parmağına yapışmıştı.

Adam ise meraklı gözlerle ne olup bittiğine anlam vermeye çalışıyordu ki Lilith parmağını ona doğru salladığı için gözüne küçük bir şey takıldı. Ne olduğunu anlamasa da her gün beslendiği mağara yosunlarına benzediğini düşündü.

Aklından geçen ilk şey, yemek! ve sonraki şeyse, Lilith bu yemeği istemiyor olmalı oldu. Sonra minik elleriyle garip yosuna uzandı ve kuyruğundan yakaladığı gibi çekip aldı!

“Bu…” Herkes bir an için dilsiz kalmıştı.

Olanlar tarafından şaşkına döndükleri için birbirlerine, özellikle de Zebil’e bakıyorlardı.

Sonra Çataldil, “Bir şey yapmalı mıyız?” diye belirsiz bir şekilde sorarak, herkesin aklındakini konuştu.

Zebil’in de yumrukları sıkılmıştı ama sakin kalmaya çalıştı. “Hayır” diye başını salladı önce, “Babam bir keresinde pan yılanlarının Pan’ı temsil ettiğini söylemişti. Kesinlikle işlerine karışamayız ya da karşı gelemeyiz.” diyebildi. “Adam’ı zaten kurban olarak sunduk. Yılan birazdan onu ısırır ve kanını emdikten sonra Lilith ile kaldığı yerden devam eder.”

Babasının haklı olduğunu umuyordu zira Lilith’in yılanla bağ kurması yarıda kesilmiş gibi görünüyordu. Yumruklarını sıkarak yılanın Adam’ı ısırmasını bekliyordu. Küçük piç, bebek halinle bile işimi zorlaştırıyorsun!

O sırada Lilith ağlamayı bir anda kesmişti ve acısını dindiren Adam’a büyük sulu gözlerle bakıyordu.

Küçük yılan bile zorla çekilip alındığı için önce şaşkına dönmüş sonra ise çok kızmıştı. Hemen dönüp kuyruğunu tutan eli ısırmak istedi ama Adam ilk defa Lilith’in yiyeceğini aldığı için mutluydu ve fırsatı kaçırmamak için önce davrandı ve onu ısırdı!

Tam da ısırmaya hazırlanan yılanın başını ısırmıştı!

“Amanın!” Çocuklar gördükleri karşısında dehşete düşmüşlerdi. “Adam, Pan’ı yiyecek!”

Bunu duyan Zebil hemen durduğu yerde hopladı, “Kim aptalca konuşuyor!? Çenenizi kapatın!”

Pan hakkında yüksek sesle konuşmak büyük bir tabuydu. Sadece ruhpanlar, Yüce Şeytan hakkında konuşmaya yetkindi. Pan hakkında konuşmaya bile korkan beşerler, onun kutsal hayvanları olan pan yılanlarına zarar vermeyi bırakın, ısırılsalar bile karşı gelmeyi düşünemezlerdi.

Adam ise çığlık ve ünlemlere aldırmıyor, sonunda Lilith’in elinden bir yiyecek kapmanın gururuyla, taze çıkmış süt dişlerini kullanarak var gücüyle ısırıyordu. Normal şartlarda hep Lilith onun yiyeceklerini alırdı ve ona sadece artıkları bırakırdı. Şimdi sıra ondaydı!

“Hahaha!” Yaralıgöz daha fazla kendisini tutamadı ve kahkaha atmaya başladı. Diğerlerini dehşete düşüren manzara karşısında gözlerinden yaşlar gelecek kadar gülmüştü. “Küçük adam çok komik!”

Adam ise Lilith fikrini değiştirir diye bu garip yosunu bir an önce yiyip bitirmek istiyordu. Ama bu yosun çok garipti. Tuhaf bir kokusu, kaygan ama sert bir dokusu vardı. O da koparmak için var gücüyle ısırıyor, minik elleriyle çekiştiriyor, sağa sola uzatıyordu ve küçük yılanla beraber yuvarlanıyordu.

Küçük yılan, ölümüne sıkıştırıldığını ve çekiştirildiğini hissetti. Artık karnını doyurmak istemiyordu ve bir an önce bu caniden kurtulmak istiyordu. Ölmeden önce can havliyle bulduğu ilk yeri ısırdı ki bu da Adam’ın dili oluyordu.

“Eeeehhhh…!”

Adam dili ısırılınca keskin bir acı hissetti ve bu tuhaf yiyeceği artık istemediğine karar verdi. Zaten iyi bir şey olsa Lilith bana vermezdi diye düşündü.

Kendisini ısıran dişlerin gevşediğini hissedince rahatlayan yılan da refleks olarak ısırışını gevşetti ama gevşetir gevşetmez, Adam tarafında bir tarafa fırlatılmayı beklemiyordu.

Pan yılanı, aptala dönmüş çocukların bakışları altında değersiz bir nesne gibi mağara duvarına doğru uçtu ve uyuşmuş bedeni, adi bir sülük gibi çarptığı duvardan yavaşça kayıp, altındaki soğuk zemine düştü. Düştüğü yerde kıvrıldı ve uzun süre korkudan titrerken yaşadığı travmadan kurtulamadı. Bir daha o korkunç bebeğe yaklaşmayacağına dair ölümüne yemin ederken, mağara ahalisinin gözünde tüm karizması daha şimdiden erimişti.

İşte böyle başlamıştı, adam ve yılanın savaşı…

İşte böyle doğmuştu, erkek ve dişinin bağı…

Belki de böyle ölmekti, insanların aşkı…

Bu sefer de Adam’ın ağladığını gören Lilith, hemen Adam’ın başına sarıldı. Küçük yumurta canını yakmıştı. Oysa büyük yumurtası iyiydi, onun acısını almıştı. Şimdi o da aynısını yapmak istedi ama sarılmaktan başka elinden bir şey gelmezdi.

Normal zamanlarda Adam’ın parmaklarını emmek iyi hissettirirdi. Bu yüzden ağlamayı kesmesi için o da parmağını Adam’ın ağzına soktu ve emmesine izin verdi.

Bu hareketle dili acı ile zonklayan Adam’ın emme refleksi harekete geçti ve Lilith’in ısırılan küçük parmağını emmeye başladı.

Lilith seçilmiş ruhpandı ve yılan onu ısırdığında aralarında bir bağ kurmaya çalışıyordu. Oysa Adam’ı tamamen canı yandığı için ısırmış ve bu yüzden son derece ölümcül zehrini çok az da olsa zerk etmişti. Lilith farkında olmadan aslında Adam’a yaşaması için bir şans vermişti.

Yılanın ölümcül zehrini etkisiz hale getirecek, belki de herkesin korktuğu pan yılanlarının zehrine karşı Adam’ın bağışıklık kazanmasına neden olacaktı. Bir çocuğun tamamen saf ve temiz kalbiyle yaptığı bu masum hareketin, tarihin akışını baştan sona değiştireceğini kim bilebilirdi…

Küçük yılan, kıvrıldığı yerde bir süre titrese de sırf biraz korktu diye, doğası da değişecek değildi. O kutsal bir hayvandı ve derhal karnının doyurulmasını talep ediyordu!

Hemen kafasını kaldırdı ve etrafına bakarak, sessizce oturan ve yılan yanına düştüğü için korkudan titreyen başka bir iri kıyım oğlana yöneldi.

“Sakın kıpırdama Tekeş!” Zebil hemen bağırdı. Hemen koşup bir tokatta Adam’ı öldürmemek için bunca zamandır kendisini tutarken, dayanma sınırına çoktan ulaşmıştı.

Eğer yapmazsa pan yılanı neredeyse Adam’ın ellerinde son bulacaktı ki bu da mağarasının bir ruhpanı olmayacağı anlamına gelirdi. Bu da diğer kabileler ile girecekleri mücadelelerden sağ çıkma ihtimalini neredeyse yok olması demekti.

Neyse ki yılan son anda bir hamle yapmış ve kurtulmayı başarmıştı. Ama bu sefer de beslenmesine izin verilmezse gerçekten ölebilirdi.

Yılan yavaşça oturan küçük çocuğa doğru kaydı ve onun ne kadar tombul olduğuna şaşırdı. Nihayet ağzına layık bir lokma bulduğuna emindi. Hemen pembe baldırlarından birini şiddetle ısırdı ve kanını memnuniyetle emmeye başladı.

Neyse ki Tekeş’in kemikleri kalındı ve diğer çocuklar kadar sıska değildi. Yılan karnını doyurup emmeyi bıraktığında sadece teninin pembeliği kaybolmuş, beti benzi akmıştı. Direnmediği için de zehirlenmedi. Diğerleri olsa, ölmeseler bile bayılabilirlerdi.

Küçük yılan şimdi biraz kabarmış bedeniyle yavaşça tekrar Lilith’e sokuldu. Onun kucağındaki Adam’a nefretle baktı ama ona tekrar yaklaşmak istemedi. Sadece oraya kıvrılıp uyuyabilirdi.

Bu küçük anlaşmazlıkla başlayan nefretleri zamanla daha da büyüyecek, tüm alemin kaderini belirleyecek ve belki de aşkın doğuşuna vesile olacaktı…

Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm

No results available

Reset